Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Sekreter Yardımcısı Abbas Bozyel, beraberinde Eski Sağlık Bakanı MHP Merkez  Yönetim   Kurulu   Üyesi  Osman Durmuş, Kastamonu Milletvekili Emin Çınar ve Merkez  Yönetim   Kurulu Üyesi  Hamit Ayanoğlu ile birlikte Amasya ve içlerinde bir dizi temas ve ziyaretlerde bulundu. MHP Amasya İl Binasında gazetecilere açıklamalarda bulunan Bozyel, "Maalesef bugün ülkemiz; Milli Mücadelenin başladığı o tarihten bugüne kadar geçen tam 94 yıllık bir süreden sonra, teslimiyetçi AKP iktidarı tarafından başladığı noktaya geri döndürülmüştür" dedi. Bozyel şu şekilde konuştu; Sözlerime başlamada önce sizleri en derin hürmet ve muhabbetlerimle selamlıyorum. Basın toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, 9 ilde yapmayı planladığımız "Milli Değerleri Koru ve Yaşat" açık hava toplantılarımızın ilkini Bursa'da " Kuruluş ", ikincisini İzmir'de "Bayrak", üçüncüsünü Adana'da "Vatan", dördüncüsünü Erzurum'da "Birlik", beşincisini Konya'da "Türkçe", altıncısını Elazığ'da "Kardeşlik", yedincisini İstanbul'da "Demokrasi" temalı olarak ve milletimizin coşkulu katılımı ile gerçekleştirmiş bulunuyoruz. "Kurtuluş" temalı sekizinci mitingimizi ise, inşallah 26 Ekim Cumartesi  günü , Samsun'da gerçekleştireceğiz. Takdir edersiniz ki, Samsun'da gerçekleştireceğimiz mitingimizin anlamı çok derin ve çok anlamlıdır.

 

SAMSUN MİTİNGİ ANLAMLI VE ÖNEMLİDİR

Mersin Akdeniz ve Toroslar ilçelerinde hangi güç kazanacak? Mersin Akdeniz ve Toroslar ilçelerinde hangi güç kazanacak?

Zira milli tarih şuuruna sahip herkes bilmektedir ki; aziz vatan topraklarımız üzerinde, yüce Türk milletine hayat hakkı tanımak istemeyenlerin, kökümüzü  kurutulmaya  çalıştığı bir zaman diliminde, yani Milli Mücadelenin başladığı yıllarda, Mustafa Kemal Atatürk ve bir avuç kahraman silah arkadaşı, hürriyet meşalesini Samsunda yakmış, "ya hürriyet, ya ölüm" diyerek, istiklal yürüyüşünün ilk adımını burada atmışlardır. Elbette ki haçlı zihniyetinin mimarları, batılı emperyalistlerin Türklüğe karşı milli yeminleri olan; "Şark Meselesi" planları dâhilinde Anadolu'da yok edilmek istenen Türklüğün bu mukaddes direnişi ve var olma-yok olma mücadelesi, hem; Türk milletine bağımsızlığın yolunu açmış, hem de imparatorluğun külleri üzerinde yepyeni bir Türk devletinin doğmasına öncülük etmiştir. Bugün de, tarihte yarım kalmış hesap olarak gördükleri Sevr'i yeniden hayata geçirerek  topraklarımızı bölmek, devletimizi çökertmek ve milletimizi ayrıştırmak isteyen bölücü emel sahiplerinin ve siyasal iktidarın alçak oyunları karşısında, Türk-İslam ülkücüleri olarak bizler, aziz milletimizle birlikte, "tek yürek, tek nefes, tek ses, tek beden, tek yumruk" olarak dimdik ayakta olup, tüm melun tezgâhları boşa çıkaracak güçte ve inançtayız. Tıpkı Samsun'dan başlayan, "ebed-müddet var olmak ülküsü" nasıl dalga dalga Amasya, Erzurum ve Sivas'ta bir- bayrak gibi dalgalanmış ve Türk- milletini bağımsızlığına kavuşturmuşsa, bugün de aynı milli ruh ve milli şuur, aynı önüne geçilemez azim ve kararlılık da, biz Milliyetçi Hareketliler tarafından hassasiyetle-sergilenmektedir. Zira derin bir imanın, önüne geçilemez bir millet ve vatan sevgisinin ateşlediği Milli Mücadele süreci, aynı zamanda Türk milliyetçiliğin de yol haritası, ilham kaynağı olmuştur. Bu istikamette Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Samsun mitingimize kadar, Anadolu'yu karış karış gezmiş ve düzenlediğimiz 7 büyük açık hava toplantısı ile, bugünkü teslimiyetçi ve işbirlikçi AKP İktidarını uyarmış, milletimizi de uyandırmaya çalışmışızdır.

