Demokrat Parti Yomra belediye seçimlerinde iddialı Demokrat Parti Yomra belediye seçimlerinde iddialı
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, 14 Aralık'ta gözaltına alınanlara yönelik, 'Algı oluşturma çabasında bulundunuz mu?' sorusunun yöneltilmesini eleştirerek, "Bir algı oluşturma çalışması bir suç olarak kullanılıyorsa, yolsuzluk ve rüşvet girişimi çabalarını ve bunun soruşturmasını bir darbeye dönüştüren algı çalışmasının da muhakkak sorgulanacağını herkes bilmelidir." dedi.

Oktay Vural, İzmir'den gelen bazı iş adamlarını ve sanayicileri TBMM'de kabul etti. Kabulden sonra gazetecilerin sorularını cevaplayan Vural'a, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, dün Avrupa Birliği hakkında yaptığı, "AB bizi alır mı almaz mı, böyle bir derdimiz yok." açıklaması soruldu.

"17 ARALIK 2004'TE AB'Yİ HAVAİ FİŞEKLERLE KUTLAMIŞTIK"

Erdoğan'ın, 2004 yılında 17 Aralık'ta, Ankara'da havai fişekle Avrupa Birliği'ne girme kutlaması yaptığını hatırlatan Vural, "Ve Kıbrıs'ta Sayın rahmetli Denktaş'ı, 'bizim AB'ye girişimizi engelliyor' diyerek suçlamıştı. AB misyoneri gibi çalışmıştı. Türkiye'de hukuk düzeninde yaptığı değişikliklerin hepsini AB istiyor, diye yapmıştı. AB ilerleme raporları, onların rehberi olmuştu. Hatta biz Ankara kriterleri olarak devam ederiz, demişlerdi. Geldiğimiz bu noktada, rüşvet ve yolsuzlukla ilgili başlayan bu süreçte yaptıkları sorgulanınca bu sefer, Avrupa Birliği'ni de açıkçası hedef alıyor. Bu konuda cumhurbaşkanının bir icrai görevi söz konusu değil. Bu durumda herhalde hükümet bu safhadan sonra, muhtemelen AB ile müzakereleri kesme ile ilgili bir irade beyanında bulunacaktır." diye konuştu.

"Yapılması gereken şey, yapmaları gereken şey AB ile ilgili müzakere sürecini kesmektir." diyen Vural, "Bu söyledikleri bir bakıma rüşvet ve yolsuzluk ve hukuksuzluktan korkanların yaptığı suçlama." diye ekledi.

"TÜRKİYE, BU TABLOYU HAK ETMİYOR"

Vural, ardından şu eleştirileri getirdi: "Demokraside 167 ülke içerisinde 93'üncüyüz. Basın özgürlüğünde 197 ülke içerisinde 134'üncüyüz. Hukukun üstünlüğünde 99 ülke arasında 59'uncuyuz. Temel haklar konusunda 99 ülke içinde 78'inciyiz. Rüşvet ve yolsuzluk liginde 175 ülke içerisinde 64. sıradayız. Türkiye, giderek demokrasiden, temel haklardan, hukukun üstünlüğünden uzaklaşıyor. Rüşvet ve yolsuzluk algısı giderek derinleşiyor. Böylesine bir yapıyı, gelişmeyi bizim vatandaşlarımız hak etmiyor. Türk demokrasisi hak etmiyor. Bugün maalesef Türkiye'de muhalif olanlar susturuluyor, tehdit ediliyor. Hukuk, siyasi amaçlara alet ediliyor. Türkiye Cumhuriyeti'nde Parlamento, muhtemel sorgulamalar için kumpas kurmak için kanun çıkartacak noktaya geliyor. Bugün medya özgürlüğü içerisinde medya kesimi bazı medya kesimlerine vergi cezası keserek, bazılarını TMSF tehdidi ile kamudaki TRT'yi partizanca yaklaşımlarla birçok kurum ve kuruluşu, iliştirilmiş gazeteciler, Alo Fatih, Alo Mustafa hatlarıyla hükmeden bir irade var. Bugün Türkiye'nin geldiği bu safhayı, bu tabloyu Türkiye, vatandaşımız hak etmiyor."

Cumhurbaşkanı'nın bu konuda herhangi bir yetkisi olmadığını, muhatabın hükümet olduğunu vurgulayan Oktay Vural, "Herhalde eğer Başbakan Davutoğlu varsa, bir başbakan varsa, TC Başbakanı, bu AB süreciyle ilgili, üyelikle ilgili, bu süreçle ilgili bir cumhurbaşkanının ifadesi doğrultusunda bir açıklama yapacaktır. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Bir hafta önce AB genişlemeden sorumlu üyesine yeni bir atılım yapmak için yeniden bir gelişme kaydedebilmek için bir şans var diyerek anlaşıyorsunuz. Bir hafta sonra bu lafı söylüyorsunuz. Yani kapalı kapılar ardından nedamet getiriyorsunuz. Aman ha ne olur yeni bir sayfa açalım, ilerleyelim bir şans vardır diye anlaşma yapıyorsunuz, ondan sonra medya özgürlüğü falan, AB işte bunu yapıyor diye AB'ye laf yetiştiriyorsunuz." dedi.

