Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Misafirler,

Sayın Basın Mensupları

Haftalık olağan Meclis grup toplantımıza başlarken hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

27 Mayıs 1980 günü kahpece şehit edilen merhum dava insanlarımızdan Gün Sazak Beyin muhterem eşi Nilgün Sazak Hanımefendi Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.

Merhumeye Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor; ailesine, sevenlerine ve camiamıza başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

 

Değerli Arkadaşlarım,

Yarın 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutlayacağız.

Dileğim, emeğinden başka gücü olmayan, emeğinden başka geçim kapısı bulunmayan milyonlarca insanımızın bu gün münasebetiyle anlaşılması ve haklarının da teslim edilmesidir.

Zira emek kutsaldır ve karşılıksız bırakılmamalıdır.

Hiçbir mazerete sığınmadan ikrar etmeliyiz ki, işçilerimizin, emeğiyle hayatın her türlü zorluğuna direnen kardeşlerimizin hak ettikleri sosyal ve ekonomik şartlardan oldukça uzak oldukları belli ve ortadadır.

Elbette işçilerimizin yegâne talepleri yalnızca ücretlerinin iyileştirilmesi değildir.

Her şeyden önce insanca yaşayabilmelerini temin ve teşvik etmek, saygınlıklarını ve itibarlarını daha da yükseltmek hükümetin başlıca görevleri arasında görülmelidir.

Ayrıca işçilerimizin toplu görüşme masalarında ömür çürütmeleri, aldatılmaları insani olmadığı gibi, adil ve ahlaki de olmayacaktır.

Dileğim taşeronlaşma zulmünün bir an önce bitmesi, karın tokluğuna çalışan kardeşlerimizin mutlaka sesinin duyulmasıdır.

Geçici işçi statüsünde çalışan kim olursa olsun kadroya alınması şarttır ve bu hemen sağlanmalıdır.

İş güvenliği ve işçi sağlığı tüm çalışanlarımız için mutlaka, süratli ve kapsayıcı şekilde temin edilmelidir.

Üzerinde durmak istediğim bir diğer husus da, 1 Mayıs’ı fırsat bilerek, toplumsal huzur ve asayişi zedeleyecek kışkırtmalara karşı herkesin uyanık ve dikkatli olmasıdır.

1 Mayıs emeğin bayramıdır; teröristlerin, bölücülüğün, çatışma meraklılarının ve kavgadan nemalananların günü asla değildir.

Bu nedenle geçmişteki vahim olayların tekrarlanmaması konusunda gerek sendikalar, gerek işçilerimiz ve gerekse de güvenlik güçlerimiz hassasiyet göstermeli, sabırlı ve sorumlu hareket etmelidir.

Bu duygularla, tüm emekçilerimizin layık oldukları sosyal ve ekonomik mertebelere kavuşmalarını diliyor, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü tebrik ediyor, hepsine Cenab-ı Allah’tan aileleriyle birlikte mutlu ve sağlıklı bir ömür temenni ediyorum.

 

Muhterem Arkadaşlarım,

Son zamanlarda kılavuzluğunu bizzat hükümetin yaptığı ve adına süreç, çözüm ve barış denilen ihanet yolculuğunun tüm eşik ve sınırları geçerek ilerlemeye çalıştığına şahit olmaktayız.

Bu çerçevede yüz yüze kaldığımız tehdit ve tuzakların varlığında gözle görülür bir yoğunluk ve etkinlik olduğunu yakinen biliyor ve pür dikkat de takip ediyoruz.

AKP’yle birlikte bölünmenin vasiliğine, terörün himayesine soyunan karanlık çevreler kamuoyu hazırlama, oluşturma ve yönlendirme kurnazlığına dört elle sarılmışlardır.

Türkiye’nin bölünmesi ve etnik temelde ayrıştırılması sonucunu doğuracak çözüm reçeteleri fitneyi meslek edinmiş, ihaneti sıfat olarak üstüne almış terör pazarlamacıları tarafından hevesle yazılmıştır.

Gelinen bugünkü noktada, Milliyetçi Hareket Partisi’nin yıllardan beri ikazla gündeme getirdiği ne varsa ülkemizin önüne bir bir konulmaya başlanmıştır.

Başbakan ve hükümeti tam da beklediğimiz gibi hareket etmiş, öngörülerimizde ve teşhislerimizde bizi yanıltmamıştır.

AKP için ne dediysek teker teker ortaya çıkmıştır.

Başbakan Erdoğanla ilgili hangi yorumu yaptıysak, nasıl bir teşhis koymuşsak hepsi tam hedefini bulmuştur.

Nefsine esir düşmüşlerin, kibrin tasallutu altına girmişlerin, insanlıklarını bozuk para gibi görenlerin, milli gurur ve milli benliklerini elden çıkarmışların topu bir olmuş, BOP havuzunda toplanmışlardır.

Türk milletine düşmanlık duyanların, Türklüğe kin kusanların, bin yıllık rabıtayı kırmak için olmadık kalleşliklerden medet umanların alayı AKP çadırında buluşmuş, bu köhne yerde bilenmiş ve bıçkınlaşmıştır.

Başbakan Erdoğan’ın katı, hırçın, haşin, uzlaşmaz, iftiracı ve kaba üslubu hükümetin yakıtı olarak bölücülüğün tekerini çevirmiş, Kandil ve İmralı’ya umut üflemiştir.

Şahsımın kayış kopardığını durmadan ifade eden Başbakan Erdoğan’ın uzun zaman öncesinden kaportası delinmiş, şanzımanı dağılmış, vidaları gevşemiş, aküsü bitmiş ve dümeni parçalanmıştır.

