Hürriyet Gazetesinde yayınlanan bir röportaja göre, 37 yalşındaki Taylan Yıldız, Silikon Vadisindeki önemli bir görevi bırakarak Türkiye'ye gelmiş ve yejni parti saflarına katılmış.



Önce Boğaziçi Üniversitesinden mezun olup, ardından her yıl iki kişinin kabul edildiği Stanford Üniversitesinde doktorasını tamamlayan Taylan Yıldız ile Hürriyet Gazetesinden İpek Özbey'in yaptığı röportaj şöyle:





◊ Sizin hikâyeniz nerede başladı?
- 1980’de, Ankara’da. Annem röntgen teknisyeni, babam doktor. Orta sınıf bir aileden geliyorum. Beni çok özgür büyüttüler. En önemlisi özgüven verdiler. 


◊ Sahiden söylenildiği gibi dâhi misiniz?
- Kendimle ilgili böyle konuşamam. 


◊ Erken konuşup, erken okuma-yazma öğrenmişsiniz.
- Evet, üç yaşımdayken kendi kendime okuma-yazma öğrendim. İlkokula İzmir’de başladım. Birinci sınıf maceram, öğretmenlerimin “Bizim öğretebileceğimiz bir şey yok” demesiyle sadece bir ay sürdü. Direkt ikinci sınıfa geçtim. 


◊ Sonra?
- Lise ikinci sınıftayken master tezi düzeyinde gösterilen Soma Termik Santralı’nda atık küllerin içindeki yanmamış kömürlerin geri kazanımı ve kül dağlarının çevresel etkileri konulu bir proje geliştirdim. Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’ne girdim. Sonra Amerika’ya gittim ve Massachusetts Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde yüksek lisans yaptım. 2003'te tüm dünyadan yılda en fazla iki kişinin kabul edildiği Stanford Üniversitesi'ndeki işletme doktorası pazarlama programına tam burslu olarak girdim.  



◊ O kadar insan arasından neden seçildiğinizi biliyor musunuz?

- O zaman ‘yanlışlıkla seçtiler’ diye düşünmüştüm. Çünkü piyango gibi bir şey. (Gülüyor) Ama Stanford’a gittiğimde anladım ki, hem akademik anlamda çok başarılı bir kurum hem de neredeyse profesyonel anlamda sanatçı ya da sporcu çıkarma yönü var. Örneğin ben Stanford’a başvurduğum sırada okul başarılarımın yanı sıra el çeperinden insan tanıyan biyometrik sistem geliştirdim. Neredeyse profesyonel düzeyde müzik yaptım. 

◊ Google’dan ne zaman teklif aldınız?

- 2007’de, henüz doktora programını bitirmemiştim. ◊ Stanford’a gittiniz, oradayken Google tarafından keşfedildiniz. Aynı siz, Türkiye’de bir üniversitede okuyor olsaydınız, o sırada büyük bir şirket sizi keşfeder miydi?- Hayır, keşfetmezdi. Yurtdışına gittiğiniz zaman sizin ederiniz topluma kazandırdığınız değer kadar. Kim olduğunuzun önemi yok. Toplum değerinizin karşılığını veriyor. Liyakat kıymetli bir şey. Tabii hayal kurmak da daha kolay oluyor o zaman. Ama Türkiye’de açık 10 pozisyon varsa birinde liyakat aranıyor. Diğeri eş-dost-akraba...

Meral Abla’nın liyakata önem verdiğini gördüm, geldim

Türkiye için çalışacağım

◊ Şimdi tası tarağı toplayıp Türkiye’ye döndünüz, öyle mi?

- Aynen, eşimle beraber geldik. Google’daki görevimi dondurdum. Birkaç aya kadar o da bitecek. Tamamen ayrılmış olacağım. Ve burada Türkiye için çalışacağım. 

◊ Tam göreviniz neydi Google’da? Neyi bırakıp geldiniz?

- Google reklam satarak yılda yaklaşık 90 milyar dolar kazanıyor. En büyük reklam veren müşterilerimizin harcamalarının analizi üzerine çalışıyordum. Bu şirketlerin CEO ve CMO mertebesinde yılda 10-15 milyar dolarlık reklam bütçesi yöneten yöneticilerine danışmanlık yaptım.



◊ Meral Akşener’in lideri olduğu yeni partide görev alacaksınız. Teklif kimden geldi?

- Ben aradım. Meral Abla’nın Türkiye’deki parlamenter demokrasiyi güçlendirmek adına verdiği çabayı izliyordum. Benim de kafamda insanlara nasıl ulaşabiliriz, parlamenter demokrasiyi nasıl anlatabiliriz gibi bir dolu proje vardı. Mesleğimden dolayı insan hedefleme konusunda uzmanım. Bir şekilde Meral Abla’ya ulaştım. 

◊ Meral Abla mı diyorsunuz?

- Evet. 

