TÜRK  KÜRT  KAYNAŞMASININ KÖKENLERİ
      VE KÜRTLERİN TÜRKLÜĞÜ
 
 Günümüz Türkiye’sinde en çok tartışılan konuların başında; vatandaşlık tanımı, etnik kimlik, alt kimlik, üst kimlik,çok kültürlülük, çok etniklilik,ikinci cumhuriyetçilik, yeni Osmanlıcılık,Türkiye’lilik, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, federalizm, özerklik,...gibi  kavramlar gelmektedir.
 
  Dikkat edildiğinde,tartışılan kavramların tümü,savaşta veya barışta,ya da büyük felaketlerin sonucunda, sil baştan yeniden kurulacak olan bir devletin,yapısını oluşturan temel değerlerdir.
 
  Türk Devleti yıkıldı mı? Veya yeni bir devlet inşa ediliyor da bizim haberimiz mi yok!.
 
   Türkiye’ye karşı, dış baskılarla dayatılan ISMARLAMA YASALARI, ülkemiz için KIRILMA NOKTASI olmuştur.Doksan yıllık Cumhuriyet değerleri tanınmaz hale getirilmiştir.Lozan’dan intikam alınmak istercesine adeta Cumhuriyet tasfiye edilmek istenmektedir.
 
   Milletin ve Devletimizin değer yargılarıyla alabildiğine oynandığı bir ortamda, işsizlik,enflasyon,iç ve dış borçlar,satılan ve peşkeş çekilen vatan toprakları,çıkarılan federalizm yasaları,asgari ücretin açlık sınırı altında kalması,komşularıyla sıfır sorundan süper sorunlu hale getirilmiş olma,milli bankaların %60 nın,borsanın % 70 nin yabancıların eline geçmesi,cari açık,ülke çapında her beş kişiden 2 sinin  icralık, her on kişiden üçünün biribiri ile davalık olması ve buna benzer yüzlerce hayati sorunun halkın gözünden kaçırılarak gündem değiştirilmektedir...
 
  Toplumun yapısını ve omurgasını oluşturan kavramlar,  ihtisas sahibi olmayan ve konuya vakıf bulunmayan kalemler tarafından medyada ve televizyon kanallarında, sürekli  menfi  yönde propaganda bombardımanı ile milletimizin  iradesi sakatlanmakta,beyni yıkanmakta, manipule edilerek bizi biz yapan değerlerimiz kirletilmektedir.
 
 Gelinen bu sürecin önünü açan, değişik imaj ve yapıdaki bazı tip Müslüman kardeşlerimizdir. İslamcılık yaftasını kimseye bırakmayan, ama İslam kardeşliği altında,ayrımcılık tohumlarının ekilmesine,fitnecilik hareketlerinin oluşmasına ve bu hareketin değirmenine su taşıyan bir anlayışın  ve  zihin inkılabının temsilcileri olarak karşımıza çıkmış oldukları görülmektedir...
 
 Bir zamanlar “Hıristiyan Kulübü” olarak reddettikleri,AB’ne ve onun perde arkası gücü ABD’nin her taleplerine iki büklüm selam durulmaktadır.
 
 AB ve ABD desteğiyle,büyük Türk ordusu kafese alınmış,sesi kesilmiş, medya susturulmuş  ve  her türlü taarruza hazır yandaş medya oluşturulmuştur.Bürokrasiye dersi verilmiş,hızla yasama ve yargı, yürütme erkinde toplanmıştır.
 
 Anayasamızda vücut bulan kuvvetler ayrılığı ilkesi büyük yara almış zedelenmiştir.
 
 AB ve küresel güçler tarafından bize verilmiş olan yol haritasında , yukarıda zikredilen kavramların, insan hakları ve ileri demokrasi  altında pazarlanmasının önü açılmıştır.
 
 İşte böyle bir ortamda, Türkiye’nin milli çıkarlarını koruyamayan veya hakem pozisyonundan öteye gidemeyen  yarı aydınlara sahip olması, ülkemiz adına büyük talihsizliktir.
 
 Her ortamda ve ekranlarda önlerine çıkan her fırsatı değerlendirerek, Türkiye’yi dinamitlemek isteyen işbirlikçiler,ne Kürtlerin ne de Türklerin dostu değildir...
 
 Sanki ülkemiz açık artırmaya çıkarılmıştır. Bölücülük suç olmaktan çıkarılarak; Türkiye’ye karşı her türlü ihanet sergilenmektedir.
 
