Türk Kızı Nurgül Salimova Satranç’ta Altın Madalya Kazandı Türk Kızı Nurgül Salimova Satranç’ta Altın Madalya Kazandı
Altyapı eğitimini Hollanda'da alıp 11 yıldır Türkiye'de top koşturan ve bir gurbetçi çocuğu olan Sancak Kaplan, testlerle kanıtlanmış fizik gücü, mücadeleci yapısı, tekmeye kafa sokan cesaretiyle biliniyor.

Kasımpaşa'nın bu sezon yaptığı çıkışın temel aktörlerinden biri olarak da gösterilen Sancak Kaplan, sol kanattaki bitmek bilmeyen dinamizmini, mesleğine duyduğu saygıyla açıklıyor. Türkiye'ye geldiği ilk yıllarda formasını giydiği Malatyaspor'da kendisine abilik yapan Mert Korkmaz'ı ve öğütlerini minnetle anan Sancak Kaplan, "9 yaşında bir yerel turnuvada oynarken Fortuna Sittard'ın scoutları tarafından seçildim ve A takıma kadar yükseldim. 2000 yılında Millî Takım'ın Almanya seçmelerini izleyen Ziya Doğan'dan transfer teklif alınca Malatyaspor'a geldim." diyerek minnet duygularını dile getirdi.

"Kardeşim Asım Kaplan da futbolcuydu. Üç yıl üst üste Hollanda'nın en iyi futbolcusu seçilmişti. Ne yazık ki talihsiz bir sakatlık geçirdi. Ama Fortuna Sittard ona sahip çıktı. Kulübün altyapısında antrenörlük yapıyor ve scouting ekibinde yer alıyor." diyen Sancak Kaplan, şöyle devam etti:

"O yılların en iyi oyuncusu Roberto Carlos'tu. Gerçek bir dünya yıldızıydı ve kendime onu örnek alıyordum. Oyunu iki yönüyle de oynayabilen, süratli, çabuk, toplara müthiş vuran bir oyuncu olan Roberto Carlos, bir çok sol bek gibi benim de idolümdü.

Mert Korkmaz'ın bendeki yeri çok başkadır. Hâlâ onun öğrettikleriyle yoluma devam ediyorum. Bir keresinde antrenmandan sonra dinlenmeden alışverişe gittiğim için bana küsmüş, günlerce yüzüme bile bakmamıştı.

Eğer futbola saygı göstermezseniz, futbol da size saygı göstermez. Aslında bu söz her meslek için söylenebilir. Ama günümüzde futbol öyle bir konuma geldi ki, kendisine iyi bakmayanların bu oyunun içinde yeri yok. Tempo o kadar yükseldi ki, biraz boş verirseniz çok çabuk sakatlanabiliyorsunuz."

Kasımpaşa'nın başında çok güçlü bir yönetimin olduğunu da belirten, Sancak Kaplan, "Kulüp gittikçe profesyonelleşiyor ve büyüyor. Kasımpaşa'nın yakın zamanda Türkiye'nin kalburüstü kulüplerinden birisi haline geleceğini, büyümenin Avrupa'ya da taşacağını düşünüyorum." dedi.

"Büyük kulüplerden yine teklifler almıştım ama kısa bir süre önce kulüple sözleşmemi uzattım. Düşüşe geçtiğim dönemlerde Kasımpaşa'ya gelerek yeniden bir çıkış yakalamıştım. Burada çok mutlu ve huzurluyum. Önümüzdeki yıllarda hedefimiz olan şampiyonluğa ulaşmak istiyorum." diyen Sancak Kaplan'ın TamSaha dergisinden Mazlum Uluç'a verdiği röportajın detayları şöyle:

Türkiye'ye 20 yaşında Malatyaspor'a transfer olarak geldiğin var kayıtlarda. Ancak öncesiyle ilgili bilgi yok denecek kadar az. 10 yılı aşkındır profesyonel liglerde oynayan bir oyuncu olarak seni daha yakından tanımak istiyoruz. İstersen futbola başladığın ilk günlere dönelim ve seni dinlemeye başlayalım.

