İntihar eden Ali Tatar’ın eşi Nilüfer Tatar, kocasını yitirdiği andan bugüne geçen 3 yılda yaşadıklarını anlattı.

Türkiye, Deniz Yarbay Ali Tatar’ın adını eski Deniz Kuvvetleri komutanları emekli Oramiral Metin Ataç ile Oramiral Eşref Uğur Yiğit’e yönelik suikast girişiminde bulunduğu iddiasıyla ikinci kez gözaltına alınmak üzereyken kendi isteğiyle yaşamına son verince öğrendi. İşin ilginci, emekli Oramiral Yiğit, Tatar’ın cenazesine katılanlar arasındaydı.

Cumhuriyet’ten İlhan Taşçı’nın haberine göre; Ali Tatar’ın eşi Nilüfer Tatar ile geçen günlerde Poyrazköy davasına bakan mahkeme üyesinin “Amiralere suikast diye bir dava yok” sözleri ve kocasını yitirdikten sonra yaşadıklarını, kırgınlıklarını ve umutlarını konuştuk. Nilüfer Tatar’a yönelttiğimiz sorular ve verdiği yanıtlar şöyle:

Montrö Sözleşmesinin önemi... Montrö Sözleşmesinin önemi...

- Eşinizin de sanığı olduğu Poyrazköy davasında mahkeme üyesi Mehmet Hamzaçebi, ‘Amirallere suikast diye bir dava yok’ dedi. Bu değerlendirmeyi duyduğunuzda ne hissettiniz?

Tek kelime ile yazıklar olsun dedim. Bu görevde bulunan savcı ve hâkimlerin taraflı olduğunu baştan beri biliyordum. Bu kararlara imza atanların er yada geç çıkmaza gireceklerini ve sıyrılmaya çalışacaklarını bekliyordum. Bizi yanıltmadılar. Hapse girmenin, iftirayla baş etmenin, ne demek olduğunu; sevdiklerinden ayrı kalmanın ne kadar zor olduğunu umarım bir gün kendileri de anlarlar. Ben beddua etmemeye çalışıyorum. Zira inançlarımız bizleri bundan uzak durmaya çağırıyor.

- Ali Tatar’ı yitirdikten sonra TSK’den yetkililerden, komutanlardan herhangi bir destek aldınız mı?

Aslına bakarsanız hiç destek almadığımız gibi lojmandan taşındıktan sonra arayan ya da soran yetkili olmadı. Ali’nin birkaç arkadaşı ile sadece yakın arkadaşımız olduğu için görüşüyoruz. Askeri makamlarla olan tüm iletişimimiz koptu. Ali’nin hayatta iken samimi olduğunu düşündüğüm arkadaşları etrafımızdan teker teker uzaklaştılar. Önceleri anlam verememiştim, ancak zamanla onların da çok üzüldüğünü ve kabuklarına çekildiğini düşünmeye başladım. Artık çok da önemsemiyorum.

- Herhangi bir kurum ya da kişiye özel olarak kırgınlığınız var mı, beklentiniz neydi?

Benim TSK’ye kırgınlığım devam ediyor. Mensuplarına sahip çıkmamasını, yalnız bırakmasını affetmiyorum. Yaşanan süreçte bunca haksızlık, hukuksuzluk yaşanırken, insanlar gerçek anlamda somut kanıtlar olmaksızın tutuklanırken seyirci kalmalarını, bünyelerindeki savcıları, hukukçuları devreye sokmamalarını kabullenemiyorum. Bunun hukuka saygıyla alakası olamaz. Zaten Ali de veda mektubunda “Hukuk adına hukuksuzluk sürecine saygı duyulamaz” diye durumu özetlemişti.

Editör: TE Bilisim