 Dün insan hakları altında kültürel haklardan yana olanlar, bu gün federasyon yapılanmasından hatta ayrı bir devlet kurmanın hesabı içerisindedirler.
 
 Her ortamda Türk, Kürt ayrımı yapılmakta,kuzey güney Kürdistan ve Büyük Kürdistan  söylemleri sıradan bir hal almıştır...
 
 ETNİK KİMLİK BİYOLOJİK DEĞİLDİR
 
 Daha önceki yazılarımızda da sık sık temas ettiğimiz üzere;etnik kimlik, biyolojik olmaktan öte kültürel değerlere ve kabullenme unsuruna bağlıdır.
 
 Her milliyetin içerisinde etniklik vardır fakat,her etniklik milliyetin karşılığı değildir.Bu iki kavram ısrarla karıştırılmaktadır.
       
 Türkiye’de etniklik ve etnik kimlik üzerine yapılan tartışmaların bilimsel ve gerçeklik boyutları hep göz ardı edildiği bir gerçektir.
 
 Etnik kimlik bir çok nedene bağlı olarak tarihsel süreç içerisinde değişkenlik göstermiştir. Tarihin bir devresinde,yaşadığı dönemlere  adını vermiş ve damgasını vurmuş;kabile,boy ve milletlerden oluşan etnik guruplar,zaman içinde, “KİMLİK ve ETNİKLİK” yönünden silinmişlerdir.
 
 Hunlar,Sümerler,İskitler, Akadlar, Hititler, gibi kavimler bu gün kimlik olarak silinmişlerdir.Bu toplulukları oluşturan insan gurupları tamamen yok oldukları söylenemez.Fakat yaşadıkları toplumların içerisinde kaynaşarak,IRKI nitelikleri devam etmiş olsa da, ETNİK GURUP olma özellikleri kaybolmuştur...
 
 Bu konularda en mütehassıs araştırmacı yazar,Ali Tayyar Önder’in yayınlamış olduğu, Türkiye’nin Etnik Yapısı Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler adlı 1999 baskılı kitabıdır.Kitap okunması gereken ciddi  ve bilimsel bir araştırma ününüdür.
 
 Önder kitabında; “...benim tek amacım yıllardır istismar edilen ve ülkemizin ulusal bütünlüğüne karşı suni bir gerekçe olarak kullanılan,Türkiye’nin etnik yapısı ile ilgili gerçekleri kamuoyuna duyurmak en azından konunun bilimsel bir temelde tartışılıp değerlendirilmesini sağlamaktır...” demektedir.
 
 Ayrıca yazar bu güne kadar kitabın içeriğine ne de kitaptaki veri ve bilgilerin hiç birisine veya herhangi birine bir tekzip ya da itiraz  gelmediğini belirtmiştir.
 
 ÜLKEMİZDE Kİ  KÜRT NÜFUS NE KADARDIR ?
 
 Yapılan ciddi ve ilmi araştırmalar göstermiştir ki,bir çok öz be öz Türk boyları zaman içerisinde KÜRTLEŞMİŞTİR.
 
 * 24 Oğuz boyundan  olan birisi olan  Avarların bir bölümü yine, Türk boylarından  olan, Karakeçililer, Kalaçlar, Türkanlar, Beydililer,Kikiler,..Kürtleşmiş Türk boylarıdır.
 
 Bu gün günümüzde, Doğu ve Güney doğu Anadolu bölgesinde,bir çok Türk boy ve oymakları Kürtleşmiştir.Ama kapalı toplum yapısı ve aşiretçilik gelenekleriyle,Türkleşen Kürtler yoktur.
 
 * Romancımız Yaşar Kemal, 01.08.1995  tarihinde Yeni Yüzyıl Gazetesinde ki bir röportajında şunları söylemektedir:
 
 “... 1865 Kozanoğlu ayaklanmasında Diyarbakır’a sürülen 10.000 çadırlık Avşar Türkmenlerinin büyük bölümünün ve içlerinden Alevi olmayanların tamamının Kürtleştiklerini tespit ettiğini ve bu Kürtleşmiş Avşarlardan ağıtlar derlediğini” belirtmiştir.
 
 Aynı şekilde ZAZALAR’DA Kürtleşmiş ve kimlik değiştirmişlerdir.
 Ana dil veya ikinci dil,yapılan araştırmalarda etniklik bilincinden ziyade,kişinin KÖKENİNİ açıklaması açısından önem arz eder.
 