Aslen Erzurum Oltu doğumluyum. Babam Hollanda'da çalışıyordu. 2 yaşında olduğum dönemde annemi, beni ve kardeşlerimi de yanına aldı. Almanya sınırındaki bir kasaba olan Roermond'da büyüdüm, okula gittim ve futbola başladım. Futbola başladığımda 9 yaşındaydım. Herhangi bir amatör takımda oynamadan direkt bir profesyonel takımın altyapısına girdim. Oturduğumuz yerin yakınında bir futbol sahası vardı. Orada arkadaşlarımla futbol oynarken bir amatör takımın antrenörü beni görmüş. Yanıma geldi ve "Bir turnuvamız var. O turnuvada bizimle oynar mısın?" diye sordu. Severek kabul ettim. Turnuvayı iki profesyonel takımın scoutları da izlemiş. İlk maçın devre arasında sözünü ettiğim antrenör bana, "Seni isteyen iki kulüp var" dedi. Ben de hem o dönemdeki başarılarından hem de evimize yakın olmasından dolayı Fortuna Sittard'ı seçtim. 9 yaşından itibaren altyapısında oynamaya başladığım Fortuna Sittard'da A takıma kadar yükseldim. O dönemde Millî Takımların Almanya sorumluları Metin Tekin ve Erdal Keser tarafından seçmelere çağrıldım. Seçmeleri izleyen Ziya Doğan'dan transfer teklifi aldım. Her Türk genci gibi benim de hayalim Türkiye'de futbol oynamaktı ve bu teklifi kabul ederek 2002 yılında Malatyaspor'a transfer oldum.

Bize biraz da ailenden söz eder misin?

Dört kardeşiz. İki ablam, bir de erkek kardeşim var. Ailemin tamamı Hollanda'da yaşıyor. Babam emekli olmak üzere. Annemse ablalarım ve kardeşimle ilgileniyor. Kardeşim de millî futbolcuydu.

Öyle mi, kardeşinin ismi ne?

Asım Kaplan. Geleceğin yıldızı olarak görülüyordu ama talihsiz bir sakatlık nedeniyle futbolu bırakmak zorunda kaldı. O da benim gibi Fortuna Sittard'da oynuyordu ve kendi kategorisinde üç yıl üst üste Hollanda'nın en iyi futbolcusu seçilmişti. Yaşadığı bir sakatlığın ardından Hollanda'nın en iyi doktorlarından biri tarafından ameliyat edildi. Ne yazık ki bileğinden yanlış bir kemik parçası çıkarılmış; bir daha toparlayamadı. O sakatlığın ardından hayalleri yıkıldı ve psikolojik olarak büyük bir darbe yedi. Çünkü her şeyi futboldu. Ama hepimizin desteğiyle kendisini toparladı. Fortuna Sittard kulübü de ona sahip çıktı. Kulübün altyapısında antrenörlük yapıyor ve scouting ekibinde yer alıyor. Bu arada büyük ablamın çocukları da Fortuna Sittard'da futbola başladı. Aile kulübümüz gibi oldu yani Fortuna Sittard.

Okul eğitimini hangi seviyeye kadar sürdürdün?

Hollanda'da liseyi bitirdim, hemen ardından da Malatyaspor'un teklifiyle Türkiye'ye geldim. Hollanda'da futbolcu olmak istiyorsanız okul eğitiminizi de birlikte götürmek zorundasınız. Antrenmandan iki saat önce kulübe gelir, bir sınıfta ders çalışırdık. Eğer dersinize çalışmaz ve okulda iyi notlar alamazsanız mutlaka uyarılırdınız. Altyapılarda çocuklara "Önce okul" düşüncesi aşılanır.

Futbola başladığında da sol bek mi oynuyordun?

Sol bek olarak başladım ancak daha sonra orta sahanın solunda ve forvet arkasında da görev yaptım. Forvet arkası oynadığım dönemde çok başarılıydım ancak ayağım kırıldı ve 1 yıl futboldan uzak kaldım. Futbola geri döndükten kısa bir süre sonra da Türkiye'ye geldim ve artık hep sol bek olarak oynadım.

İdollerin var mıydı futbola başladığın dönemlerde?

O yılların en iyi oyuncusu Roberto Carlos'tu. Gerçek bir dünya yıldızıydı ve kendime onu örnek alıyordum. Oyunu iki yönüyle de oynayabilen, süratli, çabuk, toplara müthiş vuran bir oyuncu olan Roberto Carlos, bir çok sol bek gibi benim de idolümdü. Bir de İtalyan futbolu o yıllarda çok öndeydi ve ben de Alessandro Nesta hayranıydım. Saçlarımı onun gibi uzatıyordum. Gerçi o stoperdi ama yine de tarzı hoşuma gidiyordu.

