Kardak Kayalıkları krizi 1996 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında çıkan ciddi bir krizdir. Ege Denizi’nin iki tarafındaki bu devletleri karşı karşıya getirerek sıcak bir çatışmanın da eşiğine sürüklemiştir. Çatışma zeminini hazırlayan önemli bir unsurda iki ülke arasında deniz sınırlarını saptayan ve haritalandıran mevcut bir antlaşmanın bulunmaması ayrıca konu üzerindeki anlaşmazlıkları gidermek amaçlı yapılması gereken karşılıklı görüşmeler ve teknik iş birliği konusunda eksikliklerin bulunmasıdır. Olayın kuvvet kullanımı seviyesine gelmesinin altında yatan neden tarafların egemenlik, temel değerler, ekonomik çıkarlar gibi konularda algıladığı tehdittir. Ani krizler elbette ki zorlayıcı diplomasiyi aktif hale getirmektedir. Bu gibi durumlarda kısıtlı zaman içinde doğru kararlar verme mecburiyeti oluşmaktadır. Türkiye’nin Kardak Krizi’nde izlediği savunmacı politikalar onun yanlış kararlar aldığı izlenimini oluştursa da doğru ve yanlış bakış açılarına göre değişiklik göstermektedir.

1996 yılı öncesine baktığımızda 25 Aralık 1995 günü dikkatleri çekmektedir. Bu tarihte Figen Akat adlı bir Türk ticaret gemisinin açıklardaki Kardak Kayalıkları üzerinde karaya oturması krizi başlatan zincirlerin temel halkasını oluşturmuştur. Kaza ardından olay yerine gelen Yunan Sahil Güvenlik botlarının kazanın Yunan karasuları içinde olduğunu iddia ederek yardımı Yunanistan’ın yapacağını bildirmesi üzerine geminin kaptanı Türk karasuları içinde olduklarını belirterek Türk Sahil Güvenlik Komutanlığından yardım istediklerini bildirmiştir. Dışişleri bakanlığı ve Yunan Büyükelçiliğinin aralarında konuyu görüşmeleri üzerine gemi Güllük Limanına çekilmiş ve kriz iki ülke arasında resmi bir nitelik kazanmıştır. Olaylar diplomatik görüşmelere bırakılmışken 20 Ocak 1996’da Yunan basınında geniş bir yer alan Kardak Kayalıkları kamuoyu ve siyasiler açısından ulusal bir sorun olarak algılanmıştır. Yunanistan’a bağlı olan Kalimnos Adası üzerinden hareket ile bir grup kişinin 26 Ocak 1996 günü Kayalıklar üzerine Yunan bayrağı dikme eylemi 27 Ocak 1996 tarihinde Hürriyet gazetesinin iki muhabirinin bu bayrağı alarak yerine Türk bayrağı dikmesi ile sonuçlanmıştır. Bu durumun Türkiye ve Yunanistan arasındaki gerginliği tırmandırdığı görülmüştür. Gerginliğin bu düzeye gelmesinde aktör düzeyindeki kriz algısının oluşmasından bahsedebiliriz.

Gerginliğin hat safhada olduğu bu durumda bile Türk Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki yetki sahipleri olayı bayrak savaşına dönüştürmekten çekinerek ılımlı ve diplomatik süreçte çözüm odaklı hareket etmişseler de Yunan askeri timi kayalıklara Yunan bayrağı dikip, alana Yunan Deniz Kuvvetlerini de göndererek gerginliğin seviyesini iyice arttırmıştır. Türkiye her şeye rağmen ılımlı tutumundan ödün vermemiş ve Ankara’daki Yunan Büyükelçisine nota vererek kayalıklara Türk-İtalyan Protokolünde bir statü kazandırılmadığını, bu bağlamdaki adımların ancak müzakere ortamında belirlenebileceğini ve bayrağın indirilerek askeri güçlerin geri çekilmesi gerektiğini belirtmiştir. Fakat Yunan tarafı olaya çözüm odaklı yaklaşmayarak bu konunun Türkiye ile müzakere edilmeyeceğini aynı zamanda kararlı olduklarını belirtmiştir. Türkiye bir süre bekleyerek isteklerini yinelemişse de Yunanistan yapıcı bir adım atmamıştır. Türkiye bu durum üzerine 30-31 Ocak 1996 tarihinde gece yarısı Deniz Kuvvetlerine bağlı olan Su Altı Taarruz timlerini Yunan askerlerinin bulunmadığı Batı Kardak Kayalıkları bölgesine gizlice çıkarmış ve yerleştirmiştir. Bu ortam elbette ki krizin boyutunu değiştirmiştir.

