Suriye'de estirilen bahar havası kısa sürdü.

27 Şubat'ta başlayan ateşkes, herkes için bir fırsat olarak görülse de, BM çerçevesinde başlayacak yeni müzakereler öncesinde bir kez daha şiddetin artmaya başladığına tanık olunuyor.

Rusya, Esad ve İran'ın Suriye'nin en büyük şehirlerinden olan ve ağırlıklı olarak muhaliflerin elinde bulunan Halep'i kuşatması, yakında büyük çatışmaların yaşanacağını şimdiden işaret ediyor.

Şayet saha dengesi, örneğin muhaliflerin elindeki imkanlar şimdiki haliyle kalırsa Halep'in de Esad rejiminin kontrolüne girmesi kaçınılmaz olacaktır.

Böylesi bir durumun üç önemli sonucu olur:

1-Müzakere masasına Esad ve onu destekleyen çevreler daha güçlü bir şekilde oturur.

2-Muhaliflerin eli zayıflar, sahada olduğu gibi siyaseten de müzakerelerde dar bir alana hapsolurlar.

3-Türkiye sınırına doğru yeni fakat yoğun bir göç dalgası yaşanır.

Bu üç gelişme başlı başına Suriye'nin geleceğine tesir edecek önemli koşullar doğurur.

Herşeyden evvel, Esad'ın eli oldukça güçlenir.

Zira Halep'in Esad rejimi ve onu destekleyen saha kuvvetleri ile beraber Rusya ve İran tarafından kuşatılması aylar öncesinden başlamış, muhaliflerin önemli ikmal güzergahları ele geçirilmişti.

Dolayısıyla böylesi bir sonucun, muhalifler yeni destek bulamazlarsa kaçınılmaz olduğunu ifade etmek gerekir.

Ayrıca Halep'in ardından aynı güçlerin, muhalifler nazarınca önemli olan bir başka yer olan İdlip'e yönelmeleri de kaçınılmaz olur.

Neticede Esad sadece Şam ve Akdeniz sahilleri boyunca uzanan alanda değil, ülkenin kuzeyi ve Irak sınırına doğru uzanan çöl bölgesi haricindeki tüm alanlarda üstünlüğü ele geçirmiş olur.

* * *

Bu sonucun Türkiye tarafından da beklendiğini söylemek gerekir.

Son haftalarda yaşananlara bakıldığında, sanki buna AKP iktidarının da razı olduğu izlenimini verilmeye başlanmıştır.

Nitekim Türkiye'nin dikkati bugünlerde daha çok Suriye'nin kuzey bölgesine odaklanmış durumda.

Birinci neden PKK'nın Suriye uzantısı olan PYD'nin 3 kantonunu birleştirebilmek için Azez-Cerablus arasında kalan bölgeyi ele geçirme amacından kaynaklanıyor.

İkincisi ise aynı alandan IŞİD'in, Kilis'e yönelik başlattığı Katyuşa roketli saldırılarından kaynaklanıyor.

AKP iktidarının aklında olan, Lazkiye, İdlip gibi yerleşim yerlerinde bulunan Özgür Suriye Ordusu çatısı altında birleşmiş ve ayrıca diğer bazı önemli gruplardan oluşan muhalif güçlerin Azez-Cerablus arasına kaydırılmasıdır.

8 Nisan günü katıldığı bir televizyon programında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu görüşü teyit edercesine "Suriye'nin batı tarafında çatışmaların durmasının ardından ÖSO'ya bağlı güçler buraya (Azez-Cerablus arası) kaydırılabilir" demiştir.

Bu durum AKP'nin kimi bölgelerin Esad'ın kontrolüne geçmesine ses çıkarmayacağı hatta buna hazırlık yaptığının anlaşılmasına vesile olmaktadır.

Elbette aynı mesele akıllara AKP'nin sıkı bir Esad düşmanıyken, şimdi nasıl olup da Esad'ın ilerlemesine onay verebildiği sorusunu akıllara getiriyor.

Şüpheler artmışken, geride bıraktığımız günlerde Cezayir'in El Vatan gazetesi ilginç bir iddia ortaya attı.

Haberde söylenilene göre Türk yetkililerle, Suriye rejimi Cezayir'de bir araya gelerek, PKK-PYD'nin Suriye'nin kuzeyinde federalizm ilan etmesini tartışmışlar ve bu görüşme talebi de Türk hükümeti yetkililerinden gelmiş.

Haberin ne derecede doğru olduğu belli değil.

* * *

Ancak görüştüğü iddia edilen iki kesim için de PKK-PYD'nin "ortak bir sorun" haline geldiği açık bir gerçek.

Esad'ın asıl niyetinin ülkenin genelinde yeniden kontrolü sağlamak istediği sır değil, hatta bunu Rusya'ya rağmen yaptığı da...

Türkiye içinse PKK-PYD'nin, Suriye'nin kuzeyi boyunca uzanan alanda kontrolü tümüyle ele geçirmesi büyük bir milli güvenlik tehdidi.

Dolayısıyla "birbirlerini istemeseler" dahi iki kesimin şimdi gelinen noktada çıkarlarının örtüşmeye başladığı anlaşılıyor.

Diğer yandan ABD-Türkiye arasında varılan ve Azez-Cerablus 'a yönelik anlaşmanın sıkıntıları da malum.

Zira aynı anlaşmaya göre, meseleye konu olan alanda Türkiye sınırından 20 km derinliğe kadar uzanan sahada Türkiye'nin desteklediği bazı muhalif güçlerin bölgeyi IŞİD'den temizleyerek kontrolü altına almaları, 20 km derinlikten itibaren daha güneye uzanan alandaysa PKK-PYD'nin benzer tarzda ilerleyişinin olması hususunda ortak anlayışın benimsendiği söyleniyor.

Peşinen söylemek gerekirse bu durumun PKK-PYD'nin üç kantonunu birleştirmeyeceği anlamına gelmeyeceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Yalnızca 20 km derinlikteki "cep bölge" oluşturmak uğruna PKK-PYD'ye Suriye sınırımızın geniş bir bölgesin bırakmak, bu yapılanmaya müsade etmek, Türkiye'ye yönelen tehdidi azaltmaya yetmez.

Elbette aynı alana doğru IŞİD, PKK-PYD yada diğer muhalif unsurların herhangi bir ilerleyişi söz konusu olmayacaksa...

Son olarak yaşanan bunca olay arasında İsrail'in gizliden gizliye, Suriye'nin toprakları içerisinde yer alan Golan Tepeleri'ne yerleştiği unutulmamalı.

Bunca olay yaşanırken, Suriye konusunda en büyük kazanımın şuan için İsrail'de olduğu kime tesadüf olarak gelebilir?