Kendisi adına ne utanç vericidir ki, çirkefliğin hurdalığına, yalanın garajına, ölçüsüzlüğün küllüğüne neyi varsa bedelsiz bırakmış ve geriye de yalnızca BOP’çuluğuyla bir başına kalmıştır.

Başbakan Erdoğan’ın hayatının en zifiri karanlığına gömülmesine ne partisinin ampulü ne PKK’nın Kandil’i engel olamamıştır.

İmralı canisinin yardım ve desteği bile kendisine yetmemiş, yabancı dostlarının çabası dahi şahsiyet noksanlığından, milli onur ve ruh yoksunluğundan yakasını kurtaramamıştır.

İşte böyle bir zat, Milliyetçi Hareket Partisi’ne ağzı dolusu hakaret etmektedir.

İşte böylesi özelliklere sahip birisi, bulduğu her ortamda hakkımızda ileri geri konuşarak düştüğü aczi ve çaresizliği kapatmaya gayret etmektedir.

Elbette biz, Başbakan’ın anladığı dilden konuşacağız.

Elbette biz, Başbakan’a hak ettiği gibi mukabele edeceğiz, layık olduğu şekliyle cevap vereceğiz.

Bu nedenle, Türkiye’yi yakından ilgilendiren, Türk milletini tüm cephelerden tehdit eden çözüm ve barış ismiyle yürütülen ihanet sürecine ve PKK’nın Kandil elebaşlarının 25 Nisan’daki sözde geri çekilme beyanlarına geçmeden evvel, Başbakan’ın partimize yönelttiği asılsız ve omurgasız sözlerine kısaca değinmek istiyorum.

Öncelikle şu kadarını söylemeliyim ki, yükselen milliyetçilik Başbakan ve bölücülükten sabıka yemiş terörist dostlarını endişelendirmektedir.

Türk milleti oynanan oyunların farkına varmıştır.

Kurulan tuzaklar gün yüzüne çıkmıştır.

Niyetler anlaşılmış, amaçlar net olarak görülmüştür.

Milli birliğimizi dinamitlemeye çalışan hain ittifak tüm yönleriyle deşifre olmuştur.

Bu kapsamda partimizin olağanüstü mücadele ve kararlılığı süreç ihanetini baltalamış, çözüm ezberini sakatlamış ve barış korosunun emellerini bir bir aydınlatmıştır.

Başbakan’ın sinirleri bu yüzden günden güne gerilmiş, kafası bozulmuş, sigortaları atmıştır.

Bilhassa geçtiğimiz hafta sonunda önce MÜSİAD Genel Kurulu’nda, ardından da dün partisinin Kızılcıhamam’da düzenlediği il ve ilçe başkanları toplantısında konuşan Başbakan, yine kuru gürültülerine devam etmiş, gıybet, dedikodu ve tezvirattaki ustalığını maharetle sergilemiştir.

Milliyetçi-ülkücü hareketi biçmek, etkisizleştirmek, itibarsızlaştırmak ve ufalamak için yıllardan beri tam mesai halinde varlık gösteren Başbakan’ın kontrolü kaybettiği, ölçüyü kaçırdığı, dilinin ayarını bozduğu tüm berraklığıyla meydandadır.

Her açıklamasında fena halde çuvallayan, her sözünde düzeltilemeyecek kadar tenakuzlara batan birisinin, Milliyetçi Hareket Partisi’ni ve şahsımı aslı astarı olmayan suçlamalarla gölgeleyeceğini hesap etmesi bir defa büyük bir hata, vahim bir özürlülüktür.

İmralı canisinin kankalığı, PKK’nın çözüm kardeşliği Başbakan’ın aklını almış, gözünü karartmış, bilincini darmadağın etmiştir.

PKK çaktıkça MHP karşıtlığıyla soluklanmaya, İmralı canisi bastırdıkça MHP kiniyle rahatlamaya çalışan bu zihniyet için Üç Hilal kabus olmuştur.

MHP’yle yatan, rüyada bile MHP’yi gören, MHP’yle uyanan, üstelik MHP’nin adını duyunca anında irkilen bu anlayış su katılmamış müfteriliklerini zemberekten boşanmacasına sürdürmüştür.

Şüphesiz korkunun ecele faydası yoktur.

Zeytinyağı gibi üste çıkmak için mesnetsiz ve dayanaksız sözlerin bir karşılığı da bulunmayacaktır.

Milliyetçi-ülkücü hareket Başbakan ve partisinin ensesindedir, Türk milletinin hak ve hukukunu savunmak için her zamankinden daha da hazırlıklı ve heyecanlıdır.

Bu itibarla Başbakan Erdoğan güneşi balçıkla sıvamaktan vazgeçmelidir.

Bilir bilmez konuşmaktan, boşa atıp dolu yakalama sinsiliğinden birazcık utanması kaldıysa hemen uzaklaşmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi’ni şu ya da bu partinin yedeği olarak göstermek, onun bunun peşine takılmakla itham etmek her şeyden önce Başbakan’ın boyunu ve cüssesini ziyadesiyle aşacaktır.

Hamd olsun milliyetçi-ülkücü hareketin yegane dayanağı büyük Türk milletidir.

Biz yardımı Cenab-ı Hak’tan bekleyen, desteği aziz milletimizden gözleyen, “İlay-ı Kelimetullah”ın aşkından ayrılmayan, Türk-İslam ülküsünün peşine düşen, Türk milleti sevgisiyle yanıp kavrulan ve hiçbir ayrımcılığa pirim vermeyen milliyetçi-ülkücü hareketiz.

Millet ve vatan uğruna ömürlerinin baharında canlarından olmuş aziz dava şehitlerimiz bizim ufkumuzda parıldayan ilham kaynaklarımız, ülkü burçlarımız ve gönüllerimizdeki sönmeyecek sevda ateşlerimizdir.

