İdealist olma;bir amaca hizmet etme duygusunu taşıma,inançlı olma,inandığı ve taşıdığı değerler uğrunda her şeyi göze alma,kavram ve mefhumların eski Türkçemizde karşılığı MEFKURE,bu günkü dilimizde ise ÜLKÜ VE ÜLKÜCÜLÜK olarak telaffuz edildiği  bilinmektedir.
 
               Her davanın bir inancı ülküsü;ülkü değerlerini,maddeden manaya,düşünceden, teoriden, fiiliyata ve aksiyonerliğe taşıyan ülkücüler vardır.
 
                 İnsanlar,doğar büyür,ölür.Ne kadar uzun yaşamak istemiş olsa da doksan yüz seneyi geçmez.Bu insanların biyolojik hayatıdır ve her insan fanidir..
.
                 İnsan’ın yaşadığı bu şahsi hayatı’nın dışında bir de fani olmayan, mensubiyeti’ne bağlandığı ve gurur duyduğu ezeli “Milliyet Hayatı” vardır ki,dünya durdukça Milli Hayatı da devam edecektir.
 
                 Milli hayatın da,zaman zaman durgunluk,gerileme,kırılma devreleri olacaktır.Fakat idealler yaşadıkça,Ülküler de ayakta kalmaya devam edecektir.
 
                 İnsan’ın dışında gelişen,var olma değerleri ayakta kaldıkça  milliyet duygusu da ebediyen devam edecektir..
 
                  Her milletin,bir milli ülküsü vardır.Milli ülküsü olmayan millet ,sürüden ve yığından farksızdır.
 
                  Milletimizi var yapan ve yaşatan değerlerimiz,dünden bugüne;ezelden ebede devam etmiş olan ülkü ve inanç birliği içinde saklıdır.
 
                    Milli değerlerin kesintiye uğradığı zamanlarda, dağılma ve çökmenin olması da kaçınılmaz olmuştur.
 
                    Maalesef, İmparatorluk coğrafyamızda bile;asli kurucu unsur olan Türkler; adeta kendi milliyetlerini inkar etmeseler de “OSMANLI” adını kullanmışlardır.”Osmanlılık”, Türk olan Osman Oğullarının yönetimine verilmiş bir adtır.
 
                     Devletin içinde çok sayıda azınlıklar ve tebaa olmasına rağmen,600 yıl içerisinde, Osmanlı Devleti’nin bütün savaşlarını Türk’ler yapmışlardır.
 
                     Zaman içerisinde, devleti ayakta tutabilme ve azınlıkların kopmasını önleyebilmek adına,asli unsur olan Türk Milleti adını bile telaffuz etmekten çekinir hale gelmiştir..
 
                Meşrutiyet’in ilanıyla her millet; dili kültürü,milliyetiyle ortaya çıkmış; millet haline gelmiş,milli heyecanlarıyla üzerimize gelmekte iken,maalesef Türk Milleti mefkuresiz kalmış,ne yapmak  ve nasıl davranmak gerektiğini bilememenin  acziyetini  yaşamıştır.
 
               Tarihin ve Osmanlı’nın acı tecrübesinden ders alan, Türk Milliyetçileri,Cumhuriyet Türkiyesi’ni milliyetçilik mefkuresini hedef alarak ve bu eksene oturan milli  irade doğrultusunda, Devletimiz kurulmuştur..
 
                  Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran irade ve felsefe; milli Devlet ve Milliyetçilik ülküsüne dayanmış olsa da, 2.Dünya Savaşı’nın (1939-1945) getirmiş olduğu soğuk atmosfer; milliyetçilere karşı her türlü iftira ve kampanyanın hazırlandığı bir ortama zemin sağlamıştır.
 
                 Atatürk'ten sonra ki İsmet İnönü'lü yıllarda, devlet felsefesi yörüngesini ve eksenini değiştirmeye başlamış olduğu yıllar olarak görülür.Milli şef  İnönü, ülkeyi savaşa sokmamak adına savaştan önce HİTLER'E ,savaştan hemen sonra da STALİN'E şirin görünme politikaları uygulamaya başlamıştır. Milli Eğitim sisteminde de köklü düşünce değişikliği içine girmesi,o zamanın TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİ derin endişelere sokmuştur...
                   