◊ Ne dediniz kendisine?

- “Sizin inanılmaz takipçiniz var. Tabanda karşılığı görülüyor. İkna gücünüz de var. Bir sonraki adıma nasıl taşıyabiliriz, bu konuda destek olmak istiyorum” dedim. Bu da sosyal medya kullanımını artırarak yapılabilirdi. İnsanlar salonlarda konuşamıyor, ışıkları kapatılıyordu, sokaklarda yürüyemiyordu. Biz de reklam kampanyası hazırladık. “Madem sokakta yürüyemiyoruz, Twitter ve Facebook’ta yürürüz” diye... Viral kampanya aldı başını yürüdü. 

◊ Bunu neden yaptınız?

- Parlamenter demokrasi bizim için çok önemli, bir şeyler yapmamız lazımdı. Geldim Türkiye’ye, bu konularda bire bir çalıştık Meral Abla’yla. 

◊ Birçok siyasi parti var. Neden Meral Akşener’i tercih ettiniz?

- Ben bir politikacı değilim. Arkamda getireceğim milyonlarca oy yok. Para da yok. Bugüne kadar siyasette gördüğüm, liderlere biat edildiği ve karşılığında ödüllendirildikleri. Meral Abla bende başka bir şey gördü. Elimi taşın altına koyacağımı, azimli olduğumu... Liyakate kıymet verdiğini gördüm. Ve inanın, bu parti böyle kuruluyor. 

◊ Orada gayet iyi bir hayatınız var. İşiniz, kurulu düzeniniz, eşiniz... Burada yaşamıyorsunuz bile. Parlamenter demokrasiyi korumak size mi kaldı?

- Şuna benzetiyorum: Mesela annenizin size hayat boyu çok emeği geçmiştir. Annemizin başına bir şey geldiği zaman, toplantıdaysak oradan çıkıp yanına koşuyoruz, başka ülkedeysek hemen uçağa atlıyoruz. İkinci kez düşünüyor muyuz? Hayır. Kimse bize madalya veriyor mu? Hayır. Gerek var mı? Hayır. O, öyle bir refleks. Ben burada devlet okullarında, Anadolu lisesi, fen lisesi, Boğaziçi’nde okudum. Türk müzik aletlerini çok severim. Burası benim vatanım. Sıkıntı durumunda anneme koşar gibi koştum vatanıma...

Meral Abla’nın liyakata önem verdiğini gördüm, geldim

John yapıyorsa doğrudur!

◊ Bugün ortada rakamlar var. Beyin göçü, yetkililerin bile dillendirdiği bir şey artık. Şaşırtıcı olan, herkes giderken sizin gelmeniz.

- İlk defa bu yıl ülkemizde yazılan tez sayısı azalmış. Bizim için bu bir felaket. Benim arkadaşımın çocuğu lisede okuyor. Yüzde 85-90’ı yurtdışına gidiyor. İnanılmaz okullar falan değil. İnsanlar Kanada’ya gidiyor mesela. Adamlar eksi 40 derecede yaşamayı, burada Beşiktaş’ta denize bakıp çay içmeye tercih ediyor. Niye?

◊ Niye?

- İnsanın ederi fazla çünkü. Değer görüyorsun. Hayal kurabileceği bir ortam var. Çalışırsa bir yerlere gelebileceğini biliyor. Oysa bizim ülkemizin insanı çok değerli. Yaratıcılık skalasında çok üstlerdeyiz. Bizim sıkıntımız, öğretilmiş çaresizlik... Zannediyoruz ki yurtdışından adı John, Jack olan biri gelip o işi yapıyorsa doğrudur, bizim Ahmet yapıyorsa yanlıştır. Ama Ahmet yurtdışına gittiğinde alkışlanıyor mesela. 

◊ Partiniz merkez sağ değil, milli merkez olarak tanımlandı. Siz ideolojik olarak hangi noktada duruyorsunuz?

- Benim ailem sosyal demokrat. Bugünün dünyasında sağ-sol gibi kavramların geçerliliği yok. Hepimiz Cumhuriyet’i, Atatürk’ün hayal ettiği biçimde gerçekleştirelim. Şu an Atatürk’ün hayal ettiği yerden çok uzaktayız. Ona büyük haksızlık ediyoruz. Bizim partimiz onun izinden gidecek ve vatansever insanların buluşma noktası olacak. 

◊ Kabul edelim ki Türkiye’de siyasetin başka bir dili var. Biraz kırıcı, hatta kavgacı, bazen hakarete varan... Korkutuyor mu bu sizi?

- Hayır, korkutmuyor. Öyle olursa kendimi dışında tutabileceğimi biliyorum.

Meral Abla’nın liyakata önem verdiğini gördüm, geldim

Demokrasi lüks, önce refah!

◊ Türkiye’nin en büyük problemi ne sizce? Diyelim ki kuracağınız parti iktidara geldi ve siz de bakan oldunuz. İlk ne yaparsınız?

