Son zamanlarda ideoloji partilerinin iktidar olamayacakları, iktidar olmayı geçtik, kitleleşemeyecekleri gibi bir fikir derinden derine işleniyor. Hatta bu fikir savunanlar tarafından milliyetçi partilerin iktidar yollarının kapalı olduğu gibi bir bühtan düşünce bizzat milliyetçi camianın içinden seslendirilebiliyor. Bu düşüncenin neresinden tutsak elimizde kaldığını söyleyebiliriz.

Siyaset ile siyaset bilimi ve siyaset felsefesi arasında önemli farklar mevcuttur. Siyaset, insanların yani toplumun idare edilmesinin söz konusu olduğu her makam için geçerlidir. Aile yönetiminden okul ve hastane idaresine kadar, arkadaş ilişkilerine kadar toplum içinde ki her sorumluluk siyaset kavramı altında incelenebilir. Siyaset bilimi, bu ilişkilerin oturduğu zemini bilimsel olarak inceleyen ve bunun eğitimini veren alandır. Siyaset Felsefesi ise birey, devlet ve toplum idaresi ile ilgili görüşleri kapsar. Bu görüşler birbirleri ile aynı olmak zorunda değildir, sadece kendi içinde tutarlı olmaları aranır.

Siyaset demek, sadece devlet yönetimini konu alan siyaset değil insan unsurunun olduğu her etkinliği kapsayan bir kavramdır. Kısaca söylemek gerekirse siyaset kavramı siyasi partilerle sınırlı bir kavram değildir. Siyaset Bilimi ve Siyaset Felsefesi de sadece siyasi partiler ile açıklanamaz.

Ancak siyasi partiler siyaset felsefesinden ilham alırlar, öykünürler. Her siyasi partinin bir siyaset felsefesi karşılığı vardır. Bu karşılığı olmayan partinin zaten siyasi parti olma hükmü yok demektir. Çünkü parti demek fırka demektir ve fikir ayrılığı zemininin üzerine oturur.

Bu izahtan sonra, ideoloji partisi ile ideolojisi olmayan parti ayırımının anlamı kalmamaktadır.

Dünya örneklerini ele aldığımızda da çeşitli ülkelerde iktidarda veya muhalefette olan partilerin birer ideolojileri olduğunu görüyoruz. Olmaması zaten eşyanın tabiatına aykırı olacaktır.

İngiltere, Almanya, Fransa, İspanya, İtalya, Hindistan, ABD ve diğer ülkelerde Muhafazakar Parti, İşçi Partisi, Sosyal Demokrat Parti, Hıristiyan-Demokrat Parti, Sosyalist Parti, Milliyetçi Cephe Partisi, Demokrat Parti, Cumhuriyetçi Parti ve Liberal Parti gibi örnekler vardır ve bu örneklerini verdiğimiz partiler ya iktidar olmuşlar ya da iktidara oynayan kitle partileri durumuna gelmişlerdir.

Bahse konu partilerin ideolojilerinin olmadığını söylemek öncelikle isimlerini reddetmek anlamına geleceğinden dolayı ancak abes olur. Verdiğimiz örneklerden birini ele alsak yeterli olacaktır. Örneğin Liberalizm felsefi bir düşüncedir ve Adam SMİTH’in öncülüğünü yaptığı topluma oranla insan özgürlüğünü öne çıkaran liberalizm felsefesinden ilham alan liberalizm ideolojisidir.

Kısaca, dünyanın çeşitli ülkelerinde çeşitli ideolojilerin iktidar ve kitle partileri mevcuttur.

Türk siyasi tarihinde ve günümüz siyasi arenasında yer alan partilerinde birer programları vardır ve bunlarında siyaset felsefesinde karşılıkları bulunur.

CHP’nin “altı ok”u ideolojilerini yansıtmıyor mu? DP, AP ve ANAP gibi partiler milliyetçi, muhafazakar, liberal, hatta ANAP ultra kapitalist söylemleri dile getirmemişler midir? AKP yıllardır muhafazakar ve sahte ümmetçi söyleme sahip değil midir? DSP’nin açılımı olan “Demokratik Sol” zaten yerli ve milli bir sol anlayışın ideolojisini yansıtmıyor mu? Bizzat bu söylem Bülent ECEVİT tarafından dile getirilmedi mi? MNP-MSP-RP-FP-SP çizgisi “Milli Görüş” olarak adlandırdığı ideolojisini haykırmadı mı? MHP ise yıllarca “Doktriner Türk milliyetçiliği” söylemi ile halkın karşısına çıkmadı mı?

Bu saydığımız partiler değişik zaman dilimlerinde iktidar, iktidar ortağı, ana muhalefet ve ikinci parti konumları ile kitle partisine dönüşmediler mi?

Bu örnekler ortadayken; ideoloji partilerinin iktidar veya kitle partisi olamayacakları düşüncesi ancak kötü ve temelsiz bir “şehir efsanesi” olmaktan öteye gidemez.

Gelelim aynı yargının milliyetçi partiler açısından dile getirilmesine…

Dünya’da milliyetçi partilerin iktidar veya kitle partisi olmalarının örnekleri ise oldukça fazladır. Daha geçen gün Fransa’da başkanlığa oynayan Marie Le PEN “Milliyetçi Cephe Partisi”nin lideri değil midir? Avusturya’da milliyetçiler son 20 yıldır iktidarın etrafında dolaşmakta değil midir? Macaristan’da “Turancı” parti % 20 oy almamış mıdır? Hindistan’da milliyetçi BJP ya iktidar ya da ana muhalefet konumunda değil midir? Yunanistan’da “PASOK” (Panhelenik Sosyalist Hareket Partisi) hem sosyalist, hem de Helen Birliği fikrini öne çıkaran milliyetçi bir parti olarak Yunanistan’da iktidar olmadı mı?

Türkiye’yi kuran ve yıllarca yöneten CHP milliyetçi bir parti olarak kurulmamış mıdır? Yıllarca iktidar veya ana muhalefet olan DP-AP-ANAP-DYP gibi partiler programlarında ve seçim beyannamelerinde milliyetçiliği dile getirmemişler midir? Hepsini geçelim. Bugün aslında sahte ümmetçi olan AKP’nin dahi milliyetçi söylemler kullanarak kitleleri arkasına aldığı gözlerimizin önünde cerayan etmekte değil midir?

Bütün bu ve metnin uzamaması için ele almadığımız örnekler gösteriyor ki; milliyetçi partilerin iktidar veya kitle partisi olamayacakları iddiası da sadece “şehir efsanesi”dir.

Sadece duygusal milliyetçilik “Ey” takısı ile Hollanda ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızdan oy almayı sağlarken, biz milliyetçiliğimize “ülkücülük”“toplumculuk” hatta bugün itibarı ile anlamı daha çok artan “ahlakçılık” ilkelerini de ekleyerek milliyetçiliği ete kemiğe büründürdük…

Seçim yasakları perşembe günü başlıyor! Seçim yasakları perşembe günü başlıyor!

Milliyetçilik iktidar veya kitle partisine dönüşür, onda sorun yok. Mühim olan rasyonel milliyetçiliği ete kemiğe büründürmek değil midir?

Milliyetçi, demokratik, muhalif, değişim hareketinin geldiği dönüm noktasını bir de bu açıdan değerlendirelim.



Editör: TE Bilisim