 

AKP HÜKÜMETİ TESLİMİYETÇİ VE BAŞARISIZ

Şüphesiz ki bu manada, milletimizin kendisine tuzak kurup bölmek isteyenlerin kimler olduğunu bilmesi ve başta AKP olmak üzere önümüzdeki seçimlerde bu çevrelerden hesap soracak bir kararlılığı ifade etmeye başlaması, bizleri daha da sevindirmekte ve ziyadesiyle ümitlendirmektedir. Maalesef bugün ülkemiz; Milli Mücadelenin başladığı o tarihten bugüne kadar geçen tam 94 yıllık bir süreden sonra, teslimiyetçi AKP iktidarı tarafından başladığı noktaya geri döndürülmüştür, Daha açık bir ifadeyle dillendirecek olursak, AKP ile geçen son 11 yılda, karşı karşıya kaldığımız tuzaklar, 1919 tarihindeki yaşadığımız milli buhranlardan daha ağır şartlarda cereyan etmekte, Sevr şartları birer birer önümüze getirilmektedir. Türkiye'miz kuşatılmakta, milletimiz aşağılanmakta, devletimiz içeriden çökertilmekte, kutsallarımız tartışmaya açılmakta, milli birlik ve beraberliğimiz sarsılmakta, vatanımız bölünme ile tehdit edilmektedir. Büyük kahramanlık, kararlılık ve fedakârlık gösteren ecdadımız tarafından miras bırakılan; bedeli kanla ödenerek kazanılmış bağımsızlığımız, bin yıl boyunca sevgi ile yoğurduğumuz kardeşliğimin de, 94 yıl boyunca alın terimizle oluşturduğumuz milli varlıklarımız da, binlerce yılın ürünü olan milli kültürümüz de, hoşgörü ile oluşmuş manevi değerlerimiz ve dayanışmanın temeli olan huzur ve asayişimiz de, çok ciddi bir risk altındadır.

 

DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ İHANET PAKETİDİR

Sizlerinde çok yakından takip ettiği gibi, Başbakan Erdoğan, adına demokratikleşme paketi dediği ihanet sandığını 1 Ekim günü açmış ve tarihî olarak tarif ettiği bu sözde demokratikleşme paketiyle; Türk milletini, devletimizi ve vatanımızı dilediğine peşkeş çekmek gayretine düşmüştür. Üstü örtülemez bir hakikattir ki, bu ihanet paketi; PKK'nın emrivakilerine, tehdit ve şantajlarına göre kaleme alınmış olup, içi her türlü mayınlarla doludur ve de tutulacak hiçbir yeri yoktur. Bu paket Türklük hariç her türlü unsurda etnik fitneye sebebiyet verecek tehlikelerle dolu, melun bir zihniyetin ürünüdür. Bu sözde Demokratikleşme paketiyle etnik bölünmeyi teşvik edici tahrikler, hak adı altında hayâsızca sergilenmektedir. Bu paket, müstemleke anayasasının alt yapısıdır. Mandacı zihniyetin tescilidir. PKK'ya sunulmuş, üzeri şehit kanıyla ciro edilmiş bölünme çekidir. Bu pakette de görülmektedir ki; İmralı canisi, Kandil ve BDP AKP'yi aralarına almış, kukla gibi oynatmaya, topaç gibi çevirmeye başlamışlardır. Malumlarınız olacağı üzere, PKK'nın bölücü talepleri kabaca dört ayaklı olup; "siyasi statü, anadilde eğitim, özerk yönetim ve siyasi aftan" ibarettir. Başbakan Erdoğan'da tüm bu emrivakilere giden kapıyı aralamış ve PKK'nın kucağına düşmüştür. Tabii ki Türk milletinin oylarıyla iktidar olan bir parti için bu olanlar utanç ve hezimet vericidir. Bu paketle birlikte PKK'nın bölücü ve ayrılıkçı taleplerinin kısa, orta ve uzun vadeye yayılarak hayata geçirileceği, İmralı canisiyle Başbakan'ın kafa kafaya vererek hazırladığı bu yol haritasına göre sepileneceği belli olmuştur. Buna göre de: ilk etapta, yasal düzenleme gerektirmeyen, dar tasarruflarla sağlanacak konulardan işe başlanacak, akabinde TBMM'nde lazım gelen yasal değişiklikler yapılacak, sonunda da; sırayı Anayasa değişiklikleri alacaktır, Böylece AKP-PKK dayanışması ve ittifakı önümüzdeki dönemde Anayasa değişikliği için de inisiyatif alabilecekle referandum bir seçenek olarak gündeme gelebilecektir. Amaç budur, hesap buna yöneliktir. Herkesin hakkını veriyoruz diyerek, bir kez daha PKK taşeronluğuna tevessül eden Başbakan gerçek yüzünü tekrar göstermiş, artık tek millet, tek devlet, tek bayrak ve tek vatan söylemlerinde kendisinin ne denli samimiyetsiz olduğu bir kez daha netleşmiştir.

