22 Temmuz'dan bu yana süregelen PKK saldırıları, belki de terörle mücadele tarihinde en ağır ve bir o kadar da vahim neticeleri görmemize olanak sağladı.

Yaklaşık 2 aylık zaman boyunca verdiğimiz şehit sayısının 140'ı aştığı, PKK'nın 13 yerde sözde özerklik ilanında bulunduğu, güvenlik güçlerinin çoğu zaman şehir merkezlerinde kontrolü sağlamada güçlük çektiği bu zaman dilimine iç savaş tehdidine yol açacak gelişmeler de eklendiğinde herkesin ortak kanaati son derece sıkıntılı bir dönemden geçtiğimizdir.

Bununla beraber Kandil bombalansa da yanı başımızda Suriye'nin kuzeyi varken, PKK'nın saldırılarını daha üst noktaya taşıma ihtimali her geçen saat daha tehlikeli bir hal alıyor.

Böylesi bir dönemde Ahmet Davutoğlu ise "terörün belinin kırıldığını" iddia ediyor!

Üstelik tam da Tunceli'de PKK'lıların yaptığı menfur saldırı sonrasında 1 binbaşı şehit olmuşken!

İktidar medyasına ve yine iktidar adına yorumlarda bulunanlara bakılırsa PKK bitme konumuna gelmiş!

Oysa PKK'da bu yönde herhangi bir emare bulunmuyor.

Tam aksine eylemlerine devam ediyor, devam etmekle de kalmıyor, Murat Karayılan'ın ifadesiyle "Kürdistan'ı kurma sürecinde" olduklarını söyleyerek, bu koşula göre kendisini hazırlıyor.

Zira 3 yılı bulan sözde çözüm sürecinde AKP'nin PKK'ya açtığı alanla birlikte, özellikle Suriye'de ABD desteği sayesinde örgüt, yıllardır beklediği uygun ortama kavuştuğunu düşünüyor ve nihai hedefine hiç olmadığı kadar yaklaştığına inanıyor.

PKK adına beslenilen bu düşüncenin, yine örgütün kendi koşullarına göre altının boş olduğunu söylemek doğru bir yaklaşım olmaz.

* * *

Çünkü AKP'nin Doğu ve Güneydoğu'da bulunan valilere verdiği "PKK'ya operasyon yapılmaması emri" örgüt tarafından en büyük kazanım olarak değerlendirilmiş, bu süre boyunca PKK şehir merkezlerine bomba ve silahlar yığmıştır.

63 ton civarındaki patlayıcı ve 80.000 silahın Türkiye'ye sokulurken, ülkeyi yöneten iktidarın buna göz yumması PKK tarafında haklı olarak (!) açıkça "egemenliğin kendisine bırakılmaya razı olunduğu" hissi uyandırmıştır.

Öte yandan Suriye'de karasal anlamda ABD'den eğitim ve lojistik destek alan örgüt, hava gücü olarak da yine destek görmüş, ABD'nin kurduğu ortak harekat merkezinde bulunarak hiç yaşamadığı tecrübeleri edinerek, muhataplık ve uluslararası meşruiyet imkanına sahip olmuştur.

Türkiye şayet terörün belini kırmak, kökünden kazımak istiyorsa ne kendi sınırları içerisinde, nede sınırlarının dışında PKK'ya nefes alacak herhangi bir alan bırakmamalıdır!

Durum bu kadar açık ve netken, hali hazırda güvenlik ve kamu düzeni namına yapılanlarsa yetersiz seviyede kalıp, günü kurtarmaktan başka bir anlam ifade etmemektedir.

Nitekim 15 vilayeti bulacağı ifade edilen sandık taşıma kararının "PKK'ya daha fazla zemin ve egemenlik kazandırma teşebbüsü" olmasından başka yaratacağı bir anlam bulunmamaktadır.

Sandıkların taşınması kararı açıkça, devletin güvenliği, asayişi ve kamu düzenini sağlayamadığının bir göstergesi ve AKP tarafındaki kabulünden başka bir anlam içermemektedir.

Bu durum, devletin "kontrol edemediği yerler var" algısını güçlendirerek, milli dirence ve terörle mücadeledeki kararlılığa zarar verirken, bölücülüğe imkân tanımaktadır.

Sözde çözüm süreci boyunca PKK'ya alan açıp, meşruiyet kazandıran AKP, şimdi aleni bir şekilde, pek çok yeri "bilerek ve isteyerek PKK'ya bırakma" derdine düşmüştür!

* * *

Burada akıllara elbet ki "Madem seçim güvenliği sağlanamıyor, o halde neden seçimlerin yapılmasında ısrar ediliyor?" sorusu da gelebilir.

Her ne kadar AKP "süreç buzdolabında" dese de gayrıyasal olan sandıkların taşınması talebi ile Suriye'deki koşullar ve ABD'nin bölgesel yaklaşımları düşünüldüğünde, AKP ile PKK arasındaki pazarlıkların hala sürdüğü ve bu pazarlıkların kızışmış olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor!

Öyle görünüyor ki Murat Karayılan'da boşu boşuna "Kürdistan'ı kurma sürecindeyiz" dememiştir!

Terörist başını böylesi bir dönemde kamuoyuna mesaj vermeye çağıranlara, AKP tarafından sızdırılan haberle "şimdilik sessiz kalmayı tercih ediyor" denilmesi, zaten AKP-PKK arasında sürdürülen pazarlığın kendi kendisini deşifre ettiği bir başka alan olmuştur.

Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere, diğer güvenlik güçleri canla başla terörle mücadele ederken, AKP hala müzakere zemininde ısrar ederek, "başkanlık sevdası" uğruna ülkeyi toptan ateşe attığını umursamaz bir halde hareket etmektedir.

O yüzden 1 Kasım Türk Milleti için demokrasi çerçevesindeki son kararın verileceği yer olarak öne çıkmaktadır.

Ya bunca zamandır PKK'yı kollayıp, güçlendiren ve "ver başkanlığı al özerkliği" hesabıyla ülkenin bir bölümünü PKK'ya bırakmaya niyetli olan AKP istediğini alacak ve sonu iç savaşa uzanacak kanlı bir dönem başlayacak, yada terörün belini kırıp, kafasını ezip, teröriste her alanda yaşam imkanı tanımayacak kararlı bir irade iş başına gelecektir.

"Ülkenin geleceği" hepimiz için önemli diyorsak, o vakit tercihin adı ve adresi bellidir!

O da Milliyetçi Hareket'in kendisidir.