Türkiye'deki kariyerine gelirsek, Malatyaspor'da ancak ikinci yarıdan itibaren banko oynayan bir oyuncuya dönüştüğünü görüyoruz....

Doğru. Çünkü dediğim gibi Malatyaspor'a gelmeden önce çok ciddi bir sakatlık geçirmiş ve 1 yıl futboldan uzak kalmıştım. Ancak sezonun ikinci yarısında toparlanabildim ve direkt oynamaya başladım. O sezonu beşinci sırada tamamlamış ve UEFA Kupası'na katılmıştık. Hiç unutmuyorum Basel'e elenmiştik. Basel'in gollerini de Hakan ve Murat Yakın kardeşler atmıştı. Rövanşta çok iyi oynamış ama uzatmada elenmiştik. Sonrasında bir düşüş yaşadım ve devre arasında kiralık olarak Adanaspor'a gittim. Adanaspor da o dönemde Süper Lig'de oynuyordu. Benim açımdan iyi geçen bir sezondu ama takım küme düştü. Sözleşmem devam ettiği için ertesi sezon 1. Lig'de oynamak zorunda kaldım.

Sonraki sezonda yine 1. Lig takımlarından birisine, Altay'a transfer olduğunu görüyoruz.

Evet. Altay benim için bir çıkış noktası oldu. İlk sezonumda Sakaryaspor'la, ertesi sezon da Kasımpaşa ile play-off oynadık ama Süper Lig'e çıkamadık. Kulüp açısından acı olsa da benim kendimi bulmam ve yeniden bir çıkış yakalamam açısından çok güzel iki sezondu. Altay ve İzmir'in bendeki yeri bu nedenle ayrıdır. Taraftarlar da beni çok sever. Onlarla diyaloglarımız da hâlâ devam ediyor. Benim için asıl çıkış ise Altay'la Süper Lig'e çıkmak olacaktı. Çünkü 1. Lig'de oynarken bile adım Millî Takım kadrosu için geçiyordu. Büyük takımlardan da transfer teklifleri almıştım ama menajer seçimimi doğru yapamadığım için sıkıntı çektim.

Nasıl yani?

Beni Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor istiyordu. Trabzonspor'la anlaştık. İki yıllık sözleşme imzalayacaktım. Hollanda'dan döndüm, hemen uçağa binip Trabzon'a geçecektim. Fakat o sırada İBB'den "Gel görüşelim "dediler. Menajerimle birlikte görüşmeye gittik. Niyetim sadece gelen teklif için teşekkür etmekti. Ancak oradaki konuşmalarımızda menajerimin de katkısıyla beni ikna ettiler.

Fakat Belediyespor'daki iki sezon senin için hiç de iyi geçmedi.

Maalesef öyle oldu. İmza attıktan sonra kamptaki ilk antrenmanda sakatlandım ve ancak devrenin son maçına yetişebildim. O maçı da çok iyi oynadım. Devre arası kampını Antalya'da yaptık. Çok iyi bir kamp dönemi geçirdim. İlk maçımız Fenerbahçe ileydi ve oynamayı bekliyordum. Kampın bitmesine üç gün kala yaptığımız bir hazırlık maçında burnum kırıldı. Buna rağmen oynamak istediğimi Abdullah Avcı Hocama söyledim. Çünkü ben tekmeye kafasını sokan ve sürekli oynamak isteyen bir oyuncuyum. Ancak sanırım oradaki diyalogda hocama karşı bir yanlış yaptım. Sonrasında benim açımdan olumsuz bir dönem yaşandı. Sezon sonuna kadar birkaç maçta forma giysem de ertesi sezon hiçbir maçta kadroya giremedim.

Bir sezon boyunca hiç oynamamış bir oyuncu olarak Kasımpaşa'ya transferin nasıl gerçekleşti?