Başbakan Erdoğan’ın ırkçılar, kafatasçılar, teröristler, kovboylar, hayvanlar, katiller, Fatiha bilmeyenler, namaz kılmayanlar, morg bekçileri, şehit istismarcıları, kandan geçinenler, maneviyatsızlar sözleriyle küfürler yağdırdığı milliyetçi-ülkücü hareketin muhterem mensupları, Türk milletinin güvencesi, Türkiye’nin kardeşlik harcı, Türk vatanın son umududur.

Bu kötü sözler eminim ki sahibinden başka kimseye de yakışmayacaktır.

PKK’yla aynı kaşıktan yiyen, aynı lekeli bardaktan içen, aynı kokuşmuş havayı soluyan ve tabii olarak 40 bin kişinin katiline el pençe divan duran birisinin, partimizin ve aziz dava arkadaşlarımın adını anmaya yüzü bile olmayacaktır.

BOP’a uydu olmuş, Haçlı planlarına mevzi açmış, misyonerlere, emperyalist projelere yol vermiş, Müslüman katillerini sırtına almış bir siyaset köhnemişliğinin Milliyetçi Hareket Partisi’ne maneviyat hatırlatması yapması tam bir ahlaksızlık ve hadsizliktir.

Sayın Başbakan bizim yönümüz Yüce Rabbimize dönüktür.

Peki, senin yönün, gittiğin istikamet neresidir?

Senin ibren nereyi göstermektedir?

Senin gözün nereye dalmış, başın ne tarafa dönmüştür?

Sen, yüce dinimize hakaret edenlerle, İmralı canisini peygamber görenlerle, Zerdüştlükte karar kılanlarla görüşürken nasıl hidayetten, nasıl maneviyat bilirkişiliğinden bahsetmeye cüret edersin?

Başbakan Erdoğan konuştukça batmakta, battıkça şaşkına dönmektedir.

Bilinsin ki, bizi başka oluşum ya da partilerin yedeğinde gösterecek kadar izan ve terbiyeden mahrum olanlar önce PKK’nın kontağı, bölücülerin ikaz lambası, teröristlerin alarm zili ve İmralı canisinin de odacısı olduğunu görmeli ve bunu da kafalarına sokmalıdırlar.

PKK’nın tez ve propagandasını aziz milletimize dayatmaya çalışan 63’lüklerin her gittikleri yerde milli iradenin tepkisiyle karşılaşmasından gocunan Başbakan’ın, milliyetçi-vatanseverleri çapulculukla suçlaması da sonuç vermeyecektir.

Son yurdumuzun her tarafı gerçek çapulcularla mücadele için hazır bekleyen, hiçbir tehditten yılmayacak milliyetçi-vatanseverlerle kaynamaktadır.

Ben hepsiyle gururluyum, hepsiyle iftihar ediyorum.

Protez bacağını savuran gazimizle, 63 akılsızı demokratik itirazlarıyla susturan şehit yakınlarımızla, Türk milletine ellerinde bayraklarla sahip çıkan tüm milliyetçi-vatanseverlerle övünüyorum.

63 çöpten çelebinin daha fazla milli vicdanların sabrını zorlamadan AKP ve PKK eyyamcılığından vazgeçerek işlerine güçlerine bakmaları hem kendileri hem de toplumsal huzur açısından artık çok önemli hal almıştır.

Bu ertelenmemeli, geciktirilmemelidir.

Türk milletinin PKK propagandasına, siyasi Kürtçülüğe ve Kürdistan sözcülüğüne her şeyiyle kapalı olduğunu herkes iyi anlamalıdır.

İmralı canisine çıt çıkaramayan, PKK’ya vagon olan Başbakan ve arkadaşlarının eğer çapulcu görme ısrarları varsa körebe oyunuyla birbirlerini bulmaları bizim hararetle tavsiyemizdir.

 

Değerli Milletvekilleri,

AKP-BDP-PKK ve İmralı canisi arasında eşgüdüm ve koordinasyon halinde yürütülen, küresel sömürgeci güçlerin dayatması ve onayıyla uygulamaya koyulan çözüm ve barış süreci taviz, teslimiyet ve çirkinliklerle ağır aksak da olsa mesafe almaktadır.

Karşımıza kurtuluş olarak çıkarılan plan, proje veya öneriler AKP’nin seneler içerisinde bölücü teröristlerle girdiği yakınlaşmanın doğal bir neticesinden başka bir şey değildir.

Başbakan Erdoğan, BOP kulvarında İmralı canisi ve örgütüyle birlikte ektiği fitneyi şimdi çözüm olarak toplama arayışındadır.

Gelişmelerin seyrine baktığımızda bölücülüğün stratejik anlamda yeni bir safhaya geçiş göstermeye başladığı anlaşılmaktadır.

Başbakan ve İmralı canisi küresel güçlerin perde gerisinden verdikleri ev ödevlerine binaen Türkiye’nin yıkım butonuna birlikte basmışlardır.

AKP ile PKK derin bir ortaklık kurgusu altında rollerini ezbere oynayan iki zalim olarak söz kesmişler, yanlarına aldıkları postacı BDP’ye de bir o yandan bir buyana mektup taşıyan Kandil robotu görevini layık görmüşlerdir.

Başbakan ve canibaşının açtığı zulüm şemsiyesi altında biriken çözüm lobisi, bölücü talepleri zamana yayarak ve artan dozlarla aziz milletimize kabullendirmek için iş başı yapmışlardır.

Bu lobi öylesine kalabalık, öylesine hırslıdır ki, kendilerine vaat edilen şan, şöhret ve statü yeminden dolayı iştahları kabarmış, vicdanları kapanmıştır.

Kimler yoktur ki bunların arasında;

  63 aklı karışık her türlü kara propagandaya başvurarak görev icra etmektedir.