"AB BAKANLIĞI LAĞVEDİLMELİ"

Vural, "Bunların AB ile ilgili, onlara bilmem ne laf yetiştireceğine, vatandaşımızın hukuk güvenliğini, hak güvenliğini ortadan kaldıran, korkutma, sindirme, baskı ve tehdit yollarıyla sindirme yollarıyla yargıyı siyasallaştırarak, Türkiye'de hukuku, hukuk devletini katleden bu yaklaşımlar karşısında olduğumuzu ifade ediyoruz. Onun için bugün eğer bu eleştiriler yapılıyorsa bilin ki bu eleştirileri dışarıdakiler yapıyor diye değil, benim vatandaşım haber almalı, medya özgür olmalı, yargı bağımsız ve tarafsız olmalı, hukuk üstün olmalı. Biz bunun için istiyoruz bunun için eleştiriyoruz. O bakımdan bu safhadan sonra zannederim hükümet AB ile ilgili müzakere süreci ile ilgili Cumhurbaşkanının bu ifadesi karşısında somut bir şekilde iradesini ortaya koyar. Zannederim bu ifadeden sonra herhalde AB'den sorumlu bakan da istifa etmeli ve bu bakanlığı lağvetmesi gerekiyor. Bu iradenin somut sonuçları bunlardır. Onun dışındakiler açıkçası bir şov arayışından başka bir anlam taşımıyor." ifadelerini kullandı.

"ALGI OPERASYONU YAPANLAR SORGULANIR"

"Türkiye, AB sürecinde 2002 yılına geri mi dönüyor?" şeklinde soru yöneltilen Oktay Vural, "2002'nin çok gerisinde bir Türkiye var şu anda. Türk demokrasisi geriye gitmiştir. Bugün Türkiye darbe dönemlerini yaşıyor. Muhalefeti sindirmek, muhalefete kumpas kurmak, vatandaşın hepsini makul şüpheli haline dönüştürmek, rüşvet ve yolsuzluk yapanları korumak ve kollamak için hukuku değiştirmek, hakimleri sürmek, adli kolluğu değiştirmek, milletin vekillerini rüşvet ve yolsuzluk hakkında bilgi edinmesini engellemek, açıkçası Adalet ve Kalkınma Partisi'ne göre Yeni Türkiye'dir. Ama bize göre bu kesin bir geriye dönüştür. Bütün bu olaylar Türkiye'yi yöneten siyasi iradenin demokrasiyi, basın özgürlüğü, düşünce, ifade hürriyeti ve yolsuzlukla temel haklar konusunda bir eksen kayması içerisinde olduğunu ve Türkiye'nin bu yönüyle daha otokrat, daha otoriter, daha baskıcı ve milletin hukukunu değil, çetelerin hukukunu gözeten bir yapıya doğru gittiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bugün bu süreç içerisinde medyaya yapılan operasyonlar, değerli basın mensupları, size tavsiyem, bugün inlerine girdik diyerek bir gazeteye girişlerini ifade ederken, 2012 yılı Ocak ayında Zaman Gazetesi'nin 25. kuruluş yıl dönümünde dönemin başbakanının yaptığı konuşmayı dinlemelerini tavsiye ediyorum. Bu çerçeve içerisinde, Türkiye'de görüyoruz ki bu yargı sürecinde sorulan sorulardan biri de şunlara yönelik algı oluşturma çabasında bulundunuz mu? Dolayısıyla bir algı oluşturma çalışması bir suç olarak kullanılıyorsa, yolsuzluk ve rüşvet girişimi çabalarını ve bunun soruşturmasını bir darbeye dönüştüren algı çalışmasının da muhakkak sorgulanacağını herkes bilmelidir." şeklinde konuştu.

"TÜRKİYE'DE BAŞBAKAN YOK MU?"

