Recep T. Erdoğan, sarayında, akademisyenlerle koskocaman yuvarlak masa etrafında toplaşmış. “Saray akademisyenleri” notunuzda bulunsun. Devir değiştiğinde farklı konuşurlarsa, bu yemeği onların yüzlerine vurursunuz:

Prof. Dr.’ler: Hüseyin Hatemi, Osman Can, Atilla Yayla, Ahmet Çiğdem, Fuat Keyman, Burhanettin Duran, Gülnur Aybet, Mesut Hakkı Caşın, Kemal Sayar, Erol Göka, Edibe Sözen, Ümit Meriç, Alev Erkilet, Beril Dedeoğlu; aralarında bir  “dr.” ve bir  “doç. dr.”  var: İbrahim Dalmış, ile Fahrettin Altun.  

17/25 Aralık’ta olanlar ortadayken tavırlarını netleştirmeyenler  “iş birlikçilikle”  itham edilirlerse söyleyecek sözlerinin olmadığını bilmelidirler.

Darbe de, paralel de, ne dersen de... Ama ortaya çıkanların bir adı var: Yolsuzluk, rüşvet, nüfuz ticareti...

Hepsi tek kelimeyle de adlandırılıyor: Hırsızlık. İlâhlaştıranlar ve attığı her adımda bir keramet görenler dışında herkes bir açıklama bekliyor. Çünkü en tepede  “Devrin Başbakanı” nın adı geçiyor.

Şu mealde yazmıştım: Önünden dahi geçmek istemediğim sarayına çağırsın desin ki:  “Sıfırlama, diğerleri... Aslında şöyledir.”  Beni ikna etsin, kesinlikle bu konuya girmeyeceğim. Tekrar ediyorum... Beni ikna etsin. Vallahi bu konuya girmeyeceğim...  “Vallahi”  sözüme inanmalıdır.

“Hırsız” ,  “rüşvet”  lâfları tümden silinmek isteniyor. Allah muhafaza, Kur’ân’dan bile! Diyanet’in yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet meselelerine  “Saray”  korkusundan girmemesini nasıl anlayabilirsiniz? “Saray dalkavukları”nın yazılarında

 “hırsız” ,  “rüşvet”  kelimeleri geçiyor mu?

 “Yıldız”  derken, insanlar etrafına bakınırlardı. Acaba  “hafiye”  var mı? Kimin hafiyesi? Malûm Abdülhamid Yıldız’da otururdu.

Nermin Abadan Unat’la mülâkatı yayınlamışlar. Prof. Dr. Nermin Abadan Unat 94 yaşında... Millî Şef İsmet İnönü döneminde CHP’nin gazetesi Ulus’ta muhabirlik yapmış. Gazetenin yöneticisi Mümtaz Faik Fenik’e (1905-1974) bir haber getiriyor. Ondan dinleyelim:

 “Mümtaz Bey bir başka gün de beni yanına çağırtıp ’Ocağıma incir ağacı mı dikmek istiyorsunuz siz’diye kızdı. Hiçbir şey anlamamıştım. Sonra açığa çıktı. Ortakulak sağırlığına karşı Amerikan ameliyat tekniklerini anlatan bir haber yazmıştım. ” Orası ne der “ diye endişe ediyormuş\’85 ’İsmet Paşa ne der’yani\’85 İşitme güçlüğü çekiyordu.”  (Röp.: Yenal Bilgici, Hürriyet, 18 Ocak 2015).

Korku  “tek adam”  idarelerinde. Kelimeler seçilerek kullanılıyor.

Nermin Abadan Unat çok önemli bir şey söylüyor:

“İsmet Paşa İstanbul Üniversitesi’ne ziyarete gelmişti. Ben de kütüphanedeydim. Kapı açıldı, başımızı çevirdik... Herkes önüne baktı. Görmezden geldik. Direnişimiz bu kadardı. Yok saymaktı.”

Neden direniş? Demokratik hayat olmadığı,  “tek adam” ın hükmü sürdüğü için.

Güya çok partili hayattayız. R. T. Erdoğan’ın döneminde kelimeler yasak!

Saray akademisyenleri, Nermin Abadan Unat’la yapılan mülâkatı okuduklarında ne düşüneceklerdir?

Şu beyit dilimde:  

 “Âlemde ki kâmil çeke gam zevk ede cahil / Yerden göğe dek yuf bana [e]ger dimez isem yuf” (Ruhî).

Kim nereye çekerse!