Tayyip Erdoğan, bir taraftan teşekkür mitingleri ve açılış törenlerinde konuşurken, haftada bir de Atatürk’ün, yeşil alan olarak kullanılması kaydıyla millete bağışladığı Atatürk Orman Çiftliği’nde, yasalara aykırı ve ruhsatsız olarak yaptırdığı Kaçak Saray’da muhtarları toplayıp, AKP’ye oy istiyor! 
AKP, imamlar üzerinden örgütlenerek, yurt çapında din istismarına dayalı bir düzen kurmuştu. Şimdi Tayyip Erdoğan,  “toplumun kılcal damarları” na ulaşmak için buna muhtarları da ilâve ederek 400 milletvekili hedefine ulaşmaya çalışıyor. 
***
Erdoğan,  “açılım”  adı altında bugüne kadar sürdürülen çizginin sahibi sanki kendisi değilmiş gibi Dolmabahçe’deki AKP-HPD (PKK) buluşmasına ve akil insanlar kadrosunu kendi kurmamış gibi de izleme heyeti oluşturulmasına karşı beyanlarda bulunuyor\’85 
Bu sebeple hükümetle arasında başlayan aleni tartışma, Melih Gökçek’in Bülent Arınç’ı paralellerin emrinde hareket etmekle suçlaması ile sertleşti. 
CHP Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ ise Erdoğan’ın,  “Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle Türkiye’de bir dönem fiilen bitmiştir. Parlamenter sistem, milletimiz tarafından bekleme odasına alındı” yönündeki ifadelerinin anayasayı fiilen askıya almak, yani  “darbe”  anlamına geldiğini belirterek “Kenan Evren’in silâh zoruyla yaptığını Tayyip Erdoğan silâhsız yapıyor”  diyor. 
Serindağ haklı ama Erdoğan’ın silâhsız olduğu bir yanılgı! Devletin bütün güvenlik güçleri onun emrinde değil mi? 
***
Erdoğan ise “Kürt kardeşlerimizin sorunlarına bakışımızda 40 yıl, 30 yıl, 13 yıl önce ne dediysek bugün de aynısını söylüyoruz” diyor.  
Gerçekten de Erdoğan,1993 yılında  “Kürtler ’biz ayrı yaşamak istiyoruz’ diyebilirler. Bu durumda belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şey yapılabilir”  demişti. 2003 yılında da  “Osmanlı’ya gittikleri zaman Doğu, Güneydoğu’nun Kürdistan, Doğu Karadeniz’in Lazistan eyaleti olduğunu görecekler”  diye konuşmuştu. 
Yine Erdoğan’ın 1991 yılında Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olarak Genel Başkan Necmettin Erbakan’a sunduğu bir Kürt raporu vardı. 
Erdoğan,  “Bu bir Kürt sorunudur” diye başladığı o raporda, tarihi ve coğrafyayı çarpıtarak “Bugün Doğu ve Güneydoğu olarak adlandırılan bölgeler, tarihin en eski devirlerinde ’Kürdistan’ olarak adlandırılan coğrafyanın içinde yer alan bölgelerdir”  demişti. 
Erdoğan raporda, Özal’ın  “Federasyon dahil her konu tartışılmalıdır”  sözleri ile birlikte Celal Talabani ve Mesut Barzani ile görüşmesini de överek  “Türkiye’de Kürt kimliğinin ve Türkiye’de yaşayan diğer halkların kimliğinin tanınmasını, dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim-öğretim yapabilmesini savunmalıyız. PKK terörünü kınadığımız kadar devlet terörünü de kınamalıyız. Devlet-PKK çatışmasında devletçi bir safta gözükmemek, devletin eleştiri üslubunu benimsememek için ‘bölücü’, ‘terörist’, ‘ayrılıkçı’ vs gibi kelimeleri kullanmamalıyız. Türk ırkçılığına da Kürt ırkçılığına da karşı çıktığımızı ilan etmeli ve bunu davranışlarımızla göstermeliyiz”  ifadelerini de kullanmıştı.  
Erdoğan, son ifadeyi sonradan Türk ve Kürt Milliyetçiliğini de ayaklarının altına aldığını söyleyerek değiştirecekti! 
***
Dolayısıyla Erdoğan’ın,  “Birileri çıkmış ne diyor, ’artık tek adamsın, yanında kimse yok.’ Yahu bunlar çok zavallı ya. Ya ben cumhurun başkanıyım ya, ben bu milletin başkanıyım. Büyüklerimizin çok güzel bir lafı var, ’kendini bil, haddini bil, neslini bil.’Ama bunlarda hiçbirisi yok”  sözleri herkes için geçerlidir. 
Herkes haddini bilmeyebilir ama kendi aslını, neslini bilir! Fakat bir demokraside söz konusu olması gereken, devleti yönetecek olanların aslının neslinin, seçmen tarafından bilinmesi değil midir? 
Kim, ne kadarını biliyor?