Belediyespor'da hiç oynamadığım bir sezonda kadro dışı bırakıldığım, PAF takıma gönderildiğim dönemler de oldu. Ama ben bu dönem boyunca tek bir idmanı bile kaçırmadım. PAF takım oyuncuları bile bazen antrenmana gelmezdi ama ben verilen programı hiç aksatmadan uyguladım. Sözleşmem bitince de Kasımpaşa beni istedi. Çünkü beni tanıyorlardı. Karakterim hakkında bir fikirleri vardı. İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a gelmeden önce büyük takımlardan teklifler alan ve Millî Takım için düşünülen bir oyuncu olduğumu biliyorlardı. Kasımpaşa'dan gelen teklifi seve seve kabul ettim. Başlangıçta takımın başında Besim Durmuş Hoca vardı. Kamp döneminde bilek bağlarımdan sakatlanmış ve ilk dört maçta oynayamamıştım. Takım ilk dört maçı kaybedince Besim Hocanın yerine Yılmaz Vural getirildi. Benim de sakatlığım geçmişti. Yılmaz Hoca gelir gelmez beni oynatmaya başladı. O sezon Kasımpaşa çok iyi bir çıkış yakaladı. Herkes bizi konuşuyordu. Takım olarak çok keyifli bir futbol oynuyorduk. Ben de Yılmaz Hocayla birlikte harika bir çıkış yaptım. Ancak ertesi sezon bu başarıyı sürdüremedik. Takımın omurgasındaki oyuncuların gitmesinin de bunda etkisi büyük oldu ve küme düştük. Kasımpaşa'da küme düşmek beni Adanaspor'daki düşüşten daha fazla etkiledi. Bir sezon önce o kadar başarılı olmuşken ve ertesi sezon daha iyisini beklerken küme düşmek gerçekten de büyük acı vericiydi. Süper Lig'de kalmayı çok istiyordum ama Kasımpaşa'dan da ayrılmak istemedim. Çünkü burada gerçekten de çok mutluydum. Bu nedenle 1. Lig'de de takımda kaldım. Bir sezon sonra Süper Lig'e geri dönmek ise harika bir duyguydu.

Futbol hayatında seni en çok etkileyen teknik adamlar kimlerdi?

Her hocadan farklı şeyler öğrendim. Beni Türkiye'ye getiren hoca Ziya Doğan'dı. Ondan çok şey öğrendim. Her zaman kazanmayı isteyen bir hocaydı. Altay'da çalıştığım teknik adamlardan İsmail Kartal ve Levent Eriş'in de bendeki yerleri farklıdır. Onlar da çok hırslı ve kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen hocalar. Hiçbir maçta 1 puanla yetinmek istemezler. İkisiyle de çalışmaktan büyük zevk aldım. Abdullah Hocayla aramızda bir anlaşmazlık yaşansa bile ondan da çok şey öğrendim. Yılmaz Vural da benim en fazla keyif aldığım teknik adamlardan birisiydi. Sadece saha içinde değil, saha dışında da bilgisi ve vizyonuyla çok farklı bir hocaydı. Oyuncu saha içinde de Yılmaz Vural Hocanın farkını hissediyor. Mesela biz hiçbir maçta ne kadar baskı yersek yiyelim topu kornere, taca vurmadık. Hep pas yapmaya ve topun bizde kalmasını sağlamaya çalıştık. Bu oyun bize hem güven hem de büyük bir zevk veriyordu. Saha dışında da neşesiyle bize keyif verirdi. Baba gibi birisiydi Yılmaz Hoca. Daha sonra Metin Diyadin'le çalıştım. Onunla da çok iyi bir sezon geçirdik. Süper Lig'e de onunla çıktık. Ondaki hırsı ve kazanma azmini anlatamam. Hiçbir antrenmanında kaytarmak mümkün değildi. Her antrenmanında yüzde yüz vermek zorundaydınız. Oyuncuyu motive etme becerisi de çok yüksekti. Onunla çalışmayı çok seviyordum çünkü ben de aynı yapıda bir oyuncuyum. Çalışmayı çok severim, kaybetmeye tahammül edemem. Zaten beni saha dışında görenler çok şaşırıyor. Sahada ne kadar agresifsem, saha dışında içine kapanık, fazla konuşmayan, sakin bir insanım.

Bugün teknik direktörlüğünü yapan Şota Arveladze de genç neslin başarılı temsilcilerinden birisi...

