İktidar yetkililerinin konuşmalarında gelecekten daha fazla geçmiş yer tutmaktadır. Bu (Osmanlı) geçmişini kutsayıcı iktidar kesiminin, Cumhuriyet travmasını henüz atlatamadığını göstermektedir. İktidar yetkililerinin neredeyse karşılaştıkları her güncel soruna, geçmişten olumsuz bir cevap bulmaya çalışmasının altında bu gerçek yatmaktadır.
“Tarihle Yüzleşmek” adı altında mevcut iktidar odakları tarafından ortaya atılan yakın tarihe yönelik iddialar, esasında Cumhuriyet dönemini toplum nezdinde itibardan düşürmeye yöneliktir. Cumhuriyet dönemiyle ilgili olarak siyaset pazarına sürülen yarım yamalak, üstün körü ve sloganlaştırılmış iddiaların amacı, geçmiş dönemde yaşanan gerçekleri ortaya çıkarmak değil, dönemi yargılamaya yöneliktir.  
Cumhuriyetin kuruluş döneminde yaşananları negatif bir inanç alanı ya da olumsuz bir hayat tarzı olarak ele almak cehalettir.
Arınç ve Davutoğlu’nun değerlendirmelerini bu bağlamda düşünmek gerekir. Son zamanlarda Cumhuriyet dönemine ait iki değerlendirmeden birisi Başbakan Davutoğlu’ndan diğeri ise yardımcısı Arınç’tan geldi. Davutoğlu, 1937 Dersim olayları, Arınç ise Çerkez Ethem ile ilgili ucuz ve uçuk tarihi değerlendirmeler yaptı.
Her iki devlet yetkilisi de sorumsuz açıklamalarını rutin, sıradan, irticalen ya da rastlantısal olarak yapmadı. Hem Dersim hem de Çerkez Ethem ile ilgili olarak yapılan değerlendirmeler de açıkça Atatürk’e ve Cumhuriyete yöneliktir.
Davutoğlu, Dersim’de yaşananları “katliam” olarak tanımlayarak “Dersim modern bir Kerbela’ydı” şeklinde değerlendirmelerde bulundu.
Davutoğlu, buna benzer konulara yönelik bir açıklama yapacaksa öncelikle kendi dönemlerinde Uludere’de öldürülen 33 yurttaşla ilgili kamu vicdanını rahatlatan bir açıklama yapmalıydı. Davutoğlu, tarihi bir döneme ve tarihçilerin araştırmalarına tevdi edilmiş olan Dersim olaylarına yönelik ön yargılı suçlama yapmaya tercih etti.
Bülent Arınç ise  “Çerkez Ethem Bey ile ilgili olarak vatan hainliği konusu acı bir tartışmadır. Türkiye’de hiçbir vatansever, resmi ideolojiye kendini kaptırmış üç beş kişi dışında Çerkez Ethem Bey’e hain diyemez”  dedi.
Türkiye, Soma’da toprağın altında can veren 301 maden işçisinin acısını yaşıyorken; Ermenek’teki maden ocağının derinliklerinden henüz çıkarılamayan on altı maden işçisinin cesetleri dururken; Manisa’da kesilen altı bin zeytin ağacının üzüntüsünü çekerken Arınç, “Çerkez Ethem” konusunu gündeme taşıdı.
Güncel başarısızlık ve yetersizlikleri tarihten taşınan referanslarla kapatmak ya da aşmak siyasi bir strateji olarak benimsenmiş olabilir. Ancak bu ne akli ne de ahlakidir.
Dersim’de yaşananları Kerbelâ gibi nevi şahsına münhasır, tarifsiz ve tanımsız bir acı üzerinden ifade etmek, tarihi bir acıyı derinleştirmek ve kaşımaktır. Bu, yangına körükle gitmektir.
Siyasi rant uğruna acı ve elim olayları insafsızca kanatmak, devlet adamlarının yapacağı iş olamaz.
Davutoğlu, Peygamberin masum ve mübarek torunuyla; karakol basan, Mehmetçik katleden adamları aynı görmek suretiyle Hz. Hüseyin’in aziz ruhunu incitmiştir. Bu yaklaşım tarzı ancak mezhep kavgası için zemin yaratmaya katkı sağlar.
AKP zihniyeti  “Cumhuriyet”, “Atatürk” ve “Türk Milleti” yönünden özürlüdür. Bu zihniyet sahipleri için Cumhuriyeti kuranların yaptıkları ve başardıklarını tersinden okumak siyasi gelenektir.
AKP, “Türk Milleti” ne aidiyet duyanların karşısına Türkiye içinde farklı aidiyetlere mensubiyet duyanların tamamını aynı cephede toplayarak çıkarmaya çalışmaktadır. Arınç’ın her fırsatta etnik, mezhep, bölge ve ideolojik temelde “Türk Milleti” karşıtlığı yapmasının nedeni budur.
Alevi-Sünni, Kürt-Türk karşıtlığı üzerinden yeterli sonuç alamayanlar üçüncü bir cephe açma ihtiyacı duymuşlardır. Bu da Atatürk-Çerkez Ethem üzerinden  “Çerkez -Türk”  karşıtlığı cephesidir.
Türk toplumu AKP iktidarının tahrik ve teşviklerine rağmen birlikteliğini sürdürmektedir. Bundan sonra da AKP’nin kışkırtmalarına ve ayrıştırma siyasetlerine rağmen Türk toplumu birlikteliğini sürdürecektir.