  Sözde sivil toplum kuruluşu temsilcileri, üniversite zeminini kullanan mihraklar, güdümlü düşünce kuruluşları, sipariş üzerine çalışan anket şirketleri işbaşındadır.

  PKK’yla düşüp kalkan aydın müsveddeleri, yandaş medya patronları, uluslararası çıkar guruplarının içimizdeki uzantıları, gözü paradan ve kardan başka bir şey görmeyen gruplar sürecin faal aktörleri arasındadır.

  Vashington, Brüksel, Erbil, Erivan ve Londra ağzıyla konuşan uzman ve yorumcular sürecin turnusol kağıdı işlevi gören simaları olarak bir hayli ilgi çekmektedir.

Ve elbette süreç ihaneti fotoromanında, Başbakan Erdoğan “Bay Yalan” olarak öne çıkmış, İmralı canisi yıldızı parlayan “ Bay İhanet” olarak rakipleri arasından sıyrılmış, Barzani dostça alkışlanan “Bay Düşman” olarak pozisyon elde etmiş, PKK ise kanın ve ölümün markası olarak sivrilmiştir.

Süreç süprüntüsünün toz bulutu altında, çok yoğun ve sistematik bir yönlendirme, bıktırma, teslim alma, zorlama, istismar rüzgarı estirilmekte, aşamalı olarak çözülmenin, çürümenin ve çöküşün şablonu milletimize kabullendirilmeye uğraşılmaktadır.

AKP hükümeti tıpkı işgal güçleri gibi hareket etmekten, tıpkı içimize sızan ajan provokatörler gibi bozgunculuk yapmaktan rahatsız değildir.

Ve akıl aldığı küresel mahfiller yardımıyla, PKK’yla görüşmeleri, İmralı canisiyle müzakereleri meşru gösterebilmek için muazzam derecede kirli propaganda taktiklerini devreye sokmuştur.

“Analar ağlamasın, barış gelsin, çözüm olsun, kan dursun, ezberler bozulsun, hatalar sorgulansın, mutluluk olsun, huzur dolsun, ekonomi büyüsün, kardeşlik kazansın” türünden sayısız kavramla karşımıza çıkan aldatma ve riya kampanyası milletimizin basiretini bağlamak için son sürat seferber edilmiştir.

Barış denilmiş, ancak kimlerle savaşıp da barış aşamasına gelindiği itiraf edilememiştir.

Çözüm denilmiş, ancak neyin çözüldüğü, nasıl çözüldüğü ve hangi yollarla çözümün olacağı bir türlü açıklanmamıştır.

Analar ağlamasın denmiş, ancak analarımızı inim inim inleten, vatanımızın semalarında öbek öbek toplanan ağıtların biricik müsebbibi katillerle gözyaşlarının nasıl dineceğinin bir türlü izahı yapılamamıştır.

Başbakan Erdoğan 29 yıldır kan içen, bedenlere mermi sıkan, topraklarımızı ayırmaya çabalayan, insanımızı gasp etmeye çırpınan, evlatları öksüz, gelinleri dul bırakan alçakları, allayıp pullayıp barış gönüllüsü yapmış, ne var ki Milliyetçi Hareket Partisi’ni hedefe koyarak terörün bitmesini istememekle itham etmiştir.

Bu kafaya göre, Milliyetçi Hareket Partisi şehitlerin gelmesini istiyormuş, kanın durmasından da sızlanıyormuş.

Bu hayasız, uydurma ve namert sözler elbette milletimiz tarafından ibretle izlenmektedir.

AKP’ye oy veren muhterem vatandaşlarım, AKP’li vatansever milletvekili arkadaşlarım muhakkak ki Başbakan’ın sözlerine içten içe tepki göstermektedir.

Sayın Başbakan PKK seni baştan çıkarmıştır da haberin olmamıştır.

PKK’yı MHP’nin yanında daha evla görmen olsa olsa senin bozuk sicilinden, çarpık zihninden ve donmuş millet anlayışından ileri gelmiştir.

Bizi, terörün bitmemesini istemekle, şehitlerin gelmemesine üzülmekle suçlamak için bir insanın ya aklını yitirmiş olması veya vicdanını BOP’a ipotek ettirmesi gerekecektir.

Başbakan Erdoğan’ın şehidimizden, gazimizden helallik almadan, teröristlerle tokalaşmaya ve helalleşmeye yönelmesi kandan, ölümden ve şiddetten kimin istifade ettiğini ifşa etmesi bakımından oldukça anlamlıdır.

Sayın Erdoğan sen PKK’lılarla bayramlaşabilir, heyecanla kucaklaşabilirsin.

Hatta bayram günlerinde yeni ve pahalı kıyafetler giyerek İmralı canisiyle birbirinize ziyaretler düzenleyebilir, birlikte bölünmüş Türkiye niyetine baklava yiyebilirsiniz.

Ama biz şehitlerimizin aziz hatıralarını, gazilerimizin mübarek mücadelelerini, muhterem analarımızın beklentilerini bağrımıza basacağız ve sana, işbirlikçilerine, terörist dostlarına, yabancı hısımlarına Allah’ın izniyle çiğnetmeyeceğiz.

Boşuna yorulma, boşuna oyalanma.

Senin ve senin gibilerin yeri Kandil, İmralı ve BOP’un kanlı sayfalarıdır.

Bizim ise yerimiz büyük Türk milletinin şerefli yanıdır.

 

 

Değerli Milletvekilleri,

Şimdi yeni bir furya başlamış, PKK’nın geri çekilmesiyle ilgili karartma, akıl çelici iddia ve safsatalar her tarafı kaplamıştır.