 

SIFIR SORUN POLİTİKASI "SIRF SORUN" YARATMAKTAN BAŞKA HİÇ BİR ŞEY GETİRMEMİŞTİR

Bu arada AKP hükümetinin yanlış, noksan ve milli gerçeklerle bağdaşmayan dış politika stratejisi de, ülkemizin başına türlü belalar açmış ve sınır hattımızı terör gruplarının iştahına ve insafına terk etmiştir. Sıfır sorun politikası "sırf sorun" yaratmaktan başka hiç bir şey getirmemiştir. Rezil olunmadık hiç bir şey kalmamıştır. Nedeni ortadadır. Suriye ve diğer komşu ülkelerle olan olumsuz ilişkiler ve ağır sorunlar sınırlarımızın bütünlüğünü tehdit etmekle kalmayıp, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü de hedef almıştır, sınırlarımız yolgeçen hanına dönmüştür. Hele hele Başbakan Erdoğan'ın Esad düşmanlığı, Suriye'ye operasyon yapma çağrıları, muhaliflere silah ve mühimmat tedarikinin yanında lojistik destek sunma aymazlıkları Türkiye'yi zora sokmuş, taraf haline getirmiştir, Bu münasebetle AKP hükümeti Suriye'deki gelişmelerin boyutunu, istikametini okuyamamış ve anlamlandıramamış, bu vesileyle de yanı başımızda Birleşik Kürdîstan'a giden bir yeni oluşuma göz yummuş, PYD temsilcisini de, adeta bir devlet temsilcisi sıfatıyla karşılamış ve ağırlamışlardır. Bu gün karşı karşıya kaldığımız onlarca iç ve dış tehdidin yanı sıra ekonomik sıkıntılarda insanımızı canına tak dedirtmiştir. Baksanız hala milyonlarca insanımız işsiz ve yarınsızdır. Hala sayıları hızla artan, bir dilim ekmeğe, bir lokma aşa ihtiyaç duyan fakir fukaralarımız umutsuzluk kapanındadır. Üstüne üslük AKP halkımızı borçlandırmış, kanını da emmiştir. Mesela AKP döneminde yandaş milyarderlerin sayıları hızla artarken, yoksul düşmüşlerin, işsiz kalmışların, muhannete muhtaç hale gelmişlerin yekûnu de tahammül sınırlarını zorlayan bir eşiğe yaklaşmıştır. İddiaların aksine Türkiye ekonomisi bıçak sırtındadır. Ekonomik güvensizlik endişe verici bir boyuttadır. İnsanımızın beklentileri ve ihtiyaçları üretim teknikleri ve ekonomi politikalarıyla uyuşmamaktadır. Bölüşüm ve paylaşım ahlaki ve vicdani temellerden kopmuştur.

 