Şota Hocamız futbolculuk kariyerinin önemli bir bölümünü Hollanda'da geçirdi, antrenörlüğe de yine orada başladı. Yardımcıları da yine Hollanda'dan. Bu da benim için bir avantaj. Altyapımı orada aldığım için onların neler istediğini, ne yapmayı amaçladıklarını daha iyi anlayabiliyorum. Sistem ayağa pas yapmak üzerine kurulu. Teknik ve taktik çok önemli bir yer tutuyor. Bu sistem içinde neler yapmam gerektiğini gayet iyi biliyorum. Zaten takım olarak da sisteme adapte olduk ve ikinci yarıdan itibaren beklenen çıkışı yaptık. Şota Hoca futbol bilgisinin dışında inanılmaz iyi bir insan. Herkese aynı biçimde yaklaşıyor. Uzun yıllar en üst düzeyde futbol oynadığı için neler düşünüp neler hissettiğimizi çok iyi biliyor ve bize çok yardımcı oluyor.

Kasımpaşa'yı dışarıda bırakırsak bugüne kadar birlikte oynadığın, seni en çok etkileyen oyuncu kimdi?

Malatyaspor'da oynadığım dönemde çok güçlü bir kadromuz vardı. Mert Korkmaz, Timuçin Beyazıt, Sertan Eser, Fazlı Ulusoy gibi çok kaliteli ve tecrübeli oyunculara sahiptik. Fazlı Ulusoy bence Van Hooijdonk'tan sonra ligin en iyi ayak içi plasesini yapan oyuncuydu. Ama Mert Korkmaz'ın bendeki yeri çok başkadır. Malatyaspor'a gittiğimde çok gençtim. Mert abi beni yanına alıp çok şey öğretti. Hâlâ onun öğrettikleriyle yoluma devam ediyorum. Mert abi yaşantısına, beslenmesine, dinlenmesine çok dikkat ederdi. Antrenmandan önce mutlaka salona girip çalışırdı. Antrenman sonrası mutlaka odasına gidip 1-2 saat dinlenirdi. Hatta bununla ilgili hiç unutamadığım bir de hatıram var. Bir antrenmandan sonra şehir merkezine alışverişe gittim. Akşam geri dönüp odaya girdiğimde Mert abinin benimle konuşmadığını gördüm. Birkaç gün boyunca neredeyse yüzüme bile bakmadı. Sonunda dayanamayıp "Mert abi ne oldu, bana karşı neden soğuksun?" diye sordum. Bunun üzerine, "Sen nasıl futbolcu olacaksın? Yaşantına dikkat etmiyorsun. Antrenmandan sonra dinlenmeden gezmeye gidiyorsun" diye çıkıştı bana. İdmanın ardından dinlenmediğim için tavır koymuştu yani. O günden sonra bu konularda çok dikkatli davranmaya başladım. Bu alışkanlığı Mert abi sayesinde elde ettim.

Konu buraya gelmişken şunu da sorayım... Ali Kızılet Hoca birkaç yıl önce futbolcular ve hakemler üzerinde bir performans testi yapmıştı. Hakemlerde Suat Arslanboğa, oyuncularda da sen ilk sırayı almıştın. Sanırım bu yüksek performansı Mert Korkmaz'dan devraldığın mirasa borçlusun.

(Gülüyor) Evet, o testi hatırlıyorum. O zamanlar Altay'da oynuyordum. Testlerin sonucunda koşu, dayanıklılık ve mücadele konusunda en üst düzeyde çıkmıştım. Bunlar da elbette özel hayata, beslenmeye ve dinlenmeye dikkat etmek sayesinde oluyor. Futbolculuk hayatının uzun sürebilmesi de kesinlikle bunlara bağlı.

Hâlâ ekstra çalışmalar yapmayı sürdürüyor musun?

Kesinlikle... Ekstra çalışmalarımı yapıyorum. Beslenmeme ve dinlenmeme de dikkat ediyorum. Tatile girdiğimizde bile çalışmayı bırakmıyorum. Tatillerde Hollanda'daki ailemin yanına gidiyorum. İlk 10 günü tamamen dinlenerek geçiriyorum. Ondan sonra eşofmanlarımı giyip ormana giderek 1.5 saat koşuyorum. Koşudan döndükten sonra da salona girip ağırlık çalışması yapıyorum. Kamp dönemi başlayana kadar da bu tempoyu sürdürüyorum. Bu işi yaparken şunu öğrendim; eğer futbola saygı göstermezseniz, futbol da size saygı göstermez. Aslında bu söz her meslek için söylenebilir. Ama günümüzde futbol öyle bir konuma geldi ki, kendisine iyi bakmayanların bu oyunun içinde yeri yok. Tempo o kadar yükseldi ki, biraz boş verirseniz çok çabuk sakatlanabiliyorsunuz.