 Ana dili, Arapça, Zazaca, Kürtçe,..olan herkes kendisini,Arap, Zaza, Kürt olarak tanımlamamaktadır.Bu açıdan sadece dil unsuru ön plana çıkarılarak, etnik gurupların nüfus içerisindeki tasnifi geçerli değildir.
 
 *Zaten uluslar arası standartlar ve veriler göz önüne alındığında; etnik gurup tasniflerinin, nüfusa göre belirlenmiş olması yapılan en büyük yanlışlık olarak ortaya çıkmaktadır...
 
 Türkiye’nin etnik yapısını etkileyecek oranda anlamlı nüfusa sahip tek gurup yaklaşık %7 oranı ile Kürtlerdir. 75 milyon nüfus yapımızla bu oran 5.250.000 sayısına tekabül etmektedir.
 
 Kürtler dışında nüfusu yüzde ile ifade edilebilecek sadece iki gurup vardır. Bunlar ARAPLAR ve ZAZALARDIR. Tüm diğerlerini nüfusları %1 in altındadırlar.(Çerkezler % 0.34,Lazlar % 0.27,tüm diğerleri ise %0.41) olduğu resmi sayımlar ve araştırmalarla sabittir.
 
 Bu verilere göre,Türkiye’de toplam etnik nüfus %10 tekabül etmektedir.Kaldı ki bu vatandaşlarımızın çok büyük bir bölümü kendilerini,Türk mensubiyetine sahip ve Türk üst kimlik aidiyetine bağlı olma şuurunda gördüklerini ve hissettiklerini bildirmektedirler...
 
 Bu şunu göstermektedir.Türkiye’de yaşayan insanlarımızın en az %90 ı, kendisini TÜRK olarak görmekte ve Türk olarak tanımlamaktadır...
 
 TÜRKİYE MOZAİK YAPIDA DEĞİLDİR
 
 Bunun karşıtı “Ebrudur.” Bütün renklerin cümbüşünden oluşan bir senfoni armonisi...İç içe geçmiş, ayrılamaz parçalar halinde bütünleşmiş, farklılıklar zenginlik oluşturmuş, tablosal bir bütünlük arz eden karakterler manzumesidir.
 
 Etniklik ve mezheplik tuzağı,”Mozaik” ve “ Türkiyelilik” dayatmaları, Türk kimliğini reddetmenin bir başka adıdır.
 
 Şimdi bilimsel ölçüt ve uluslar arası teamül ve kabul gören ilkelere göre; BİR ÜLKENİN ETNİK YAPISININ MOZAİK OLARAK TANIMLANABİLMESİ İÇİN, O ÜLKEDE ETNİK NÜFUSUN %35 ini OLUŞTURMASI ŞARTTIR.
 
 Uluslar arası  kabul gören ölçütlerde toplumların demografik nüfus yapılarına göre “mozaiklik oranı” olarak %35  sayısal veri baz olarak belirlenmiştir.
 
 Bu şart karşısında, toplam etnik nüfusu ,tüm nüfusun %10 nu bile aşmayan Türkiye’yi etnik bir mozaik olarak tanımlamak  mümkün değildir.Hiç bir bilimsel gerçek de bunu desteklememektedir.
 
 Türkiye’yi SEVR ile bölemeyenler emperyalist ve küresel güçler,başta halen 24 Temmuz 1923 LOZAN ANTLAŞMASINI tanımayan ABD ve onun dayatması AB Ülkeleri mesnetsiz ve gerekçesiz yakıştırmalarla,bu ülkenin insanlarını,Türk-Kürt, şu bu diye etnisitelere ayırarak,kimlikler ihdas ederek bölmenin çabası içerisindedirler.
 
 Maalesef bu yolda,yasal düzenlemelerle hedefe hızla yaklaşmak istemektedirler...
 
 Oysa ki tüm sosyolojik ve bilimsel gerçekler ışığında; Etnik kimlik tanımlaması; bilhassa bu günkü iletişim çağında, dil,soy,köken,biyolojik,genetik ve antropolojik ve ırki kökenlere bağlı olmayıp,KÜLTÜR TEMELİNE  ve bu temelin aidiyetine  mensup olma şuuru olarak tanımlanabilir.
 