KAŞIKLA VERDİĞİNİ KEPÇEYLE GERİ ALMIŞTIR

Vatandaşlarımız yaşamak, zorunlu ve acil ihtiyaçlarını gidermek maksadıyla kredi kartlarında çare aramakta, daha büyük sorunlara mecburen boyun eğmektedir. Hayat şartları gerçekten iyice zorlaşmış, pahalılık herkesi kuşatmıştır. Vatandaşlarımızın kredi kartı borçlan 81 milyar liraya dayanmıştır. Taksitli alış verişlerin tutarı 46. milyar lirayı bulmuştur. Tasfiye olacak kredi kartı ve tüketici kredisi borçlularının sayısı 2 milyona yaklaşmıştır. Yandaşlar refah ve bolluk içinde yüzerken, dar ve sabit gelirli vatandaşlarımız perişanlık içinde kıvranmaktadır. IMF'ye olan borçlan bitirdik diyen AKP zihniyeti 11 yılda dış borcu 2,84 kat, iç borcu da 2,79 kat artırmış yaklaşık 560 milyar dolar toplam borçla adeta bir duyun-ü umumiye şartları yaratmıştır. Toplumun tüm keseleri bitkin ve durumundan şikâyetçidir. Açla tokun yan yana yaşaması, birbirinin-gözüne bakarak toplumsal hayatta yer alması sosyal patlamaların fitilini Allah korusun er geç bir gün tetikleyecektir. İnsanın kanını donduracak olaylara son 11 yılda rastlamak artık sıradan hadiseler sınıfına girdi. Çocuk yuvalarında devlete teslim edilen körpe, sabi ve sahipsiz çocuklar cinsel taciz uğramakta, bu ahlak v£ vicdandan nasiplenmemiş Hükümet üyeleri de her gün sanal Cennet Türkiye'den bahsetmektedirler. Sokaklar keyfi adam öldürenlerin, ırza namusa tecavüz edenlerin elini kolunu sallaya sallaya gezdiği bir Teksas'a dönmüşken, ekonomik nedenlerin başını çektiği sebeplerden dolayı yıldan 1 milyon yüzbin civarında evli çift boşanırken iman, ahlak ve vicdandan nasiplenmemiş AKP'liler günlerini gün etmekte, şatafat içinde karunvari hayat sürmektedirler. Öte yandan bu günkü, şartlarda;30 milyona yakın insanımızın barınacağı kendine ait bir evi yoktur, 30 milyona yakın insanımız evinde ısınma sorunu yaşamaktadır, 27 milyona yakın inşamız yeni giysi dahi alamamaktadır, 46,5 milyon insanimiz taksit ödemeleri içinde kıvranmakta, ayrıca konut alımı ve konut masrafları dışındaki borçlarla cebelleşmektedir. Bir taraftan da çiftçilerimiz yorgun ve dertlidir, Emeklilerimiz unutulmuş ve ihmal edilmiştir. Memurumuz ve işçimiz hâk kayıplarına uğramış ve ekonomik külfetlere teslim edilmiştir. Esnafımız, küçük ve orta ölçekli işletmelerimiz ise sıkıntının göbeğindedir. AKP hükümeti-esnaf ve sanatkârlarımızı yıllarca ihmal etmiş, istek ve beklentilerine kulak tıkamıştır. Esnafımız borçlarını ödeyememe sorunuyla cebelleşirken, hükümetin banka kredi faizlerinde komik indirimlere gitmesi, bunu da lütuf gibi sunması pişkinliğin ve pervasızlığın ilanı olmuştur. İşte AKP döneminde bu handikaplar, bu hüsran verici olumsuzluklar çok ciddi bir mesafe kaydetmiştir. Evet, Türkiye daha fazla sarsılmadan, zedelenmeden bir an önce AKP iktidarından kurtulmalıdır. Türkiye'nin bağımsızlığına, Türkiye'nin üniter yapısına, Türkiye'nin milli devlet anlayışına, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne el uzatılmasına asla müsaade edilmeyecektir. Bu ekonomik, sosyal, kültürel ve ahlaki çözülmeyi önlemenin tek yolu Türk milliyetçilerinin tek başına iktidarından geçmektedir. Çünkü Memleket elden gitmek üzere, vatan toprakları ayağımızın altından kaymaktadır.

 

19 MAYIS RUHU 26 EKİM'DE SAMSUN'DA YENİDEN ŞAHLANACAKTIR

İşte kısaca sunmaya çalıştığımız bu kötü vaziyete çare bulmak için biz Samsun'a gidiyoruz. Dolayısıyla 19 Mayıs ruhu 26 Ekim'de Samsun'da yeniden şahlanacaktır. Kimliği aşağılanan, tarihi kişiliği alaya alınan ve tüm varlığı hücuma uğrayan aziz milletimiz, Allah'ın izniyle Başbakan Erdoğan karabasanından ve bu şahsiyetin karanlık dolu emellerinden kurtularak aydınlık ve parlak günlere ulaşacaktır. Sözlerime burada son verirken katılımlarınız için hepinize en kalbî duygularımızla teşekkür ediyor; tüm vatandaşlarımızı* Türk milletinin kendisine biçilmiş kefeni yırtarak tarihi yeniden-yazdığı bir dönemin başlangıcı olan Samsun'da, Cumhuriyet Meydanında 26 Ekim saat 16.00'da gerçekleştireceğimi "Kurtuluş" mitingimize, bu aziz milletin kurtuluşuna destek olmaya davet ediyoruz. Kimliği aşağılanan, tarihi kişiliği alaya alınan ve tüm varlığı hücuma uğrayan aziz milletimiz, Allah'ın izniyle Başbakan Erdoğan karabasanından ve bu şahsiyetin karanlık dolu emellerinden kurtularak aydınlık ve parlak günlere ulaşacaktır. Varlığım, Türk varlığına armağan olsun. Ne Mutlu Türk'üm Diyene". Bozyel ve beraberindekiler daha sonra Amasya'da esnaf ziyaretlerinde bulundu.

Editör: TE Bilisim