Bir ülke düşünün, bir yıl içerisinde 17 bomba patlıyor. Yeni yıla girer girmez, taramalıyla 39 kişi katlediliyor.

 

Sonra, birileri Türkiye’ye yapılan saldırıdan bahsediyor. Evet! Emperyalistler ülkemize saldırıyorlar. Ama onlara bu saldırı imkânını, saldırı kodunu ve saldırı ilkimini verenler: işte onlar şimdi milli birlikten, dayanışmadan ve bir kişi üzerinden Türkiye’ye saldırıldığından bahsediyorlar.

 

Oysa, içine girdiğimiz girdaba bizi bizzat o kişi sokmadı mı? Diğer saldırıları geçtik, sadece yeni yılı bize zehir eden saldırı üzerinden konuşalım.

 

Emperyalistler, bizzat kendileri terör yapmazlar. Teröre yatkın bir zihniyeti beslerler ve bu zihniyete gaz vererek neticeye yönelirler. Yeni yılda onlarca insanı katleden zihniyet muhtemelen dini argümanları kullanan ve bizim yıllardır “Sahte İslamcı” olarak nitelediğimiz sıtmadan beter insan ve insanlık sağlığına zararlı ideoloji adına insanları katledilmiş bir zihniyettir.

 

Kendinden başkasını Müslüman olarak görmeyen, Allah’ın af kapısı açıkken, kendilerinin af kapısı kapalı olan bu zihniyeti kim beslemiş ise emperyalistlere koz verip ülkemize süikast yapılmasında en büyük suçlu işte o zihniyettir.

 

Bu zihniyet, “İstiklal savaşı yapılmamıştır!”, “Ülkemizi İngilizler yönetseydi daha iyi olurdu.”, “Türk’te neymiş? Türkiye’yi Arap Bakanlar Kurulu yönetse bizim için mahsuru yok.” gibi söylemleri yıllardır kulaklarımıza fısıldayan zihniyettir. Bütün mikroplar işte bu zihniyetin bataklığında serpilmiştir.

 

İnsan niçin devlete ihtiyaç duyar? Yol yapsın diye mi? Yoksa öncelikle can ve mal güvenliğini sağlasın diye mi?

 

Ülkenin sınırlarını elek haline getirenlerin şimdi emperyalist saldırılardan bahsetmesi, en iyi niyetle evine karşı sorumluluklarını yerine getirmeyen ama sonra beş yaşında ki evladının rızkını bile kumar masasına yatıranlara benzetilebilir.

 

 

Yıllarca; merdiven altlarında, kapalı kapılar ardında, demsiz çayların servis edildiği tek kalem gazetelerin dayatıldığı çay ocaklarında, dini kisvenin altına sığınarak yapılan ev sohbetlerinde, cami bahçelerinde sözüm ona din adına aslında cehalet ve ihanet adına devlet ve millet düşmanı yetiştiren söylemleri kim yaydıysa işte suçlu odur.

 

Bugün yaşadıklarımızın kaynağı o söylemlerden beslenmiş zavallıların alet olarak kullanıldığı ortamı hazırlayanların bizzat kendileridir.

 

Bunların milli birlikten bahsetmesi ise tam anlamı ile nalıncı keseri muhabbetidir.

 

Eğer, aklınız başınıza geldiyse…

 

Gelin, birlik ve beraber olalım.

O zaman siz de muhaliflere televizyon kanallarını açıverin.

Eleştirilere tahammül edin.

Atatürk heykellerini “put” diye kabul ederek kaldıracağınıza yaşayan ölümlüleri putlaştırmaktan vazgeçin.

Hoşgörü iklimini sağlayın.

Kimseye iftira etmeyin.

Zulümden vazgeçin.

Haksızlık yapmayın.

Karalamayın.

Ötekileştirmeyin.

Dışlamayın.

İtibarsızlaştırmayın.

Tek adam diktasına yönelmeyin.

En önemlisi: İslam dininin Yunus yönünü törpülemeyin.

 

…ki insanlar size güvensinler ve devlet ve millet adına arkanızda dursunlar.

 

Bütün bunları ısrarla yaparak, bizzat milli birliği siz bozmuyor musunuz?

 

Dışarıdan bizim ülkemizi kaşıyanlar var, ama bu kaşınan mantar hastalığını kurutmadan emperyalistlerin saldırılarına karşı etkili olamayacağımız bellidir.

 

Artık yalanı dolanı bırakın. Kulaklarınızı yani istihbaratınızı çalıştırın. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunduğuna göre; vücudunuzu hastalıklardan arındıracak ilaçları verin. Sonra antikorlar görevlerini yaparlar.

 

Siz, hem aynı hastalıkla yaşamaya devam ediyorsunuz, hem de sonra mikroplara karşı hücrelerden sağlam duruş bekliyorsunuz.

 

Önce hastalıklı narsizminizin beslediği “Sahte İslamcı” ve “Sahte Ümmetçi” zihniyetten kurtulun, gerisi gelecektir.

 

Özür dilemek niye önemlidir?

 

Çünkü özür dilemeyen hatasını bilmez ve mütemadiyen aynı hataları yapmaya devam eder.

 

Siz de suçunuzu ve kabahatinizi saklayarak, öteleyerek hem milletimize hem de kendinize zarar veriyorsunuz.

 

Unutmayın!

 

Alkolik olduğunu kabul etmeyen alkolü bırakamaz!