 Tüm çağdaş , sosyolojik ve bilimsel görüşlerin ETNİK tanımlamaları; bu meyan üzerine odaklanmış ve kabul görmüş tanımlamalardır.
 
 Bu tanımlama esasında değerlendirirsek; ETNİK KİMLİĞİ,kökene dayandırma anlayışı tam manası ile bir IRKÇILIKTIR.
 Anası,babası Kürt,dili de Kürtçe olduğu halde bir kişi kendisini Türk olarak hissediyorsa ve Türküm diyorsa o kişi TÜRKTÜR.
 Kişinin,Türküm demiş olması da kökenini inkar manasına gelmez.
 Bu gün bizi bölmek isteyen küresel güçlerin hedefi,Türk Milleti’ni çok karışık bir mozaik topluluğu olarak görmek istemesidir.
 
 PKK terör örgütü içimizde ki yarı aydınlar,kiralık kalemler,dünkü Ali Kemal’lerin bu günkü temsilcileri ve Damat Ferit çizgisinde bulunanlar; ittifak halinde saldırarak maalesef milletimizin kafası iyice bulandırmayı başarmışlardır.
 
 Hedef Türk Milleti’nin bölünmez bütünlüğüdür. Zira kimliğinde tereddüt eden ve kimlik direnci kırılmış bir ülkenin bölünmesi,sömürülmesi ve yutulması çok kolay olacağı kesindir.
 
 Ortadoğu’nun ve Mezepotamya’nın coğrafi konumu yer altı ve yer üstü servetleri ve petrol kaynaklarının üzerinde oturdukları için; yirminci yüzyılda KÜRTLER kadar araştırma konusu yapılmış başka bir unsur yoktur.Kürtler hakkında ciltlerce eserler yazılmış konu didik didik aranmıştır.
 
 Tüm bu araştırmalarda,Türklerle,Kürtleri ayrıştıracak  gerek ırki ve gerek kültürel olarak da bir bağ tespit edilemediği görülecektir.
 Şimdi,Önder’in bilimsel araştırma kitabından bazı alıntılarla konuyu özetlemekte yarar görmekteyiz.
 
 * “...Bu gün Kürtlerin yoğun olduğu bölge Anadolu’dur.Ancak Türklerin kökeni binlerce km uzakta Orta Asya’dadır. Kürtler her ne kadar Orta Doğu’da yoğunlaşmış olarak yaşamakta iseler de tarihte, Asya,Azerbaycan,Horasan,Aras boyları,Yenisey, Macaristan,Balkanlar,hatta Çekoslovakya gibi bazı coğrafi bölgelerde mevcut olmuşlardır.
 
 Şu bir tarihi gerçektir ki; Türklerin var olmadığı hiçbir coğrafyada Kürtlerin bulunmamasıdır. Tarihin her çağında ve bulundukları her coğrafyada,yan yana ve bir arada oldukları sabittir.
 
 Bu günkü Kürt toplumu,dil,coğrafya, tarihsel belgeler ve sosyolojik araştırmalarla göstermektedir ki; TÜRK,ARAP ve FARS olan yerli unsurların kaynaşmasıyla oluşmuş bir kimliktir...
 
 Yapılan araştırmalarla görülecektir ki; Kürtlüğün hamuru, Türklükle yoğurulmuştur. Foklor araştırmaları,Kürtçenin dil yapısı ve lügatı,yaşama tarzlarının ortaya koyduğu gerçek budur.Tam 1300 yıldır Türk ile Kürt bir arada yaşamaktadır ve etle tırnak olmuştur.
 KÜRT  DİLİ
 
 *Önerin aynı adlı eserinde şu değerlendirmeler mevcuttur. “ Dil bir toplumun etnik kökenlerinin en önemli  göstergelerinden biridir.Bir toplum 100 yıl gibi kısa bir süreçte dilini tamamen  değiştirebilir...Kürtçe yapısal bakımdan ağırlıklı olarak,FARSÇA ve bir ölçüde OĞUZ TÜRKÇESİNDEN etkilenmiştir.Kelime hazinesi ise,Türkçe,Farsça ve az oranda Arapça’dan  oluşur.Çünkü Kürtler, 2000 yıl aşkın bir süre Persler,Sasaniler,Araplar ve Türklerle birlikte olmuşlardır.
 
 St.PETERSBURG Akademisinin yayınladığı 8528 kelimelik Kürtçe-Rusça-Almanca sözlükte şu tespit yapılmıştır.
 