               Savaşın sonuna doğru Nazi Almanyası’nın yenilmeye başlaması ve Sovyetlerin Kurtuluş savaşında ki yaptığı yardımlar ve ülkemizde ki kurduğu sanayi tesisleri gibi sebepler, iktidar yanlısı aydınların eksenini, milliyetçilik karşı söylemlerin odağına taşımıştır.(Kurtuluş savaşında yapılan yardımların çok büyük ekseriyeti, SSCB içerisinde ki Türkler tarafından yapılmıştır)
 
                        O günkü olayları kısaca hatırlatarak,3 Mayıs'ın tarihi önemini hatırlatmakta yarar görmekteyiz.
 
                       Zamanın Başbakanı Şükrü Saraçoğlu,aslında milliyetçi olarak bilinmektedir.Hatta mecliste ki bir konuşmasında;  "...Türk'üz,Türkçüyüz,Türkçülük bizim için bir kan meselesi olduğu kadar bir kültür meselesidir..." diyerek nice milliyetçilerin hayallerini süslemiştir.
 
                      Fakat CHP iktidarının, çift yönlü siyaseti ve gafleti yüzünden Milli Eğitim'de; hızla komünist fikirlerin yayıldığı,okul kitaplarına girdiği ve SOL düşüncenin etkisiyle; Türk milli kültürü yerine, ENTERNASYONEL kültürün esas alınması, vatansever ve milliyetçi camiada endişe meydana getirmiştir.
 
                    Hatta denilebilir ki,bu günkü sol düşüncenin izleri o günlerde atılan tohumların filizleri ve devamıdır...
 
                    İnönü iktidarı  ve onu  destekleyen  yarı  aydınlar güruhu, Türk Milliyetçileri’ne; karşı IRKÇI, TURANCI, FAŞİST,NAZİST damgasını vurarak var güçleriyle saldırmaya başlamışlardır.
 
                  NİHAL ATSIZ BEY'İN, ORKUN dergisinde,Başbakan'a yazdığı iki açık mektupla,komünist faliyetlerin ve milli kültüre cebhe alanların  deşifre edilmesi tarihin mihenk taşı olmuştur.
 
                           Milli Eğitim Bakanı  Sabahattin Ali ile Sadrettin Celal'in yıkıcı faaliyetleri ve ihanetlerini,Nihal ATSIZ belgelerle ispatlamıştır.Bunun üzerine Sabahattin Ali, Atsız aleyhine dava açmıştır.Mahkeme günü, 3 Mayıs 1944'de binlerce milliyetçi üniversite öğrencileri muhteşem bir mitingle aynı gün komünizmi lanetlemişlerdir.
 
                           İşte 3 MAYIS 1944,Türk Milliyetçilerinin ideallerini yaşatma uğruna, bedenlerinin tabutluklara sokulduğu,fikirlerinin dünya ideolojisi haline gelerek sınırlar dışına taştığı bir dönemin adı olmuştur.
 
                           Türk Milliyetçileri’nin, tabutluklarda işkencelere uğraması, milat sayılarak, Milliyetçiliğin aksiyoner hale gelmesinde kanaatimce  İKİNCİ ERGENOKON OLMUŞTUR.
 
                              Devletin içine, yapısına tüm okul kitaplarına kadar giren,Türk düşmanlığı,her fırsatta miliyetçiliği ve milliyetçileri kötüleyen küçük düşüren yayınların yapılması,milliyetçilerin kafatasçı,Turancı,faşist olarak suçlanmaları, karşısında edebiyat öğretmeni Nihal Atsız, tarihi uyarı mektuplarını yazmak zorunda kalmış olması bir döneme adını vurmuştur. Hedef aldığı kişi Milli Eğitim Bakanı Sebahattin Ali’dir.
 