Krizin sonlanmasına etki eden bu durum Yunanistan’ın geriye adım atmasını sağlamış ve ABD desteği ile anlaşma sağlanmıştır. Anlaşma ardından iki tarafta askeri güçlerini geri çekerek kayalıklar üzerinde askeri herhangi bir faaliyet yapmamayı onaylamışlardır. 31 Ocak günü önce Yunanistan olmak üzere iki ülkede askeri kuvvetleri ile birlikte tüm egemenlik belirten sembolleri toplayarak Batı ve Doğu kayalıkları terk etmişlerdir. Türkiye’nin kuvvet bulunmayan kayalığa yaptığı bu çıkarma gerilimi azaltmaya uygun ve karşı tarafın geri adım atabilmesini sağlayacak iyi bir zemin oluşturmuştur. İki tarafı gerginliğin en üst düzeyine getiren kayalıklar üçüncü taraflarında devreye girmesi ile mevcut bir sıcak çatışmaya dönüşmeden diplomasi aracılığı ile çözüme kavuşturulmuştur.

Oluşan kriz Figen Akat gemisinin karaya oturmasıyla başlayan ve her iki ülkenin de askeri mühimmatlarını alarak kayalıklardan çekilmesiyle son bulan 38 günü kapsayan bir durumdur. Türkiye’nin kriz yönetimini Yunanistan’ın kayalıklara asker çıkarması üzerine etkin bir hale getirdiği gözler önündedir. Bunun sebebi ise askeri gücün devreye girerek krizi diplomatik durumundan uzaklaştırması ve Türkiye’yi başka çözüm yolları aramaya itmesidir. Yunanistan egemenlik iddiasını kuvvet kullanarak kanıtlamayı seçmiş, çözüm odağına askeri gücü yerleştirmiştir.

30-31 Ocak gecesi tarihinde krizdeki askeri ve diplomatik boyut en üst seviyeye çıkmış bulunmaktadır. Türk timlerinin kayalıklara çıkması ile durum saatler içinde sıcak çatışmadan diplomasi pozisyonuna dönüştürülmüştür. Mevcut kriz üzerinde uygulanan kriz yönetimi stratejilerinin önemi büyük bir rol oynamaktadır.

Türkiye stratejisini savunmacı strateji içinde yer alan zorlayıcı diplomasi olarak belirlemiş ve hayata geçirmiştir. Türkiye duruma diplomatik bir açıdan yaklaşırken Yunanistan’ın olayı askeri boyut kazandırması Türkiye’nin karar mekanizmalarını değiştirmiştir. Askeri alanda ilk adıma atanın Yunanistan olması Türkiye’yi savunmacı pozisyona taşımış ve zorlayıcı diplomasiyi kullanmasına sebep olmuştur. Zorlayıcı diplomasi içinde sınırlı güç kullanma ya da ortadaki tecavüzkar durumun kalkması odaklanılarak yapılan güç kullanım tehdidini içerir. Türkiye kararlılığını gösterme amaçlı diğer kayalığa asker çıkarmış ve bu bağlamda sınırlı kuvvet kullanımını da etkin bir biçimde kullanmayı başarmıştır. Türkiye kriz boyunca konu odaklı hareket etmiş başka unsurları olayın içine dahil etmemiş ve sadece krize neden olan duruma odaklanmıştır. Türkiye kullandığı strateji ile hedeflediği sonuca ulaşmış kayalıklardan Yunan askeri güçlerini çektirmeyi başarmıştır.

Türkiye’nin Kardak Krizi sırasındaki tutumunda kara alma mekanizmaları arasında bir tutarsızlık yaşanmış bir taraftan Kayalıkların Türkiye’ye ait olduğuna dair kesin hüküm savunulurken diğer taraftan aidiyetin müzakerelerle sonuca bağlanabileceği açıklaması yapılmış ve karşı kayalıklara Türk SAT komandolarının çıkarılması ile sıcak çatışma olasılığı Yunanistan’ın inisiyatifine bırakılmıştır.

Türkiye bölgedeki gerilimi arttırıcı her türlü hareketten kaçınmıştır. Notalar vererek buna Yunanistan’ın olumlu cevabını beklemiş ancak Yunanistan’ın olayı askeri bir müdahaleye döndürmesi üzerine karşı kayalığa asker çıkarmış fakat yine de bir saldırıya geçmemiştir. Bu tür davranışlarla çatışmayı ötelemiştir.

Türkiye, Yunanistan’ın kayalıklara kimsenin yaklaşmasına izin vermeyeceğini ve gereken her şeyi yapacağını söylemesine rağmen karşı kayalıklara Türk komandolarını çıkarmıştır ve durumu eşitleyerek diplomatik ilişkilerin devamını sağlamıştır. Türkiye’nin bu hareketiyle üçüncü aktörler ile oluşan uluslararası baskı ve ikna gücü Yunanistan üzerinde yoğunlaşmıştır.