Bildiğiniz gibi, dağ kadrosunun bir numaralı yöneticisi ve KCK Yürütme Konseyi Başkanı sıfatını kullanan terörist Karayılan 25 Nisan 2013 günü altı maddelik çekilme, üç aşamalı sözde demokratik çözüm planını açıklamıştır.

Ne ilginç tesadüftür ki, Ankara’da MGK toplantısı yapılırken, Kandil’de de PKK talepleri bir bir sıralanmıştır.

Karayılan PKK’lı militanların 5 Mayıs 2013 günü geri çekilmeye başlayacağını bildirmiştir.

Buna göre, uygulanmakta olan sözde ateşkes ve geri çekilmeden sonra birinci aşama sona erecek ve yeni bir evreye geçilecektir.

İkinci aşamada, daha çok devlete ve AKP hükümetine görevler yüklenmiş, Kürt halkının inkarını sona erdirecek, varlığı ve özgürlüğü kabullenecek, tüm kimliklerin, inançların ve mezheplerin hak ve özgürlüklerini garanti altına alacak bir anayasa yapılması şart koşulmuştur.

Bununla birlikte koruculuk sisteminin, özel tim ve tüm özel savaş yapılarının devre dışı bırakılması hoyratça ifade edilmiştir.

Normalleşme adı verilen üçüncü aşamada ise, barışın kalıcılaşması adına İmralı canisi dahil tüm PKK’lı militanlarının özgürlüklerine kavuşmaları dayatılmıştır.

Ancak bu şekilde silahların devre dışı kalması gündeme gelecektir.

Karayılan’ın altı maddeden ibaret sözde geri çekilme planında özet olarak şu hususlar yer almıştır:

Teröristler öteden beri kullandıkları güzergâhlardan disiplin ve gizlilik içinde ve mümkün olan en kısa sürede ana kamplarına, yani Irak’ın kuzeyindeki inlerine döneceklerdir.

Bu geri çekilme sırasında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden herhangi bir saldırı gelirse çekilme derhal durdurulacak ve misilleme yapılacaktır.

Ayrıca teröristler sınır ötesine giderken, boşalttıkları yerlerde güvenlik güçlerimizin askeri bir aktivite ve çatışmaya neden olacak tahriklerde bulunmamaları bizzat PKK’lı Karayılan tarafından istenmiştir.

Tüm bunlardan ortaya çıkan sonuç şudur: PKK elindeki silahını bütünüyle Türkiye’ye çevirmiştir.

Bunlar olmazsa daha büyük saldırılarını gerçekleştirmek için hazır beklediğini tehditler savurarak ima etmiştir.

Aylardır şehit haberleri gelmedi diyerek propaganda yapanlar, bu yolla bize edepsizce sataşanlar PKK’nın bölücü ve kanlı niyetlerini ne zaman fark edeceklerdir?

Sınırlarımızda eli tetikte bekleyen teröristler ilk fırsatta gelip de oluk oluk kan akıtınca bunun vebalini kim, nasıl taşıyacaktır?

Cudi’de çiçek toplamaktan dem vuran Sayın Başbakan, bu gelişmelere barış mı diyorsun?

PKK’nın silahlı şekilde anayasa nöbetine girmesi, İmralı canisinin affını her şeyin önüne koyması seni hiç düşündürmemiş midir?

Bölücü terör örgütünün gözdağı vermesini sen çözüm olarak mı değerlendiriyorsun?

“Devlet kendisiyle hesaplaşıyor, çözüm verimli yürüyor” diyen yıkımdan sorumlu Başbakan Yardımcısı sen bu geri çekilme mizansenine Türk milletinin aldanacağını mı sanıyorsun?

“PKK’ya bir çekirdek bile vermiyoruz” diyen AKP’nin çok konuşan ağzı sen herkesi kendin gibi enayi mi görüyorsun?

Muhataplarını AKP’ye ayakta selam durmaya çağıran Başbakan Yardımcısı küçücük aklınca terörün bittiğini mi hesaplıyorsun?

Çok umutlu olduğunu tekrar tekrar gündeme getiren Sayın Cumhurbaşkanı ve MGK kararlarından bölücü terör ifadesinin kaldırılmasına imza atan isimler sizler ne diyeceksiniz?

Bu geri çekilme kurnazlığı oldukça sulandırılmış, saptırılmış ve haddinden fazla abartılarak süreç ihanetinin hanesine artı olarak yazılmıştır.

Hatta bu ne idüğü belirsiz geri çekilme ilanı terörün bitişi olarak servis edilmiş, bayram olarak sunulmuş, dost ellerin birbirini tutması olarak lanse edilmiştir.

Düşünebiliyor musunuz, milli bayramları sabote eden AKP hükümeti, PKK’nın bir beyanından dolayı havalara uçmuş, bayram turları atmış, umutlanmış ve 29 yıllık namlu tutan katilleri dost eller olarak selamlamıştır.

Bize göre bu yaklaşımlar, her anlamda iflas etmiş milli haysiyet yoksunlarının hezeyanlarından başka bir şey değildir.

Acaba PKK’lıları dost eller olarak tanımlayan AKP’li çürümüşler, şehit analarının kınalı ellerini bundan böyle nasıl tutacak, onların yüzlerine utanmadan nasıl bakacak ve haklarını nasıl ödeyecektir?

Bu düpedüz densizlik, tamı tamına vicdansızlıktır.

Terörist Karayılan’ın açıklama yapacağı yer elbette PKK tarafından belirlenmiştir.

Çok sayıda yerli ve yabancı basın mensupları da kızarmış tavuk ve pilavlar eşliğinde PKK’nın şovuna aracılık etmiş, heyecanla Kandil fitnesinin mesajlarını duyurmuşlardır.

Ne hikmettir ki, Kandil’in yolunu herkes bulmuşken ve teröristlerle görüşmek neredeyse moda haline gelmişken, yıllardır PKK’yı yuvalandığı yerlerde bir tek AKP bulamamıştır.

