Montrö Sözleşmesinin önemi... Montrö Sözleşmesinin önemi...
 31 Mart ve 23 Haziran 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri nihayet geride kaldı. Aslında arada büyük oy farkı olmasa bazıları seçimin ikinci defa tekrar edilebileceğinden endişe ediyordu. Son iki seçimde de anlaşılmaz Türkçe yanlışları ve Türkçeye sokulmak istenen İngilizce kelimeler ön plana çıktı ve TV ekranlarını kirletti. Ekranlardaki altyazı yanlışları birbirini izledi. Mesela “hava sıcaklıklar artıyor”, “… yakalamak çalışma başlatıldı”, “eski FB başkanı öldü”, “şahsıma ve kulübüme zarar gelmesi için FB’den ayrılma kararı aldım”, “Yunanistan Fransa şirketi ile işbirliği yaptı”, “alaturka akşamlar (Ayvalık)” gibi onlarca yanlış TRT dahil birçok ekranda görüldü.
 
 Tabii bir de “moderatör” kelimesi ortalıkta bolca dolaştı. Uzlaştırıcı ve yumuşatıcı anlamına gelen bu kelimenin yerine yönetici demiş olsaydık, anlaşılmaz bir kelimeden mi bahsedecektik? 

 23 Haziran seçiminin öncesi kırmızı bültenle aranan terörist başının kardeşini TRT ekranlarına çıkaran, ondan ve terörist başının mektubundan medet uman bir çarpık zihniyet ileride yeni sözde barış süreçleri ve açılımlara gidebilir. Önümüzdeki dönemde yeni anayasa değişiklikleri, yeni anayasa taslakları ortada dolaşacaktır. Bazı önemli değişikliklere gidileceği anlaşılmaktadır.

Daha önce yapılan değişiklikler sırasında yapılan tartışmaları unutmuş değiliz. Türkiye’yi etnik parsellere ayırıcı zorlamalar Türkiye’yi sosyal dokusuna rağmen çok kültürlülük tezgahının eşiğine getirmişti. Dünya çok farklı bir çizgiye gidip daha fazla bütünleşme kanalları açarken, Türkiye milli kimliği etniklik seviyesine indirerek bir dönüştürmenin peşine düşmüştü.

Bu istek sözde müttefiklerimiz tarafından da uygun görüldüğü için Suriye’nin kuzeyinde terör örgütleri her yönden desteklendi ve Türkiye’nin güvenliği ve toprak bütünlüğü tehlikeye atıldı. Demek ki bölücü terör konusunda ABD ve Batı politikalarını destekleyen iç siyasi çevreler var.

Anayasayı toplumdaki marjinal gurupların sesi olmaya yönlendirici dayatmalar var. Yapılan bütün araştırmalarda %5 ile %8 arasında değişen etnik taassup sahibi, milli kimlikle başkaları adına kavgalı, bölücü ve ülke düşmanı bazı çevreler yine top başı yapacak. Anayasanın bir toplumsal sözleşme niteliğinde olmasını istiyorsak; TC Devletinin temel kuruluş felsefesi, kurucu güç ve irade ile ters düşülmemelidir. Bazıları “ülkenin bölünmez bütünlük ilkesine” fena takmış durumdadırlar. Bu farklılıkları dışlama ya da bastırma değil; varsa farklılıkları kutsallaştırmamaktır.

Anayasa değişiklikleri Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmesi, sonlandırılması, terörün amaçlarına hizmet edilmesi için yapılmaz. Hiçbir ciddi ülke anayasa değişikliklerini ülkesini açık artırmaya çıkarmak için yapmaz. Hedef alınan milli kimlik bir ülkede mevcut etnisiteleri de kapsar. Etnisiteler ile milliyet çelişmez. Türk kimliği Türkiye’de etnisite kapsamında değil ki; etnik çağrışım yapabilsin. Yakın geçmişte Türkiye Cumhuriyeti “demokratikleşme ve özgürleşme” adı altında tarihinde görülmemiş örtülü bir ihanetle karşı karşıya idi. Anayasada ve yasalarda ülkenin ihtiyaçları ve yapılması gereken değişiklikler değil, dıştan kumandalı bir dönüştürme planı uygulanmak istenmişti.

Bu dönüştürme planında TC, andımız ve Atatürk resimleri çok gereksiz idi! 23 Haziran Başkanlık seçiminden sonra büyük Atatürk’ün kaldırılmış resimlerinin tekrar yerine takılmış olması bazılarının nasıl bir anayasa yapacaklarının bugünden göstergesidir.

Bu ülkenin yeni Oslo ve Dolmabahçe mutabakatlarına, sınır boylarında mahkeme çadırları kurulmasına artık ihtiyacı olmamalıdır. Herkes artık uyanmalıdır.

23 Haziran seçimlerinde İstanbul adaylarından birisi, hem de başbakanlık yapmış bir zat “kimliklerinizle gurur duyunuz ve iftihar ediniz” diyerek yanlış bir ezberi ve tasnifi sıralayıp durdu. Acaba bu tasnifte yer alanların milli kimliği, Türk milletine mensubiyeti nerede kaldı? İnsanlarımızı birbirine yabancılaştırarak, birbirinden soğutarak daha iyi birleştiremezsiniz.

Artık Türkiye, bağırsaklarını temizliyor diye ordusuyla kavgalı sözde devlet adamlarını görmek istemiyor. Balyoz ve Ergenekon davalarında yargılananların toptan beraat etmesi üzerine askere bu tuzakları kuran ihanet odakları ve işbirlikçilerine yeni fırsatlar verilmemelidir. Mevcut yazılı ve görüntülü basınımız büyük oranda demokrasi sınavında sınıfta kalmıştır. Bağımlı ve güdümlü iktidar yanlısı olmak pirim getirmiştir. Böyle bir basının tiraj kaybetmekten bahsetmesi gülünçtür. 

 Aydınlar Ocağımızın değişik şuralarında bazı sorunlara rağmen, demokratik parlamenter sisteme olan ihtiyaç üzerinde hep durduk. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bir asırdan fazla parlamenter demokrasiye sahip Türkiye’ye uymuyor. Cumhurbaşkanlığı ile parti başkanlığının aynı kişide olması, vatandaşın sığınacağı tepe makamı yıpratıyor ve güveni törpülüyor.

Prof.Dr.Mustafa E. ERKAL

Editör: TE Bilisim