Onca yıllık gazetecilik hayatımda ne seçimler izledim!.. Böylesine gergin ortama hiç tanıklık etmedim. Sadece belediye başkan adaylıkları için yaşanan kapışmaları, sahadaki çirkin siyaset dilinden bahsetmiyorum. Hiçbir mahalli seçimde belediye meclis üyelikleri için bile böyle bir çekişme görmedim. Tüm siyasi parti genel merkezlerinden edindiğim ortak izlenime göre, kan gövdeyi götürdü desem abartmış olmam. 31 Mart 2019 mahalli seçimlerinin -sonuçları ile beraber- siyasi tarihimize koltuğun bekası seçimleri olarak not düşüleceğinden kuşkum yok!..

Bu bir sıradan belediye seçimi. Dünyanın sonu mu gelecek?.. Hayır!.. Peki bu kadar gerginlik niye?.. Cevabı esasında çok net... Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ekonomik krizi ile karşıyayız da ondan. Artçıları önce gelen bir deprem!.. Başkentte yıllarını siyasete vermiş nice isimlere sohbetlerimiz sırasında, şu soruyu soruyorum:

"1 Nisan'dan sonra Türkiye için bir öngörünüz var mı?.. Nasıl bir Türkiye görüyorsunuz?.."

Şu parti şurada kazanır, bu  parti buralarda kaybeder diyenlere de sorumun cevabının o olmadığını söylüyorum. "Mahalli seçimleri kazandık" demek için ölçü ne olacak?.. Kaç tane büyükşehir belediye başkanlığı, kaç tane il belediye başkanlığı kazanıldığı mı, ayrım yapılmaksızın toplam kaç tane belediye başkan adaylığı kazanıldığı mı yoksa toplam oy oranları mı?.. Bu sıraladıklarımın hepsinin hikâye olduğunu da biliyorum. 31 Mart gecesi göreceğiz ki, bu seçimin de kaybedeni olmayacak!.. Anlı şanlı siyasetçilerimiz mağlupken nasıl galip olduklarını bize tüm belgeleriyle açıklayacaklar. O yüzden parmak hesaplarıyla ilgilenmiyorum bu seçimde. YSK'ya açıklatılacak şu veya bu sonuçlar sonucunda Türkiye'nin gelecek günlerini okumaya çalışıyorum.

Bakın!.. Önceki gün 1 Nisan sonrasını okumamızı kolaylaştırmak için bize 2 önemli parametre sunuldu. Eş zamanlı... Biri, Beyaz Saray'dan; Suriye'deki tüm güçlerini geri çekeceğini açıklayan Washington -kış kışlığını yapar misali- 200 askeri, bölgede süresiz bırakacağını duyurdu. Bence bu rakam daha fazla ama  herhalde Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ile Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler'i ülkelerinde konuk ettikleri için abartmadılar!.. Herkesin çok kolayca anlayabileceği mesaj şuydu; Suriye'de kalıcıyız, sonuna kadar PKK/YPG'nin destekçiyiz, Suriye'yi bölmekten, Kürtlere özerklik verilmesinden vazgeçmedik.

"Bizimkiler", Münbiç yol haritası falan filanla oyalana dururken, Moskova'dan -her nedense basınımızda pek yer almayan- sarsıcı başka bir mesaj geliyordu. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Kıbrıs'daki garanti sisteminin artık eski ve yersiz olduğunu söylüyordu.

Kıbrıs Rum kesimi Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis ile Moskova'da gerçekleştirdiği görüşme sonrası açıklamalarda bulunan Lavrov, Kıbrıs'da yabancı garantilerin bugünün gerçeğine cevap vermediğini ifade ediyordu.