Kardak Krizi süresince Türkiye’nin sınırlı diplomatik hedefi Yunan askerlerinin egemenlik sembollerini de beraberinde götürerek kayalıklardan ayrılmalarını sağlamak olmuştur. Bu bağlamda kararlı adımlar atılmış basın karşısında çok sık açıklama yapılmamış yanlış anlaşılabilecek herhangi bir durum yaratılmamıştır.

Sonuç

Mevcut çatışmada iki tarafta karar alma bağlamında katılım göstermiştir. Süreç kısmını izleyen sonuç aşamasında da çatışmanın iki tarafının da değerlerini ayrıca çıkarlarını gözeten bir sonuca varılmıştır. Çatışmanın en başına dönecek olursak geçmişten bu güne Yunanistan’ın Türkiye’ye düşman perspektifinden baktığı açıkça görülmektedir. Bu bakış açısından yola çıkarak Kardak Krizinde çatışmaya dair yapılan hamlede rekabetçi yani negatif toplamlı içeriğin yer aldığını öne sürebiliriz. Çünkü Yunanistan’ın odaklandığı nokta kazanç sağlamak olmuştur. Nitekim atılan adımlarda Yunanistan’ın düşmanca tavır takındığı açıkça görülmektedir. Peki Yunanistan’ı stratejisini değiştirmeye yönelten ne olmuştur? Elbette ki Yunanistan gibi ne istediğini bilen bir rakip kısa süre içinde istediğine ulaşmanın yanı sıra bu stratejinin ona kaybettireceği çok şey olduğunu anlamıştır ve çıkarlarını gözeterek daha büyük kayıplar vermemek amacı ile üçüncü taraf müdahaleleri doğrultusunda hukuki çözüm yollarının önünü açarak aynı zamanda şiddeti en aza indirgeyerek işbirlikçi yöntemin önünü açmıştır.

Kardak Krizinde de çatışmanın sonuçlarından olan ani ve kesin kararlar verme gibi sonucu olumsuz yönde etkileyebilecek ve çatışmanın seviyesinin artmasına neden olacak durumlarla karşı karşıya kalınmıştır. Verilen kararlarla istem dışı oluşturulan karmaşa ortamı çatışmadaki şiddet seviyesini arttırmış bir sonraki atılacak adımın önüne sis perdesi çekilmesine sebep olmuştur. Bu durum beraberinde arka arkaya verilen yanlış kararlar denklemini yaratmış sonuç olarak da ortaya çıkmaza girmiş bir kriz bırakmıştır. Önümüzde oluşan tablonun geneline bakacak olursak Yunanistan’ın gözünde Türkiye için çizilmiş bir düşman imajı olduğunu görebiliriz.

Uluslararası düzeyde olan Kardak Krizine göreceli yoksunluk teorisi penceresinden bakabiliriz. Çünkü Yunanistan’ın sahip olmayı hak ettiğini düşündüğü kayalıklara sahip olamayışı ve buna sahip olma gücünü elinde bulunduramayışı onu şiddete yöneltmiştir. Oluşan şiddet ortamı ise beraberinde engelleme saldırı teorisini getirmiştir. Bunun sebebi ise Yunanistan’ın amaçladığı hedefi Türkiye’nin engellediği düşüncesine kapılmasıdır. Yunanistan ortadaki engeli kaldırmak için çatışmanın tırmanmasına sebep olacak saldırgan hareketler sergilemiştir. Türkiye kendi kesin çizgilerinden ödün vermeyerek mevcut krizi birincil diplomasi kanalları ile oldukça iyi ve kaybını en alt seviyede tutacak biçimde yönetmiştir. Yunanistan’a karşı izlediği müdahale yönteminde çatışmanın önlenmesini ön planda tutarak çatışma yönetimini doğru bir biçimde kullanmıştır. Yaptığı hamlelerle Yunanistan’a geri adım atmasını kolaylaştıracak zeminler hazırlamış, tırmanmış olan krizin işbirlikçi stile döndürülmesini sağlamıştır.

Türkiye Kardak Krizi konusunda uygulayacağı diplomasiyi belirleme aşamasından bu diplomasinin uygulanması ve krizin yönetimine kadar gelinen tüm aşamalarda başarılı olmuştur. Kısa vadede bakılınca Yunanistan’ı Kayalıkların aidiyeti konusunda anlaşma sağlamak için müzakereye oturma gerekliliğine ikna etmiştir. Uzun vadede ise kazandırdıkları ve kaybettirecekleri zamanla görülecektir.

 

EBRU ECE PALA