                               Nihal Atsız-Sebahattin Ali davası’nın ikinci duruşması Ankara’da 3 Mayıs 1944 günü yapıldığında, bütün Ankara meydanları,taşradan gelen milliyetçilerin de desteği ile hınca hınç dolmuş, Ankara o güne kadar böyle bir gün görmemiştir.
 
                               Milliyetçiler, dövülmüş,yaralanmış,adliye salonu almamış,fakat geri adım atılmamıştır.Nefis ve vatan mücadelesi uğrunda gerekirse canın seve seve verilebileceğini tarih o gün yazmıştır.
                                Zamanın iktidarı ve Cumhurbaşkanı İnönü, milliyetçilerin uyanış ve şahlanışından fena halde ürkmüş olduklarını verdikleri demeçlerle ve icraatlarıyla göstermişlerdir.
 
                  İnönü’nün,19 Mayıs 1944’de yaptığı tarihi konuşma ile,devam eden davanın SAVCISI olduğu fikri ayan beyan ortaya çıkmıştır.
 
                                 Artık bu konuşmadan sonra, iktidar milliyetçi avına çıkarak icraatını ortaya koymuş, tutuklamalar bir bir başlamıştır.
 
                                  Her biri birkaç m2 lik tabutluklarda,başlarında 500 voltluk ampullerle işkencelere maruz kalmışlardır.Önde gelen fikir adamları,genç subaylar,milliyetçiler işkencelerden geçirilmiştir.
 
                                  Başta,NİHAL ATSIZ,davamızın lideri BAŞBUĞ TÜRKEŞ,NEJDET SANCAR,ZEKİ VELİDİ TOGAN,REHA OĞUZ TÜRKKAN,...ve bir çokları; IRKÇILIK VE TURANCILIK davasından yargılanarak beraat etmelerine rağmen,bir çok sakat kalanlar olmuştur.
 
                                   Dava, bir buçuk yıl devam etmiştir ve dava "TÜRKÇÜLÜK VE TURANCILIK" adı ile tarihe geçmiştir.
 
                                  3 Mayıs, Türk milliyetçiliğini unutturmak ve kazımak isteyen,İnönü eksenli devlet politikalarına meydan okunan günün adıdır.
                                Rahmetli BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ tarafından,3 Mayıs Türkçüler günü olarak ilan edilmiştir.
 
                                   Çok fazla sıkmadan bilgilendirmek amacıyla,Nihal Atsız ve Başbuğ TÜRKEŞ’İN savunmaları,Türk Milliyetçilerini mahkum etmek isteyenlere karşı tarihi birer tokat hükmünde olduklarını hatırlatmak istiyorum..
 
                                  Bu  dava, Türk Milliyetçileri’ni; “ ...Vatan haini olmak, hükümeti devirmek, gizli cemiyet kurmak,nizam düşmanlığı yapmak...” gibi garabet dolu,hukuk dışı suçlamalarla açılmış fakat,isnat edilen hiçbir suç ispatlanamamıştır.
 
                                    Davalar; toplum nezdinde Türkiye Cumhuriyeti’ni korku Cumhuriyeti’ne dönüştürmüştür...
 
                                     1944 yılında Türk Milliyetçileri’ne isnat edilen suçlamaların,69 yıl sonra günümüzde yine, mazlum ve mağdur edebiyatı ile aynısının vaki olduğunu görmekten de esef duymaktayız..
 
                                    Türk Milliyetçiliğinin hedef tahtasına oturtulduğu,horlandığı ve "ayaklar altına alınmak istendiği.." ve milliyetçiliğin itibarsız kılınmak istenildiği bu günlerde, 3 Mayıs 1944'ün mana ve önemini unutmamak her Türk milliyetçisinin görevidir.
                          
                                    Bu amaçla, TÜRK MİLLİYETÇİ VE ÜLKÜCÜLERİ’NİN, 3 MAYIS BAYRAMINI KUTLARIM.       
02.03.2013
                                                                      
TÜRK OCAKLARI
ÜMRANİYE ŞUBESİ BAŞKANI
AV.Faruk  ÜLKER