Kandil’e harekat için devamlı ayak sürüyen hükümetin geçmişte; sınır ötesi operasyon yapmamak için dile getirdiği “bizi bataklığa çekmeye çalışıyorlar”, “ikinci Sarıkamış faciası olur”, “daha önce defalarca yaptık sonuç alamadık” şeklindeki bahaneleri de henüz hafızalardan çıkmamıştır.

Şehit cenazelerinin arttığı dönemlerde de bizzat Başbakan tarafından, “Bakanlar Kurulu’nun çok şeye gebe” olduğu söylenmiş, terör saldırıları unutulmaya yüz tutunca geri adım atılmış, el altından pazarlıklar pişkince sürdürülmüştür.

PKK’lı terörist Karayılan’ın çekilme açıklaması, bu esnada savaş kazanmış bir muzaffer komutan edasıyla konuşması, meydan okurcasına görüşlerini dikte ettirmesi AKP-PKK-İmralı canisi arasındaki pazarlıkların boyutunu ve hükümetin nasıl bir kördüğümün içine düştüğünü açıkça gözler önüne sermiştir.

Şu rezil tabloya dikkatlerinizi çekmek isterim ki, Türkiye Cumhuriyeti; hem PKK’nın alternatif devlet yapılanması olan KCK’yı, hem de silahlı unsurunu kabul eden ve muhatap alan bir ülke durumuna AKP sayesinde düşürülmüştür.

PKK’lı Karayılan yeni Türkiye’den, yeni Ortadoğu’dan bahsederken AKP suspus vaziyette kalmış, geri çekilmenin şamatasıyla kepazeliklerin, kurşun gibi sözlerin üzerini kapatmakla meşgul olmuştur.

Ayrıca terör örgütü, bünyesinde Kürt bulunduran devletler yanında Ortadoğu’yu da dizayn etme hak ve yetkisini kendisinde görebilmektedir.

Karayılan’ın açıklaması PKK’nın bugüne kadar İmralı canisinin 21 Mart 2013’te Nevruz nedeniyle yaptığı açıklamadan sonra elde ettiği en önemli propaganda imkanıdır.

Bu da AKP iktidarının sağladığı kaygan ve karanlık zeminde, yerli ve yabancı medya vasıtasıyla sağlanmış ve hayata geçirilmiştir.

Cani Karayılan, verilen mücadelede savaşı kazandıklarını söylemiş ve hedefe ulaştıklarından bahisle kendini Kürt olarak tanımlayan herkese “kimliğiniz ve kişiliğiniz örgüt tarafından verilen mücadele sonucu kazanılmıştır” mesajını dillendirmiştir.

Ve bu cürete de Başbakan ve hükümeti tarafından ulaştırıldığı tartışmasızdır.

Son günlerde PKK’ya özellikle büyükşehirlerden katılımların arttığı yazılı ve görsel medyada yer bulmuştur.

Şayet bu doğruysa, PKK’nın, AKP müsamahasıyla militan devşirmede önemli oranda imkan ve ortam bulduğu gerçeği ortaya çıkacaktır.

Bu da teröre yardım ve yataklık suçudur ki, AKP ihanetinin belgelenmesi için daha fazla bilgi ve delile gerek bile kalmayacaktır.

Buradan ikaz ve tekraren belirtmek isterim ki, kanlı terör örgütü PKK ve İmralı’da yatan hain hiçbir şekilde Kürt kökenli kardeşlerimin temsilcisi değildir.

Çünkü Kürt kökenli kardeşlerim Türk milletinin ayrılmaz birer parçalarıdır ve kanlı örgüt en çok da onların canına kast etmiştir.

Şimdiye değin, hiçbir Kürt kökenli kardeşimin hakkı yenmemiş, hiçbirisi dışlanmamış ve horlanmamıştır.

Bugüne kadar hangi Kürt kökenli vatandaşım herhangi bir imkandan mahrum kalmıştır?

Bu sorunun üzerinde samimiyetle durulmalı ve cevabı dürüstçe verilmelidir.

Terörist Karayılan tarafından verilen mesajların içeriğinden örgütün silah bırakmasının söz konusu olmadığı ve militanların silahlarıyla birlikte sınır ötesine intikal edecekleri anlaşılmaktadır.

Ancak bunun ne ölçüde doğru olduğu, teröristlerden kaçının sınırlarımızın dışına çıkacağı belli değildir.

Örgütün ne kadarının kır, ne kadarının şehir elemanı haline getirildiği, bunlardan ne kadarının sınır dışına çıkacağı, ne kadarının şehirlere yönlendirileceği, Irak’a geçecek sayının ne olduğu ve kontrolünün nasıl yapılacağı da bilinmezliğini korumaktadır.

Teröristlerin geldikleri gibi ve sızdıkları noktalardan çıkacaklarına göre bu yolların malum ve bilinen yerler olduğu açıktır.

O halde sınır hattımızda görev yapan birliklerimiz teröristlerin geçişine nasıl sessiz kalacaktır?

Kimin girdiği, kimin çıktığı ve gerçekten de sınır ötesine gidilip gidilmediği nereden bilinecektir?

Kim ya da kimlerdir gidecek olanlar?

Bunların envanteri mi tutulmuş, sayımı mı yapılmıştır?

PKK’lılar figüran kullanırsa bunu kim anlayacaktır?

Şehitlerimizin kanlıları kademeli ve gizli şekilde sınır ötesine çıkarken, Başbakan’ın hiç mi yüreği sızlamayacak, hiç mi yüzü kızarmayacaktır?