- Öncelikle Türkiye’de projelerin objektif olarak değerlendirilmesini sağlarım. Ve denetleme mekanizmasını çalıştırırım. Muhteşem üçlü: Objektif seçeceğiz, ölçeceğiz ve denetleyeceğiz.

◊ Ben size Türkiye’nin en büyük problemini sordum, siz ekonomi projelerinin nasıl seçileceğinden, denetleneceğinden bahsediyorsunuz. Ben demokrasi demenizi beklerdim mesela. 

- Hayır. Demokrasi tabii ki çok önemli ama lüks. Biz halkımızın refahını sağlayamazsak, asgari ücreti üç-dört katına çıkaramazsak, insanları demokrasi talep edecek konfora eriştiremeyiz. Türkiye’de şu anda insanların yüzde 30-35’i evlerinde ısınamadan uyuyor. Yüzde 85’i mobilyalarını yenileyemiyor. Yüzde 90’ı yılda bir hafta bile tatile gidemiyor. İnsanların evinde çıplak ampul var. Bu durumda bu insanların demokrasi talep etmesi için refahının yükselmesi şart. Bunu yapacak projelerle karşılarına çıkmalıyız.

◊ Var mı projeleriniz?

- Her şeyimiz hazır. Biz eksikleri tespit ettik, üzerinde kafa patlattık. ‘Parti kurduk, her şeyin en iyisini biliriz’ tavrıyla hareket etmiyoruz. STK’lara, uzmanlara diyoruz ki, “Bakın böyle bir teklifimiz var ve buna çok inanıyoruz, gelin konuşalım, daha iyisi varsa daha iyisini yapalım.” Türkiye bu diyaloglara hasret. Bizim de en başta yapmaya çalıştığımız şey onu oturtmak.

Meral Abla’nın liyakata önem verdiğini gördüm, geldim

Türkiye’nin yeni Adnan Kahveci’si mi?

◊ Partinizin lideri Meral Akşener, yaptığı bir toplantıda “Yeni Adnan Kahveciler çıkaracağız” demişti. Tanır mısınız Adnan Kahveci’yi?

- Biliyorum tabii ama o zamanlar çok küçüktüm.

Ümit Özdağ, Tutuklu Gazeteci Ve Türk Milliyetçilerinin Tahliyesi Üzerine Basın Açıklaması Yaptı. Ümit Özdağ, Tutuklu Gazeteci Ve Türk Milliyetçilerinin Tahliyesi Üzerine Basın Açıklaması Yaptı.

◊ Neyi temsil ediyor Adnan Kahveci burada? 

- Adnan Kahveci, Türkiye’nin yeni ve başarılı yüzünü temsil ediyor. Türkiye’yi 21. yüzyıla taşıyacak adımları teker teker atmak için ihtiyacımız olan insanları temsil ediyor.

◊ Ve siz o bahsedilen ‘yeni Adnan Kahveci’lerden birisiniz, öyle mi?

- Galiba orada Meral Abla’nın anlatmak istediği oydu. (Gülüyor)

Bilgisayarların efendisi olmak zorundayız

Toplumumuz değil, toplumumuzdaki liderler sorunlu. Bizim toplumumuzda lider olabilecek, ilham verebilecek değerli insanlar var ama maalesef o insanlar liderlik kadrosuna geçebilecek fırsatlara sahip olamıyorlar. Çünkü bütün köşeler kapılmış. Normalde bir lider, insanlara verdiği ilham kadar başta olabilir. Bizde öyle bir şey yok. Köşeleri kapatabildiği, muhalefeti susturabildiği kadar varlar. İnsanlar sizi kendilerine rakip gördükleri zaman önünüzü kapatmaya uğraşıyorlar. Bu, kendileri için iyi olabilir ama ülke için iyi bir şey değil.

Siz neyi değiştireceksiniz?

Her şeyi. Hasar alan itibarımızı onarmak, Türkiye’nin potansiyelini Dünya’ya anlatmak ve yeniçağın gerektirdiği gibi bilgisayarların efendisi olmak için ne gerekiyorsa yapmak istiyorum.

Nasıl bilgisayarların efendileri olacağız?

Bu koşullarda olamayız. İnsanlara matematik öğretmiyoruz, bilimden uzak gençler yetiştiriyoruz. Müthiş gençler var. Zekiler, dünyadan haberdarlar ve çok sorguluyorlar. Aynı zamanda genç bir nüfus olması zaten büyümek için bir ölçü. Sadece onları iyi eğitmiyoruz. PİSA sonuçlarının da gösterdiği gibi okuduğunu anlamayan gençler yetiştirmeye çalışıyoruz. Eğer gençleri kendi partinizin destekçisi değil de ülkemizin geleceği için yetiştireceksek, bunun nasıl yapılacağı belli.

Editör: TE Bilisim