Binali Yıldırım'ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 5 Ocak'ta Bakanlar Kurulu'na başkanlık edeceğini açıklaması da sorulan Oktay Vural, şöyle devam etti: "Türkiye'de başbakan yok mu? Bakanlar Kurulu'nu toplantıya çağıracak olan başbakan değil mi? Görünmez bir başbakan mı var? Gölge başbakan mısın sen? Sen ne hakla genel siyasetinden sorumlu olan Bakanlar Kurulu'nun başındaki Başbakanı görmüyorsun? Toplantı yapmazsa ne yapacaksın? Bakanlar Kurulu'ndan Başbakan sorumludur. Türkiye'ye, Türk milletine ve parlamentoya karşı sorumlu olan da Bakanlar Kurulu'dur. Genel siyasetten sorumludur. Binali Yıldırım, herhalde gölge başbakan mı oldu? Kendisi mi çağıracakmış? Önce gitsin, bu havuz medyasının toplantılarını nerede yaptığını bir anlatsın bakalım. Neleri görüştüğünü bir anlatsın bakalım. Saray savunuculuğu yaparak Sinop Samsun arasındaki otoyolun 50 kilometresinin üçte biri maliyeti demişti. Geçen gün bakana sordurdum. Kaça mal oldu dedim, 170 kilometre. 170 kilometre 2,7 milyar TL'ye mal olmuş. Bu ne demişti 15 kilometresinin maliyeti demişti. Onun için Başbakanı, bir milletvekili eski bakanlık yapmış birisi Başbakanı görmezden geliyorsa, Bakanlar Kurulu'nu yok sayıyorsa doğrudan doğruya sorumluluğu Cumhurbaşkanlığına indirgemişse, o zaman bıraksın milletvekilliğini gitsin Cumhurbaşkanının yaverliğini yapsın. Başbakanlık makamı vesayet altında yürümez. Eğer bir ihtiyaç olduğu zaman toplantı yaparsın ama böyle bir ihtiyaç olmadan fiilen böyle bir zorlama yapmak daha Başbakan'ın ağzından çıkmamış bu lafı yapmak, açıkçası Başbakanlık görevini gasp etmeye yöneliktir. Bir darbedir. Başbakan'ın haberi yok. Başbakan söylemiyor, toplantı çağrısı yok. Havuz medya organizatörü toplantı yapılacağını söylüyor. Bu bile, Türkiye'yi yöneten bir hükümetin olmadığını, paralel bir hükümetin sarayda yapılandığını açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor. Türkiye, paralel yapılanmalarla paralel bakanlar kurulu ile yönetilemez. Şimdi anlaşılıyor ki Cumhurbaşkanı kendisine paralel bir yapılanma kurmak istiyor. Bu olmaz. Sayın Cumhurbaşkanı'na tavsiyem, Allah sana nasip etmiş Cumhurbaşkanlığını. Başbakanla kavga etmeye, senin memurun seviyesine düşürmeye hakkın yok. Size Anayasa'dan verilen yetkileri kullanınız. Ve bir takım insanlar yoluyla da açıkçası Başbakanlık makamını sıfırlama yeri de değildir Cumhurbaşkanlığı. Ve bu ifadeler maalesef Ahmet Davutoğlu'nun şahsına olduğu kadar Başbakanlık makamının da itibarını zedelemiştir. Doğrudan doğruya itibarsız hale getirilmektedir." dedi.

"GÖRÜLMEZ BİR BAŞBAKAN VAR"

Vural, "Böylesine hem çoğunluk partinin genel başkanı hem başbakanı böyle bir yapıdaki bir siyaset anlayışının, 2015 seçimlerinde Türkiye'ye vereceği bir şey yoktur. Türkiye'yi bu anlayışla yönetmeleri mümkün değildir. Bir Türkiye düşünün ki dönemin başbakanı, başbakanlık için yapılan binayı yanında götürüyor. Başbakanın haberi yok. Öyle bir Türkiye düşünün ki Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu toplantısını takvime bağlamış. Başbakan'ın haberi yok Bakanlar Kurulu toplantısından, çağrısından. Türkiye böyle yönetilmez. Görülmez bir Başbakan var. Maalesef hem Başbakanlık hem de Cumhurbaşkanlığı makamı şu anda boştur. O bakımdan bu ifadeleri talihsiz bir ifade olarak görüyorum. Davutoğlu'nun hem şahsına hem Başbakanlık makamına bir itibarsızlık bir operasyonunun parçası olarak değerlendiriyorum." diye ifade etti.

Cumhurbaşkanı'nın, Bakanlar Kurulu'na başkanlık etmesinin Anayasa'daki yeri de sorulan Vural, "Anayasa'da Bakanlar Kurulu'na başbakan çağırır. Eğer ihtiyaç olduğu zaman Cumhurbaşkanı başkanlık edebilir ama Cumhurbaşkanının sorumluluğu yoktur. Davul Davutoğlu'nda, tokmak Erdoğan'da, böyle devlet yönetimi olmaz. Bakanlar Kurulu'nda aldığınız kararların hesabını ben Başbakan'dan sorarım. Sorumlusu odur. Cumhurbaşkanı'nın Türkiye'nin genel siyaseti ile ilgili Bakanlar Kurulu'nda üstlendiği görevi bir başbakanlık makamını gasp ederek üslenmesinin Anayasa'da yeri yoktur." ifadelerini kullandı.


Editör: TE Bilisim