Mesela, 16 Ekim 2012 tarihinde şehit edilen polis memurumuz Orhan Ayhan’ın, 17 Ekim 2012 tarihinde şehit edilen Tankçı Üsteğmen Aykut Köroğlu’nun, Uzman Çavuş Fırat Yıldırım’ın, Uzman Çavuş Bülen Yalçın’ın ve Uzman Çavuş Fevzi Algönül’ün katillerine sınır kapıları ardına kadar açılacak mıdır?

18 Kasım 2012 günü Hakkari Şemdinli ilçesi Derecik Beldesinde şehit edilen Üsteğmen Gökhan Korkut’un, Uzman Çavuş Mehmet Bostancı’nın, Uzman Çavuş Bekir Çavuş’un ve Uzman Çavuş Bilal Akgün’ün kanlıları hiçbir şey olmamış gibi çekip gidecekler midir?

1 Ağustos 2009 günü, Polis Akademisi’nde başlatılan demokratik açılım isimli yıkım projesinden, 21 Mart 2013 Nevruzuna kadar geçen sürede, rahmeti rahmana kavuşmuş şehitlerimizin azılı katillerinin daha fazla can almaları için sınırlarımızdan çıkıp gitmelerine göz mü yumulacaktır?

Bunun neresi terörün bitişi olarak görülmektedir?

Yerel seçime bir hafta kaldı! İşte detaylar.. Yerel seçime bir hafta kaldı! İşte detaylar..

Başbakan karanlık devrin kapanmasından bahsederken, karanlık adamlarla sözde barış ve çözüm konuştuğunu, millete tuzaklar kurduğunu ne zaman dile getirecektir?

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şerefli mensuplarının, dün silah arkadaşlarını, birlikte nöbet tuttukları tertiplerini, aynı ranzada yattıkları devre arkadaşlarını hunharca katledenlere turnike işlevi görmeleri mi istenmektedir?

Adalet bunun neresindedir? Devlet nereye sinmiştir? Hükümet hangi deliktedir?

Bu katillerden hesap sorulmadan gitmelerine nasıl müsaade edilecektir?

Bundan sonra yargıya güven sağlanabilecek midir?

Sınırlarımız onun bunun pervasızca, küstahça, canının istediği zaman, hele hele elinde silahla girip çıkabileceği bir yolgeçen hanı mıdır?

Böyle olduğu ileri sürülüyorsa, Türkiye’nin devlet olma hukuk ve adabı nasıl ileri sürülecektir?

Bu tip bir devletle bu zorlu coğrafyada nasıl ayakta kalınacak, kuru tehditlere boyun eğen bir hükümetle Türk milleti nasıl emniyetini sağlayacaktır?

Mehmetçiğe sırtını dönmesini tavsiye eden soytarıların bu konuda bir fikri var mıdır?

Termal kameralar kapansın, heronlar uçmasın, karakollardaki kuleler boşaltılsın, asker kurşun atmasın, aman provokasyon olmasın diyerek avaz avaz bağıran içimizdeki PKK’lılar, AKP’de yuvalanmış Kandil yanaşmaları bu sorularımıza ne diyecekler, nasıl karşılık vereceklerdir?

Başbakan Erdoğan daha düne kadar teröristlere silahlarını bırakmalarını veya mağaraya gömmelerini önererek bu şekilde sınır dışına çıkmalarını istemiştir.

Aksi halde silahla çıkışın sorun olacağını hatırlatmış ve güvenlik güçlerimizin teröristlere müdahale etmemesi halinde suç işleyeceklerini ihtaren söylemiştir.

Bu durum karşısında sayıları bin beşyüz ile iki bin arasında olacağı ifade edilen PKK’lı teröristler silahlı vaziyette nasıl sınır ötesindeki inlerine gideceklerdir?

AKP hükümeti teröristlere ateş edilmemesi konusunda güvenlik güçlerimize herhangi bir emir vermiş midir?

Eğer gizli bir emir verildiyse bu Anayasa’nın 137’nci maddesine aykırı olacak ve alenen anayasal suçu oluşturacaktır.

Başbakan Erdoğan onu bunu bırakmalı, bu sorularımızın cevabını vermelidir.

PKK’ya escortluk yapacak kadar küçülen, sınırlarımızı suçlulara açacak kadar zelil bir duruma düşen iktidar anlayışının Türk milletinin menfaatini gözetmesi asla mümkün değildir.

Bir başka konu ise geri çekilme zamanının terörist grupların kendi inisiyatiflerine bırakılmış olmasıdır.

Bu esneklik, terörist grupların “çekilmeye şimdilik gerek duymadım ya da emniyetli ortam olmadı, o nedenle çekilmedim ya da çekilemedim” savunmasını beraberinde getirecek ve gittiler zannı ile hareket edecek olan halk ile güvenlik güçlerimiz ciddi tehlikelere maruz kalabileceklerdir.

Militanların Türkiye’yi terk ettiklerini varsaysak dahi; terör eylemlerinden vazgeçmeyecekleri aşikardır.

Bu terörist unsurların PYD’yi destekleyecek şekilde Suriye’ye kaydırılmaları, Irak merkezi yönetimi ile sorunları olan Kuzey Irak yönetiminin emir komutasında peşmerge ile birlikte hareket etmeleri veya ABD tarafından İran’a yönelik olarak PJAK’ın güçlendirilerek kullanılmaları ihtimal dahilindedir.

Kuvvetle muhtemel olanı ise Suriye ve İran’a karşı yönlendirilecek olmalarıdır.

PKK, AKP desteğiyle konjonktürel şartları çok iyi kullanmış ve zaten var olan etkisini daha geniş bir coğrafyaya yaygınlaştırma fırsatını yakalamıştır.

