Türkiye'de siyaset, batı medeniyetindeki gibi süreli hizmet alanı değil profösyonel bir meslek olarak görülüyor. İpin ucunun kaçtığı yer de burası aslında. Halbu ki, siyasetin her kademesinde ister hükümet ister muhalefet isterse meclis dışı olsun.. 4 yıldan iki dönem, en fazla 8 yıl ile sınırlı olması gerek bu görev, "sürekli yenilenecek fidanlarla genç ve diri bir ormana çevrilecek iken, eğri büğrü dalları, tek tük yaprakları yiyene haz vermeyen meyveleri ile verimsiz bir ormanı andırıyor." Buyrun siyaset MR(emar) ımız bu. .... Nerde o, son yılında yeni seçilenlere danışman rolü ile siyaset kılavuzluğu ? emeklilik sonrası bilim destekli Siyaset Danışmanlık ofisleri.. Bizde 20-30 yılını siyasetinde devirenlere bir bakın. Ben olayım !... Ben adayım !.. Allah izin verirse yine sahalardayım !.. Siyasete girilir, çıkılmaz !.. Ben buna; "kendini yenilemeyen değişime kapalı, kendi nesline güvenmeyen sosyal öncelikli olma hırsı", kısacası hizmetten öte bencillikten başka bir şey diyesim gelmiyor. Hakikaten ilmen bakınız, gelişmiş ülkelerdeki sistemlerle karşılaştırın, sağlıklı analizden sonra "travmatik bir hırs" diyeceksiniz. Psiko-siyaset bunu hakikaten hastalık olarak tanımlıyor. Zerre aklı olanın onay vermeyeceği bu düzlem, yenilikçi gelişimci daha enerjik kadroların da önünü tıkamaktadır. .... 40 yılı aşkın parlementer olanlar var. İçlerinde 75 ini devirmiş dedeler var. Yeni nesli anlamayan, beklentileri yönetemeyen çöreklenmiş despotizmi millet beni istiyor iklimine çeviren bir hal kanıksandı toplumumuzda. Özel sektörde, akademik çevrede kendilerini yetiştirmiş, onlarca ülkenin sistemlerini araştırmış, mükemmel modelleme kurabilecek, 2-3 dil bilen içlerinde gelecek bilimcileri olan yüzlerce insan kaynağımız var. Pozisyonuna çivilenmiş, karşısında eğilen, sürekli biat bekleyen insan toplulukları görmek isteyen taş devri alışkanlığı, beklentisiz kitleler oluşturdu. Biz bilmeyiz o bilir !.. O bizim yerimize de düşünür.. sen kimsin ki onun kadar bilesin? ezberleri yaygın ve hazmedilmiş bir algı olmuş. ... Bu anlayış, farkettiniz mi bilmem ama birilerini de devlet kurumları içinde nufuzlu hale getirdi. Etrafında ise, bunu kollayan, ona siper olan ve ondan geçinen onlarca iş takipçi halkaları var. Böyle baktığımızda devletin içinde, siyasi karizması alabildiğine geniş, otoritesini arkasına almış bazen de ben devletim diyen küçük-orta ve büyük güçte mini devletcikler oluşuyor. Buna paraleli bile aşmış gözüyle "çokgen devlet" yapısı da denebilir. Zira bu amcalar artık, kariyerin gücü ile çevrelerinin ekonomisini güçlendiren bir pozisyonda, her seçimde milyar liralarla meydanların tozunu attıran güçlere dönüşüyor. ... İşte bunun tam adı SİYASET ENDÜSTRİSİ dir. .... Endüstriyel üretimin daha avantajlısı olan bu sektör, günümüzde şık takım elbiseliler ve kıvrak zekalılar için bir fırsat alan haline gelmiştir. Artık, yol yordam bilen bu iletişim canavarları işlerinin erbabı, hatırlı ağabeyler oluveriyorlar. Böyle baktığınızda merkez üssü Ankara olan bu devasa sanayinin illerde de bayilikleri kaçınılmaz oluyor. ... Bu alışkanlıklardan vazgeçmedikçe, biat ettiklerimizi de ulvi bir güç kaynağı yaptıkça bastonla bile yürüyemeyen ama hala genel başkan hatta başbakan görevi bile vermeyi normal görüyoruz. Sonra bu abiler, 70 li yaşlarda gelip meydanlarda bizlere Fatih İstanbul'u 21 yaşında aldığını ağlayarak anlatıyorlar. Hiç kendimize sormuyoruz.. Peki bizdeki 21 likler, 31 likler 41 ler neler yapıyor? ... Güçlü devlet değil güçlenmiş iradeler yetiştirmeye odaklanmış, geleceğimizi yöneten sistemin bu tutumunu bilimsel akıl ile sorgulamaz isek, 2071 değil, 3071 yılında bile düzelmeyiz biz. ... Yüksel YALÇIN-10 Haziran 2016