Güler misin, ağlar mısın;
Şaşkın ördek yavrusundan beter haldeler. Panik-korku nasıl sardıysa artık o çok yüksek, çok erişilmez, çok dokunulmaz sandıkları Kaf Dağı’na nazire yapan makamlarını; kendi dillerine dolanıyorlar.
Dakika bir gol bir:
 “Bütün kötülüklerin babası Kenan Evren”  yazısı yazmaya niyetlenen yandaşların selvi kalemlisi; 12 Eylül’ü yapanların hasta yataklarında telekonferansla ifade verdikleri günü anlatırken,  “hayatımda ilk kez bir darbecinin yargılanmasını izliyordum”  deyiverdi.
Demek ki...
Evren ve suç ortaklarından bir yıl önce, iki yıl önce, üç yıl önce “özel yetkili”  mahkeme salonlarında  “darbecileeeerrr”  diye yargısız infaz ettiğiniz onca insanın aslında “darbeci” olmadığının farkındaydınız.
Demek ki...
Yalan söylediniz; yalancısınız!
Dakika iki, gol iki:
 “Kenan Evren’i yargılayan kahraman efendimiz” taklasını atabilmek uğruna 12 Eylül referandumuna sığınmasın mı baş yalaka:
- Biz ’evet’verin derken, Diyarbakır Cezaevi’nde işkence gören Kürtler sandığa gitmiyor, Mamak’ta işkence gören ülkücülerin sözcüsü MHP ’hayır’ı savunuyordu...
Ee hani  “kandırılmıştınız”;
Hani  “kumpas”tı;
Hani  “özel yetkili yargı dizaynı”nda zinhar sizin günahınız yoktu?
Yargının bütün kurumlarıyla kuşatılmasının bir intikam sopasına dönüştürülmesinin yolu hâlâ  “evet” demekle gurur duyabildiğiniz 12 Eylül 2010 referandumuyla açılmadı mı?
 “Kandırıldık” da son kullanma tarihini doldurdu bu saatten sonra; zinhar inandıramazsınız vatandaşı, alenen ortadaki ne istedilerse vermenizin sebebi gönül rızası!
Bu kafanın insanlıktan nasibini almadığının en hazin delili, dünkü -milliyetçi seçmenin parmaklarının ucunda ya akıbeti- 12 Eylül’de idam edilen ülkücü Halil Esendağ’ın annesi, ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu’nun annesi adına konuşmaya kalkma pişkinlikleri?
Sorarım size;
Fırat Çakıroğlu’nun Mustafa Pehlivanoğlu’ndan farkı var mı?
Peki katilleri kimin müzakere ortağı?
Kenan Evren’de soramadığın hesaptan oy devşirme sahtekârlığını bırak da Fırat’ın hesabını ver bakalım sen önce!
 
eri yabancı asıllı terimleri boca eden dilcilerin yolunu takip etmedik.”
 
Y. Gedikli  “Sentezciyim.”  diyor. Ben ise buna katılmıyorum. Yukarıdaki alıntıda  “neden” edatını,  “sebep”  karşılığında kullanıyor. Hâlbuki “neden”  soru zarfıdır. Orada kalmalıdır. Bu kelime  “sebep” yanında; “yüzünden”,  “ötürü”,  “dolayı”,  “naşi” ve hatta  “vesile”  kelimelerini öldürüyor. Tercih onun. Biz kitaba dönelim:
  “Dillerin Şifresi”nin  “Çalışmanın Genel Karakteri”  bölümünde yer alan  “Çalışmanın Konusu ve Hedefleri, Çalışmanın Maksat ve Vazifeleri, Sorunun İncelenme Durumu, Yapıtın İlmî Yeniliği, Yapıtın Nazari-Metodolojik Esasları...”  ve daha başka alt başlıklarla dört dörtlük bir çerçeve çiziliyor.