Lavrov, mevcut garantilerin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi garantileri ile değiştirilmesi gerektiğini vurguluyordu.. Uluslararası haber ajansları, "iki Bakan, Kıbrıs sorununun yanı sıra Rusya ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkileri, uluslararası meseleleri ve Doğu Akdeniz bölgesindeki gelişmeleri ele aldı" diye haberler geçiyordu. Acaba, Moskova, Rum yanlısı bu açıklamayı neden yapmıştı?.. AKP eski İstanbul milletvekili Emin Şirin haklı olarak şu soruyu sordu;

"Rusya yarın öbür gün Montrö eskidi; Boğazları BM idare etsin derse ne olur?"

"Stratejik müttefikimiz" ABD, PKK/YPG'yi desteklediklerini bir kez daha tüm dünyaya ilan ederken "dostumuz" Putin'in Moskova'sı Rum'larla bir kez daha kol kola giriyordu... Rastlantı mı?.. Uluslararası arenada rastlantılara yer olmadığı inancımı bir kez daha ifade ediyorum. Ekonomik çöküntü ile dış politikadaki iflası birlikte yaşıyoruz. Yakaladılar bir kere!.. Onlar da 31 Mart'ı bekliyor!.. Türkiye'de iktidarın nasıl yalpaladığını, muhalefetin çözüm olamadığını bizden daha da net görüyorlar... Biz, emmimim oğlu belediye meclis üyeliğini kapar mı diye savaşırken (!) onlar, Türkiye'yi nasıl boğazlayacaklarına dair stratejilerini adım adım uyguluyor... Bizler, acaba ABD mi yoksa Rusya mı dostumuz diye şebeğe dönerken, onlar kapalı kapılar arkasında anlaşıyor, Türkiye'yi harita üzerinde paylaşıyor...

"Ee, o zaman, sen yap 1 Nisan sonrası için bir projeksiyon" derseniz... Vallahi, önümüzü göremiyorum. Ancak, dokunduğum bazı sinir uçlarından edindiğim izlenime göre, gerçekte bu seçimin kazanan siyasi partisi olmayacak. Siyasi kulislerden de kulağıma hoş olmayan söylentiler geliyor. Örneğin, "Ankara ve İstanbul'u AKP kaybederse ne olur" sorusuna şu cevabı alıyorum;

31 Mart seçimleri adaylık süreci nasıl işliyor? 31 Mart seçimleri adaylık süreci nasıl işliyor?

"Erdoğan hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam eder. Seçim yenilgisini MHP'ye yükler. 'MHP yüzünden seçimi kayıp ettik' der. Devlet Bahçeli'yi sırtından atar. 10-15 milletvekili transferi ile Meclis'deki çoğunluğu garanti altına alır. Yoluna devam eder."

Evet!.. Milletvekili pazarı, bugünlerde siyasi kulislerin hâlâ gündem maddesi. Yakın zamanda yaşanan bazı gerçekler de zaten bunun ispatı. Siyaseti çok yakından takip eden bir dostum 1 Nisan sonrası için şu yorumu yaptı;

"Çok sıkışan Erdoğan'ın ABD'nin dediklerini yapmaktan başka şansı yok. Çünkü, batan ekonomiye çıkış yolu bulmak için tek para kaynağı orası. Seçimleri kazanırsa iyice yükselen kibirinden, kaybederse tavan yapacak nefretinden dolayı çok sertleşecek. Para bulmak için ABD'nin dediğini yapacak. MHP'yi sırtından atacak, şu veya bu sebepten dolayı günah keçisi ilan edecek ve ABD'nin isteği doğrultusunda yeni bir çözüm süreci ilan edecek. Seçimin de tek kaybedeni Türkiye olacak. Ülkemizi çok zor günler bekliyor."

Eğer bu söylenenler gerçek ise bize ne yapmak kalıyor?.. YSK'nın listelerine gidip bakalım. Emmimiz oğlu belediye meclis üyeliği listesine girmiş mi girmemiş mi?.. Kendi paçamızı kurtaralım!..

Kaynak Yeniçağ: AHMET TAKAN  

Editör: TE Bilisim