Terör örgütü, Türkiye’de AKP iktidarının içinde bulunduğu şartlardan yararlanarak hem hedeflerine azami ölçüde ulaşmış olacak hem de yakın gelecekte yeniden dizayn edilecek olan Suriye ile muhtemel bir İran krizinden üst derecede yararlanma imkanına kavuşmuş olacaktır.

PKK’nın sahip olduğu silahlı güç, sözde barış ve çözüm döneminde elde edeceği iç kamuoyu ile uluslararası güç odaklarının desteği, bu örgütü Türkiye’nin başına daha büyük bela olarak saracaktır.

 

Muhterem Milletvekilleri,

PKK’nın özellikle eğer gerçekleşirse, Irak’ın kuzeyindeki alana çekilmesi halinde bir sorunla karşılaşması söz konusu değildir.

Görüldüğü kadarıyla ABD, çekilme kararına yönelik desteğini hemen açıklamış olup, diğer ülkelerin de bu konuda geri durmayacağı belirginleşmeye başlamıştır.

Nitekim Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından alınan teröristleri “aktivist” olarak tanımlama kararı bu konuya AB ülkelerinin hazır olduklarını göstermesi bakımından önemlidir.

Bunun devamı ABD ve AB ülkelerinin PKK’yı yakın bir süreçte terörist örgütler listesinden çıkarmaları ile gelecektir.

Bu durum yıllarca verilen emek ve uğraşın sonucu olan PKK’nın terörist örgütler listesine sokulması çabasının boşa çıkarılmasının yanında, Türk Devletinin diplomatik alanda köşeye sıkıştırılması sonucunu da getirecektir.

Diğer taraftan PKK’lı Karayılan “Kuzey Kürdistan” diyerek ülkemizin bir kısmını aklınca bölmüş, bağımsız ve dört ayaklı Kürdistan’a eklemiştir.

Peki, Başbakan Erdoğan bunlara ne diyecektir? Ve bugüne kadar niye herhangi bir itiraz göstermemiştir?

AKP zihniyeti, “Karayılan yanlış anlamış” diyerek vaziyeti idare edeceğini mi zannetmiştir?

PKK, Türkiye üzerinde ameliyat yapmak için paslı neşteri masaya çıkarmakta, Başbakan ve arkadaşları da Milliyetçi Hareket Partisi’ne saldırmaktadır.

Karayılan Kuzey Kürdistan diyerek meydanı boş bulmuşçasına konuşmakta, bir tane yürekli AKP’li ortaya çıkıp, “hadi oradan, sen kimsin” diyememektedir.

Sayın Başbakan sorarım sana, bu Kuzey Kürdistan neresidir? Buraya nasıl gidilir? Buranın haritadaki yeri nerdedir?

Böylesi bir pespayeliğe onay mı verdin, ümit mi aşıladın?

Oslo’daki görüşmelerde, İmralı’daki pazarlıklarda, özel uçaklar tahsis ederek havalarda gezdirdiğin teröristlere federasyonu ya da konfederasyonu mu vaat ettin?

İmralı canisi ve cezaevindeki diğer PKK’lıları affetmek için bir takvim mi belirlendin?

Türk milletini anayasadan çıkarmak, değilse bile Türlüğü silmek için mutabakata mı vardın? İmralı canisine boyun mu eğdin? PKK’ya küresel dayatmalar eşliğinde iki büklüm mü oldun?

Nedir senin gözünü kapatan, kararlarına hakim olan?

Bir açığın var da tehdit altında mısın?

Veremeyeceğin, açıklamayacağın ve telafi edemeyeceğin bir yanlışın var da her zillete boyun mu büküyorsun?

Başbakan bu gidişle eninde sonunda Yüce Divan önüne gelecek ve kalan ömrünü pişmanlıklar içerisinde geçirmek zorunda kalarak Türk milletinin vicdanında ebediyete kadar mahkûm olacaktır.

 

Değerli Milletvekilleri,

Konuşmama son vermeden önce, bir konuya daha kısaca temas etmek istiyorum.

Yeni anayasa hazırlığı konusunda taraflı tarafsız herkes görüş bildirmektedir.

Bunlardan birisi de Anayasa Mahkemesi Başkanı olmuştur.

Sayın Mahkeme Başkanı, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmasında anayasada değişmemesi gereken tek kırmızı çizginin insan onuru olduğunu ifade etmiştir.

Bu halde, Anayasa’nın dokunulamaz ve değiştirilemez ilk üç maddesine de gerek kalmamıştır.

Buna göre devlete de, millete de ihtiyaç yoktur, nasıl olsa insan onuru her şeyi çözecektir.

Sayın Mahkeme Başkanı’nın derdi nedir ve neleri söylemeye çalışmaktadır?

Korumak ve savunmakla yükümlü olduğu Anayasa’yı tartışmaya açmak, her platformda konuşmaktan zevk alan Anayasa Mahkemesi Başkanı’na uygun düşmekte midir?

Bu sözleriyle kime mesaj vermekte, kimleri cesaretlendirmekte, kimlerin gözüne girmeye çabalamaktadır?

Bize göre Anayasa Mahkemesi’nin Sayın Başkanı işine gücüne bakmalı, görev sahası dışında yorum yapmaktan, görüş bildirmekten ve Anayasa’nın lafzını ve ruhunu zedelemekten kesinlikle uzak durmalıdır.

Yürürlükteki Anayasa sayesinde uzun yıllardır Anayasa Mahkemesi’nde bulunduğunu unutmamalı, kalan görev yıllarında Türk milletine vefa gösterecek davranıştan ayrılmamalıdır.

Bu düşüncelerle konuşmama son verirken, muhterem heyetinizi bir kez daha sevgi ve saygılarımla selamlıyor, hepinize Cenab-ı Allah’tan sağlık, huzur ve başarı diliyorum.

Sağ olun var olun.

Editör: TE Bilisim