Karşısında zorlandığın forvetler var mı?

Bugüne kadar çok iyi oyunculara karşı oynadım. Sağ açıklar genellikle top tekniği yüksek, güçlü ve süratli oyunculardır. Ama o oyunculara karşı çok iyi performans gösterdiğimi düşünüyorum. Mesela Keita'nın en iyi döneminde ona karşı çok iyi bir maç çıkarmıştım. Ona çok yakın oynamıştım. Hiçbir pozisyonda beni geçemeyince öfkelenerek yumruk bile atmıştı. Ama maç sonunda bir araya geldik, tokalaştık ve olay orada kapandı. Benim açımdan maç içinde olan her şey orada biter.

Dışarıdan bakıldığında Kasımpaşa bu sezon bir proje takımı haline gelmiş gibi görünüyor. Sen içeriden birisi olarak, daha önce oynadığın kulüplerle kıyasladığında Kasımpaşa'nın bu yeni yapısı hakkında neler söylersin?

Kasımpaşa'nın başında çok güçlü bir yönetim var. Kulüp gittikçe profesyonelleşiyor ve büyüyor. Kulübün bu büyümesinin sürekli hale geleceğini ve Kasımpaşa'nın yakın zamanda Türkiye'nin kalburüstü kulüplerinden birisi haline geleceğini, büyümenin Avrupa'ya da taşacağını düşünüyorum. Bizi yönetenler kulübü daha da büyütmek için inanılmaz bir çaba sarf ediyor. Bu çaba futbolculara büyük bir güven veriyor. Zaten Kasımpaşa'nın saha içi başarıları da bu çabayla gelen güvene bağlı. Yakın bir gelecekte şampiyonluk da Kasımpaşa'nın hedeflerinden birisi olacak.

Sen de bu hedefin bir parçası olacak mısın, yoksa kendi geleceğinle ilgili başka planların mı var?

Büyük kulüplerden yine teklifler almıştım ama kısa bir süre önce Kasımpaşa ile sözleşmemi uzattım. Düşüşe geçtiğim dönemlerde Kasımpaşa'ya gelerek yeniden bir çıkış yakalamıştım. Burada çok mutlu ve huzurluyum. Yöneticilerimiz olsun, hocalarımız olsun bana inanılmaz destek veriyor. Ben de uzun yıllar bu kulübe hizmet vermek ve önümüzdeki yıllarda hedefimiz olan şampiyonluğa ulaşmak istiyorum.

Kaç yaşına kadar futbol oynamayı hedefliyorsun?

Şu anda 30 yaşındayım ve 40 yaşına kadar oynamak istiyorum. Futbolu erken yaşta bırakmak gibi bir düşünceyi asla aklımdan geçirmedim. Bir sakatlık yaşamadığım sürece uzun yıllar futbol oynamak amacındayım.

Uzun süre futbol oynamak isteyen oyuncuların amacı daha çok para kazanmak mıdır, yoksa futbol vazgeçilmez bir tutku haline mi geliyor?

Ben her şey para değil diye düşünüyorum. Çünkü oyuncu 30 yaşına kadar yatırımlarını doğru yaptıysa zaten hayatını kurtarıyor. Futbol gerçekten bir aşk. Ondan kopamıyorsunuz. Oyuncular futbolu bıraktıktan sonra da yine futbolun içinde kalmak için ellerinden geleni yapıyor. Futbol kolay kolay kopulabilecek bir şey değil.

Futbolun dışındaki hayatında neler var? Nelerden hoşlanırsın, boş zamanlarında neler yaparsın?

Yıllardır futbolun içinde olduğum ve yaşayışıma dikkat ettiğim için özel hayatımda çok farklı şeyler yok. Bekârım ve kulübün tesislerinde kalıyorum. Ama annem yavaş yavaş evlenme zamanımın geldiğini düşünüyor. Bu işler kısmet elbette. Öyle dışarı çıkıp gezip eğlenen birisi değilim. Tesislerden çıktığımda alışverişe, sinemaya ya da takım arkadaşlarımla bir kafede sohbet etmeye gidiyorum.

Editör: TE Bilisim