Eşim hanımefendi Tatar Türklerindendir. ben Karadenizliyim--Trabzon-- Aynı kültürü paylaşmamız vesilesiyle olacak ki evliliğimizin ellinci yılına sorunsuz merhaba dedik.. . Tatarca, Türkçe büyük ve küçük ses uyumuna uygun matematiksel kurallara haiz tam Türkçe bir dil.

Bir Türk Milliyetçisi olarak dileğim, ağırlıklı olarak ekonomide ticarette işbirliği ,siyasal bağlamda ‘’Türk Dünyası Birliği’’nin adım adım gerçekleşmesidir.

*

Tataristan’ın şair-yazarı Razil Veliyev’in açıklamasıyla;

“Son dönemde aydınlarımız arasında bir tartışma yaşanıyor. Biz Tatar mıyız, Türk müyüz? Ben geçmişte bu konuyu hiç düşünmemiştim, kafa yormamıştım. Çünkü kendimi sadece Tatar olarak düşünmüştüm. Kendimi Tatar olarak biliyordum.

*

Ama 1985 yılında Türkiye’yi ziyaret ettikten sonra gördüm ki Türklerle bizim dilimiz bir. Adetlerimiz, kültürümüz, dinimiz bir. O zaman sormaya başladım. Ben kimim? Ben Tatar mıyım, Türk müyüm?

*

Sonra Orta Asya ülkelerine Özbekistan’a, Kırgızistan’a, Kazakistan’a, Türkmenistan’a gittim. Kafamdaki soru işaretleri artmaya başladı. Ben Tatar mıyım, Türk müyüm?

*

Sonra Altaylara gittim ve orda da ortak yanlarımız keşfettim. Artık biliyorum ki biz Tatarlar, Türkler, Kırgızlar, Kazaklar, Türkmenler ve diğer Türkî halklar bir ananın bir babanın çocuklarıyız. Bu çocuklar arasındaki akrabalık bağı ne olabilir? Tabii ki kardeş olacaklar. Demek ki bizim kanımız, canımız, ruhumuz tek ve ortak bir kökten kaynağını almıştır.

*

Şimdi daha iyi anlıyorum ki biz gerçek akrabalarız. Fakat biz aynı babadan ve anadan olsak da her çocuk gibi hepimizi ayrı özellikler var. Farklı adlarımız var.

*

Örneğin benim adım Razil, kardeşimi adı Ramzil, kız kardeşimin adı Raviye. Biz birbirimize benziyoruz. Ama yine de farklıyız. Farklı şartlarda yaşıyoruz. Aynı durum bizim halklarımız için de geçerli. Mesela Türkiye’de yaşayan kardeşleri doğa bile etkilemiş olabilir.

*

Deniz var, dağlar var, diğer komşu halklar var. Onlarla dostluk kurup akrabalık kurup etkilenmiş olabilirler. Özbekistan’daki kardeşlerimiz tamamen farklı şartlarda yaşıyor ve onların da karakterleri o şekilde oluşuyor.

*

Altay’dakiler de öyle. Her halkın karakterine doğa bile etki ediyor. Yaşam şartları etki ediyor. Tabii bunlara diğer unsurları da eklemek gerekiyor. Komşular gibi. Ama biz yine de akrabayız. Canımız, ruhumuz bir ve bunu unutmuyoruz. Tabii ki biz kardeşler olarak biraz farklı olabiliriz. Ama bu bizim kusurumuz ya da eksikliğimiz değil, zenginliğimiz.

*

Eğer her kardeşin kendi özellikleri, kendi yetenekleri varsa, kendi kültürü, edebiyatı varsa ve bunlarla hayatını zenginleştirebiliyorsa bu bir değerdir. Bu bizim tüm Türk halklarının da ortak zenginliğidir ve bizim güçlü bir aile olduğumuzu gösterir.”

Aydınlar Ocağı Genel Başkanından Tarihi Uyarı! Aydınlar Ocağı Genel Başkanından Tarihi Uyarı!

*

Rusya Türklerinin Türklük şuuruna sahip olmaları, bir başka ifadeyle millet merhalesine geçmeleri yolunda gayret sarf edenlerden biri olan Rızaeddin Fahreddin(of), 17 Kasım 1905’de “Bizler Tatar mı Değil mi?” başlıklı mükemmel ve mükemmel olduğu kadar da devrin şartlarında radikal sayılabilecek bir makale kaleme almıştı. Tarihi gerçekleri halkın da anlayabileceği sadelikte ifade eden Fahreddin(of), makalesinde kısmında şu tespitlerde bulunmaktaydı:

*

“İlk asırlarda Türkler: Hun, Avar, Uygur, Hazar ve Bulgar, Peçenek ve son zamanlarda da Selçuk, Kırgız, Başkurt, Türkmen, Osmanlı, Azerbaycan, Bulgar gibi birkaç fırkalara ayrılmış ise de, böyle ayrılık bazen siyasi ve bazen de yalnız oturdukları orun (yer) cihetince olmuştu.

*

Bir ata ve bir ana balaları olan Türkler, Astırahan etrafında olduklarında, Hazer Denizi münasebetiyle ‘HAZER’, İdil ve Ural boylarında oturdukları vakit ‘BULGAR’ diye atalnup (adlandırılarak) yürürler idi. Yoksa bunların örf ve âdetleri maişet ve tilleri (dilleri) cihetinden bir farkları da yok idi. Şöyle ki, Ufa Vilâyeti’nde olan bir Başkırt, Anadolu’nun istediği yerine varsın, kendi tilini ve kendi örf ve âdetini görür ve söyleşir, Azerbaycanlı bir Türk, Kaşgar’a vardığında yine işbu hale tesadüf eyler….

*

Türkî olan bir kavmin, Türkî olan ikinci kavim üzerine ihtilat etmesinden üçüncü bir kavim zuhur etmesi lazım gelmez. Öyle ise Finler üstüne gelen Hunlar, Avarlar, Hazer ve Bulgarlar, Tükyular ve gayriler ne kadar köp (çok) olsalar olsunlar, hemişe (daima) TÜRK OLARAK KALIRLAR….

*

Tatarlar bu yerlere geldiklerinde, bizim babalarımız olan Türklerin, kürşileri (komşuları) olan kavimlerin arzu edecek revişde (tarzda) medeniyetleri var idi…. Deşt-i Kıpçak’ta, Moğol ve Tatar Hükûmeti munkariz (tükenmiş) olduğu günde, babalarımız olan BULGAR VE HAZER TÜRKLERİ, milyonlar ile hesab edildikleri halde vatanımızda yaşarlar idi. Öyle ise bizler TATAR DEĞİL, HALİS TÜRKLERİZ”.

*

Kaynaklar:

Ahmet Yeşiltepe’nin 29 Haziran 2014 de NTV de yayınlanan Zaman Yolcusu Türklerin İzinde Belgeseli. 2. Sezon Bölüm 6.

A Kemal GÜL ( 12 Ocak 2024 )

Editör: Kerim Öztürk