 3000 Halis Türkçe Kelime- 2000 Türkçeleşmiş Kelime-1240 Zint-1030 Türkçeleşmiş Farsça-370 Eski Pehlevi-300 Mahalli Kürtçe-108 Gildani-60 Kafkas Türkçesi.
 
 (Dr.Mahmut Rişvanoğlu, Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm S.59)
 Ahmet Buran’ın Doğu Anadolu ağızlarının kelime hazinesi (BTTD) araştırmasında Kürtçe’de var olan 2500-3000 dolayında ki,Farsça,Arapça kelimenin % 80’nin OSMANLI TÜRKÇESİ olduğu tespit edilmiştir.
 
 Alman De Groot,1300 yıl önce kullanılan GÖKTÜRK TÜRKÇESİ’NE AİT 532 KELİMENİN BU GÜNKÜ KÜRTÇE’DE halen kullanıldığını tespit etmiştir.
 
 *Bazı batılı bilim adamlarınca; Kürtçe’nin, Türkçe’nin BİR LEHÇESİ  olduğunu savunan tezlerini şöyle açıklamaktadırlar.
 
 1)Kürtlerin ataları TURANİ BİR TÜRK KAVMİ olan SAKALARDIR.(İSKİTLER)
 2)Kürtçe’de cümle yapısı öğeler itibarıyla aynı Türkçe’de olduğu gibi, özne+ tümleç+ fiil şeklindedir.
 3)Kürtçe’de bugün dahi pek kullanılmayan pek çok öz Türkçe kelime mevcuttur.
 4)Kaşgarlı Mahmud’un Divanı Lügat-ıt Türk adlı eserinde Oğuz dilinin pek çok fonolojik özelliği Kürtçe’de mevcuttur.
 5)Alman De Groot’un araştırmasında Göktürk Kitabelerinde geçen 532 Türkçe kelime bugünkü  Türkçe’de olmamasına rağmen bugünkü Kürtçe’de yaşamaktadır...
 
 Bu gün ülkemizde hemen hemen her 5 aileden 2 si biribirlerine kız alıp vermişlerdir.Bir çok insanımızın ya anası ya da babası Türk veya Kürt’tür.Aynı hamurun mayası aynı teknede yoğurulmuştur.
 
 Hangi şer güçler isterse istesin,bu ki unsuru Türk ile Kürt’ü biribirinden ayırmak mümkün olamayacaktır.
 
 Şimdi şu değerlendirmeyi yapmadan da geçemeyeceğiz.İşin bir başka gerçek boyutu şudur.
 
 Türk Milleti, tarih boyunca Orta Asya’dan, Anadolu’ya gelinceye kadar ve  geldikten  sonra   YEDİ   DÜVELLE  savaşmıştır. Çin, Rus, İran, Ermeni, Rum, Macar, İngiliz, Fransız, İtalyan ve bir çok milletlerle savaşmış;Atilla Roma’ya kadar gitmiş,Fatih Sultan İstanbul’u almış fakat;Türklerin tarih boyunca Kürtler’le tek bir savaşı olmamıştır.
 
 Neden acaba?
 
 Türkler, Anadolu’ya girdiklerinde de, yerli unsurlarla savaşmış olmasına rağmen, tarih bu güne kadar Türklerle, Kürtlerin meydan savaşına şahitlik etmemiştir...
 
 Yukarıda ki değerlendirmeler nazara alınarak,bu gün etnik ırkçılıkla bölünmeye çalışılan ülkemiz insanı Türk ve Kürt’ün ne kadar kaynaştığı ve iç içe olduğu değerlendirmesini,Sayın Öner’in tespitlerinden bakalım.
 
 * TÜRK  KÜRT KAYNAŞMASI
 
 1)Kürt kelimesinin anlam taşıdığı tek dil Türkçe’dir.Bu günkü Kürtçe’de bile Kürt’ün anlamı yoktur.Kaşgarlı Mahmut’un ünlü Divan-ı Lügat-ıt Türk adlı eserinde Kürt,” Kutsal kayın ağacı” anlamındadır.Ayrıca Macar bilim adamlarınca da  belirlendiği üzere;Kürt “KAR ÇIĞI” sertleşmiş kar  anlamına gelmektedir...
 
 “Kürt,Kört, Kürtlük”      kelimeleri Kazak,Çuvaş,Uygur
Karakırgız,..Türkçelerinde,”Kar yığını”, “yeni yağmış kar2 anlamlarına gelmektedir.
 
