Suriye'de yaşanan iç savaşın en geniş kapsamlı tesiri şüphesiz ki Türkiye'ye oldu.

Sınırımız boyunca uzanan ve fiili durum yaratma çabasına paralel şekilde bölgenin demografik yapısıyla oynayan PKK-PYD'nin varlığı, PKK ile beraber hareket edip Suriye'nin kuzeyinde eğitim kampları açan diğer terör grupları, Suriye'de yuvalanmasına rağmen Türkiye'yi hem ikmal hem de ikincil hedef seçen IŞİD, sayıları 2 milyon 600 bini aşan ve yüz binlercesinin de topraklarımızı kullanarak Avrupa ülkelerine geçmeye çalışan sığınmacılar sorunu bu tesirin önde gelen başlıklarındandır.

Suriye krizine çözüm arandıkça büyüyen şartlar ise işin cabasıdır.

Tüm dünyanın dikkati ve eli Suriye üzerinde duruyor, bölgesel haritayı yeniden değiştirmek isteyenler Suriye üzerinden hamle yapmaya çalışıyor, birbirleriyle hasım olanlar doğrudan yada vekalet yoluyla karşı tarafındakine üstünlük kurmaya çalışıyor…

Krizin yarattığı etki artık sadece Suriye'nin komşularında yada Ortadoğu'da değil Kuzey Afrika, Asya ve Avrupa'da da hissediliyor.

Bu etki Kuzey Afrika'da yeni terör grupları ve Arap Baharı'nın getirdiği istikrarsızlıkla Libya ve Mısır'da terörün şiddetini artırmasına, hatta ülkelerin bölünmesine yol açacak gelişmelere kapı aralıyor.

Asya ise kıtada bulunan ülkelerin "mezhepsel" durumu itibarıyla Suriye'ye militan taşıyan bir kaynak olarak bugünlerdeki durumunu yansıtırken, yarın aynı militanların Suriye'de edindiği tecrübeyi geldikleri yere taşıma korkusunu barındırıyor.

Avrupa ise daha büyük bir korku ile karşı karşıya. Yüzyılın en büyük projesi olarak dikkatleri çeken Avrupa Birliği projesi artık hem Suriye kaynaklı terör dalgasının Paris'te görüldüğü gibi kendisine sıçramasının şokunu yaşıyor, hem de sığınmacı sorunu nedeniyle birliğin yapısının tümüyle bozulması tehdidiyle boğuşuyor.

* * *

Şengen bölgesinin bozulması, AB genelinde İslamofobinin ve aşırı uçtaki görüşlerin git gide zemin kazanması AB'yi ve özellikle birliğin başını çeken Almanya'yı kara kara düşündürürken, İngiltere ise neredeyse AB'den çıkmak için bahane arıyor.

AB'nin doğu ve güneyinde yer alan üye ülkelerinde ise çoktan fikri kopuş gerçekleşmiş durumda.

Bir bakıma pamuk ipliğine bağlı vaziyette, yaşanacak en küçük bir sarsıntıda AB projesinin tarihe karşıma riski oldukça fazla.

Tüm bunlardan en çok memnun olacak ülke ise Rusya'dır. Bir bakıma Rusya'nın eline batı bloğuna karşı kullanabileceği müthiş bir koz geçmiştir ve Moskova yönetimi bu kozu sonuna kadar kullanmayı sürdürmektedir.

AB'nin yapısına ne kadar zarar verilirse, NATO'nun o derecede zarar göreceğini Rusya anlamışa benziyor.

Zaten bu nedenle Rusya'nın, Suriye'de gerçekleştirdiği operasyonlarda IŞİD yada El Nusra'dan daha çok sivillerin yaşadığı yerleşim yerlerini, hastane ve pazar yeri gibi sosyal yaşamın olmazsa olmaz mekanlarını bombaladığı tezi güçleniyor.

Rusya sivil alanları ne kadar bombalarsa Türkiye'ye ve dolayısıyla Avrupa'ya o kadar fazla sığınmacı gidiyor ve AB'nin buna dayanacak gücü gittikçe kayboluyor.

Gelinen noktada yaşanan yeni sığınmacı akının artık Türkiye'de değil, Suriye toprakları içerisinde karşılanacağı anlaşılıyor.

Basına yansıyan bilgilere göre, Halep'in kuzeyinin Esad tarafından tekrar ele geçirilmesinin ardından başlayan yeni sığınmacı dalgası sınırlarımızın ötesinde bulunan 9 kampta karşılandı.

Anlaşılan o ki bundan sonra tüm Suriyeliler Türkiye'ye alınmak yerine, sınırların diğer yanında, Suriye topraklarında tutulacaklar.

* * *

Bunun için güvenli bölgenin oluşturulması gerektiği malum.

Nitekim Almanya Başbakanı Angela Merkel de, konuya işaret ederek "Suriye toprakları içerisinde güvenli bölge oluşturulmalı" tezini savunmaya başladı.

Fakat bunun sözde kolay, uygulamada zor bir girişim olacağını söylemeye gerek yok.

Rusya, Esad ve İran güçlerinin karadan ve havadan yoğun bir hareketlilik gösterdiği sahada bir de PKK-PYD'nin aynı gruplardan ve buna ilave olarak ABD'den aldığı destekle beraber ilerleyişi göze alındığında, riskli bir seçenek olduğu anlaşılıyor.

AKP'ye yakın medya organlarında çıkan haberlere göre "güvenli bölge" seçeneği ile ilgili bazı planlamalar yapılmış durumda. 

"Güvenli hat" dedikleri alanın Halep'in kuzeyinde bulunan Tel Rifat kasabasıyla Mare arasındaki 20 km'lik genişliğe sahip olacağı ifade ediliyor.

Rusya'nın ileri nesil savaş uçaklarının bulunduğu, üstelik yine ileri nesil hava savunma sistemlerini konuşlandırdığı bölgede kimin, hangi uçaklarla ve nasıl bir görev faaliyeti icra ederek bu alanı havadan koruyacağı sorusu şimdilik cevapsızdır.

Bölge her açıdan derin bir küresel kriz yaratma potansiyeline sahiptir.

Dikkat çeken durum ise ABD'nin, müttefik olarak gördüğü ülkelerin hassasiyetlerini değil, PYD'nin kazanımlarını koruma ve Rusya ile Suriye'de işbirliği yapma konularını dikkate aldığıdır.

Türkiye bu koşullar altında milli egemenliğini korumak için kararlı olduğunu göstermeyi (PKK-PYD unsurlarını imha ederek) sürdürmeli, ancak mezhepsel gerilime çanak tutacak girişimlerden de (S. Arabistan ile ortak operasyon yapmak) kaçınmalıdır.