Harem; Arapçada yasak ve gizli anlamındadır. İnsan hayatının gizli ve kapalı bölümünü, evinin en dokunulmaz bölümünü ifade eder. Sanıldığının aksine sadece Ortadoğu Müslüman dünyasında değil; Çin, Hint, Ortaçağda Müslümanların çağdaşı Bizans, eski İran ve hatta Rönesans İtalya’sında, Tos kana’da, Floransa’nın partici saraylarında bile ailenin dışa kapanık bir bölümü vardır. Burada cariye de bulunurdu ve üst sınıf kadınları ve genç kızları dışa kapalı yaşardı. Osmanlı sarayında harem bir kurumdur. Gerçi saltanatın sonuna kadar sarayda harem vardı fakat 19. asırda mahiyet değiştirmeye ve önemini kaybetmeye başlamıştı. Haremin hâkimi “Valide Sultan”dı. Padişahın nikâh kıydığı eşi “Haseki” idi. İstisnai olarak Hürrem’e (Roxolane) valide sultan olmadığı, yani hayatta iken oğulları tahta geçmediği halde, Hürrem Sultan denir. Bunda kocası Muhteşem Süleyman’la olan derin aşkının etkisi vardır. Kanuni ona bu unvanı verdi. Ayrıca Hürrem haremin başı olarak, harem halkını Eski Saray’dan Topkapı Sarayı’na naklettirdi. Muhteşem Süleyman birçokları gibi monogam bir hükümdardı. Haremdeki her kadının padişah eşi veya “concubine”ı olacağı düşünülmesin. “Bize hayırlı bir kapı aç” duası harem kapılarının birisi üstünde yer aldığına göre, buraya alınıp yetiştirilen kızların münasip insanlara gelin gideceği düşünülmüştür. Bir padişah kızların en seçkinleri sunulur. Nitekim haremde yetişen kızların içinde sarayın Enderun kısmında yetişen genç devlet adamlarıyla evlendirilenler öoktur. Hatta padişahın kız kardeşleri ile kızları da münasip devlet adamlarıyla evlendirilmişlerdir. 16. asra kadar Osmanlı hanedanı yabancı (Müslüman veya gayrimüslim) kadınlardan evlendiği halde, bu asırdan sonra yerli yabancı hanedanlardan ne kız alınır ne de verilirdi. Bu durumda harem bir okuldu ve Enderun’da yetişen zümrenin eş olarak seçeceği kızlar yetişirdi. Hareme Hırvat, Yunanlı, Rus, Ukraynalı, Gürcü kızlar alınırdı. İtalyan ve Fransız asıllılar vardı. Ermeni ve Yahudiler şehir halkı oldukları için onlardan ne Hareme kız alınır ne de Yeniçeri ordusuna asker devşirilirdi. Müslüman halklardan kimse Hareme alınmazdı diyemeyiz ama istisna denecek kadar az sayıdaydı. Tabii her kurumda olduğu gibi oradaki insanların da talihleri farklıydı. Hükümdar annesi ve böylece valide sultan olanlar vardı; Hatice Terhan Sultan devrinde halk tarafından, günümüzde tarihçilerimizce sevilen bir valide sultandır. Kösem Sultan ise aksine meşum bir valideydi. Ama öldürüldüğü gün İstanbul’da bir sürü insan aç ve bir sürü gelin adayı fakir kız çeyizsiz kalmış. Bu fukaralar Valide Sultan’dan geçinirlermiş. Hasekilerin içinde Gülnuş Emetullah gibi uzun, mutlu hayat sürenler vardı. 4. Mehmet’in yanından ayırmadığı sevgili hasekisiydi; 2. Mustafa ve 3. Ahmet’in annesi olduğundan uzun süre valide sultan oldu. Halk onu çok severdi; Üsküdar’daki hoş camii o yaptırdı, mezarı da oradadır. Ama iki oğlu da kocası da tahttan indirilmiştir. Böyle hükümdar oğlunun kötü talihini birilikte yaşayanlar da vardır. Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan’ı hatırlayalım. Oğlu ve kocası ölen haseki ve valideler Eski Saray’a taşınmak zorundaydı; bu hazin bir olaydı. Hareme girip, eğitilip, iyi evlilikle dışarı çıkanlar vardı. Nihayet sıradan adamlarla evlendirilenlerde olurdu; bunların da bir devlet veya vakıf görevlisi olması gerekirdi. Ama kısmeti çıkmayan, orada kalan hizmetliler de vardı. Bunlar bazen yüksek rütbeye ulaşır (haznedar usta gibi), bazısı ise basit işlerde, hatta temizlik işlerinde çalışırdı. Kızlar musiki, raks, ince sanatlar ve Türkçe öğrenirdi. Mutlaka saray protokolü, etiketi ve adabı öğrenirlerdi. Dimi bilgiler, ama daha çok usul adap dersi verilerek saraydan çıkarılıp evlenen hanım bu nedenle oturduğu semtte “saraylı hanım” olarak bilinir; görgü ve davranışlarıyla etrafta saygı görürdü. Haremde siyaset ve entrika uzun tarihin kısa dönemine mahsustur. Kösem Sultan’ın bir saray darbesinde öldürülmesinden sonra Harem tekrar eski sakin hayatına döndü. Venedikli Bafo (Safiye Sultan), Hürrem Sultan, Kösem Sultan siyasi entrikalarla birlikte anılan isimlerdi. Hiç şüphesiz kara hadımağaları, haremin en trajik tipleridir. Bunların reisi Darüssaade Ağasıydı ve yüksek rütbeli bir görevliydi. Hareme zenci hadımların alınması 19. asır sonlarında terk edilmiş bir adetti. Buna rağmen Cumhuriyet yılları boyunca da İstanbul’da harem ağalarına eski dönemden kalan adamlar olarak belli muhitlerde rastlanırdı.
Harem için ne yazılsa boş; gerçekler o kadar ilginç değil, herkes erotik muhayyilesini yazılmış görmeyi tercih ediyor gibi.
Serdal Turgut
Mart 2013