 2)Tarihte bugünkü yazılış ve okunuşuyla Kürt kelimesinin ilk kullanıldığı belge GÖKTÜRK BELGESİNDEKİ ORHUN KİTABESİNE YAKIN YENİSEY YAZITLARINDAKİ  ELEGEŞ ANIT TAŞIDIR.
 Bu yazıtlarda Göktürk topluluğu içinde yer alan bir boyun ilhanı,Türkçe olarak şöyle demektedir.”MEN(ben) KÜRT EL- KANİ (İlhanı) ALP-URUNGU KEŞİĞİM BANTIM BELDE, ELİM TOKUZ KIRK YAŞIM”  demektedir. Yenisey kitabeleri Orhun kitabelerinden de  eskidir. (732.yıl)
 
 3)Kürdistan kelimesi dünya literatüründe ilk defa bir Oğuz Beyi,Selçuklu Sultanı SANCAR (1156) tarafından sokulmuştur.Sultan Sencer, Cezireden (Diyarbakırdan) OLUŞAN DAR BÖLGEYİ “Kürdistan” olarak tanımlamıştır.Bu tarihten önce ne Anadolu’da, ne İran ne Irak ne de bir başka hiçbir coğrafyada tarihin hiçbir döneminde,” Kürdistan” adı kullanılmamıştır.
 
 4)Macaristan’a ONGOR(HUNGAR) Türkleri içinde gelmiş Kürt Türklerinin 10 köyü belirlenmiştir...Prof L.RASONAY, “...Bu Macar Kürt boyunun,Türk yazıtlarında Yenisey’de (Elegeş) görülen Türk konfederasyonuna bağlı olduğunu ve bu boyun Macar birliğine Göktürk hakimiyeti çağında katılmış olacağını” söyler...
 
 5)Prag.Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.Dr.Yusuf Blakoviç, “ Çekoslovakya’da ki 10 köyün isminin Kert-Kürt  olduğunu ve bunların Macaristanda yerleşmiş TÜRK ASILLI boy olduğunu ve anlamının da “ Kar çığı” olduğunu söyler.
 
 6)Bizans Kayzeri Kdnstantin Porfirogenetos 950 de yazdığı “Devlet İdaresi” adlı kitabında,Karadeniz kuzeyinde ki Macar birliğinin yakından tanıyan rahiplerin yazarak gönderdiği raporlardan faydalanarak,7 Macar boyunun adlarını veriken bunların TÜRK olduğunu ve bunlardan en güçlüsünün adının KÜRT olduğunu yazar.(a.g.e.30)
 
 7) 17.yüzyılda Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinin 7 ve 8.ci ciltlerinde Macaristan7da tespit ettiği yer isimleri,bu gün Doğu ve Güneydoğuda ki yer isimleri ile aynıdır.
 
 Öner’in adı geçen kitabında bu isimler tek tek açıklanmaktadır.
 Sadece bu isimler bile Doğu ve Güneydoğuda ki etnik yapının Macaristan’da ki Türk-Kürt vöarlığıyla ilişkisini kanıtlamaya yetmektedir..
 
 8) Öz be öz Türk Kalaç, Iğmidötlü,Gür Türkleri, Akhunlar bazı dönemlerde Kürt olarak anılmışlardır.Bunlar bugünkü,Batı Türkistan,Azerbaycan,Horasan ve Afgan Türkleridir...
 
 Buna benzer,Türk-Kürt kaynaşmasının bütünlüğünü içeren yüzlerce bilimsel belgeden bir kısmını yazmakla iktifa ettik...
 
 İlmi ve bilimsel  gerçekler bu iken, birileri istedi diye,bu ülkenin insanlarını Türk-Kürt diye etnik kökenlere ayırmak ve buna çanak tutmak bu millete yapılacak en büyük kötülük olacaktır.
 
 PKK terör örgütü yöneticilerinin bir çoğunun Ermeni kökenli olması ve dış güçlerin taşeronu olarak,ülkemizi bölmek vazifesini üstlendiklerini artık,Kürt kardeşlerimiz de görmüş olmaları lazımdır. 03.02.2013
 
*Kaynak: Türkiye’nin etnik yapısı ve Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler.Ali Tayyar Önder 3.baskı 
 
 TÜRK OCAKLARI
 ÜMRANİYE ŞUBESİ BAŞKANI
 AV.Faruk ÜLKER