Medya klasiğine dalmayacağım...

YSK'ya teslim edilen milletvekili aday listelerinin isim isim tahlilini yapmayacağım.

Çünkü her birinin nerelerden hangi süzgeçlerden geçerek aday olabildiği çok belli. Ortada gizli saklı yok...

Şu şurada şu partiden aday olmuş, bu burada bu partiden olmuş; çok önemi kalmadı.

Zaten bunları yazıp çizsek de çoğu zaman gazete köşelerinde anı yazısı olarak kalıyor.

Merak ediyorum...

Siz ne yaptınız? İnternete dalıp, listeleri kurcaladıktan sonra tek tek aday analizi yaptınız mı?..

Sanmıyorum...

Bu, zaten milletçe pek de alışık olduğumuz bir şey değil. Liderlerin iki dudağı arasından çıkanı buyrukkabul ettiğimiz için şöyle bir bakar geçeriz. Mahalde tanıdığımız birkaç isim üzerine kahvelerde dedikodulara katılırız. Geneldeki magazin, sansasyonel isimlere bir kaç laf çakarız. Sonra da futbol takımı tutar gibi gider sandığa oy atarız.

Elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin. Hanginiz yıllardır tapınır gibi oy attığı partinin seçim beyannamesini baştan sona okuyor?

Ancaak!..

Bendeniz bu sefer, bu kötü alışkanlığımızın, demokratik tepki eksikliğimizin "hayır"lara vesile olacağına inanıyorum. Ben de hiç bir heyecan yaratmayan aday listelerinin, uzun süredir devam eden, siyasetin ülke meselelerine çözüm üretememe, tek adamın arzu, istek, şehvet ve hırslarına hizmet teamüllerini kökünden kazıyacağını ümit ediyorum.

Bütün bunları yazdıktan sonra kafanızı mı karıştırdım? Çelişkiye mi düştüğümü sandınız?

Dilimin döndüğünce, uzatmadan izah etmeye çalışayım;

1 Kasım tekrar seçimi, milletin ve devletin bekasının oylanacağı hayati dönüm noktası olacak. 

Türk milletinin toptan yok edilmesi projesi sinsice yürütülürken dünyada eşi  benzeri görülmeyen binlerce yıllık Türk Devlet anlayışının/yapısının bütün  taşları ustaca dinamitlendi. Türk tarihinde eşi benzeri çok az rastlanan bir ihanet kuşatmasının içinde sıkışıp kaldık. Bir millet bozguna uğratılmaya çalışılırken onun var ettiği devlet de çökertilmek üzere.

İşte bu sefer de, bir tarafta tuzaklanan diğer taraflarda ise hatalı yapılandırılan listelere bakmadan 1 Kasım'da sandığa gitmeliyiz.

Çünkü;

2 Kasım'da Türkiye'yi tekrar barışa ve huzura kavuşturacak geniş tabanlı bir koalisyona ihtiyacımız var.

Tek başına bir partiye iktidara getirmek Türkiye'nin intiharı olur.

1 Kasım'da AKP'ye tek başına iktidar vermek, diktatörlük rejiminin onaylanması olur.

Muhalefet partilerinden birine de iktidarı teslim etmek ise kin ve rövanş iktidarını iş başına getirmek olur.

Bu kafanızı sarmadıysa şöyle anlatayım; diyelim ki muhalefetteki 'x' partisini oylarımızla tek başına iktidar yaptık. O parti, daha ilk günden en azından kamu kaynaklarının dağıtılması, makamların paylaştırılması konusunda yılların  tabanında biriktirdiği kin ve açlık yüzünden dayanılmaz bir teşkilat/taban baskısı ile karşı karşıya kalacaktır. Böylesine bir durumda o partinin başında bulunan isim (tövbe haşa) peygamber niteliklerine de sahip olsa çok fazla direnemez. Acil ihtiyacımız olan toplumsal ve barışa da sittin sene kavuşamayız.

Madalyonun diğer bir yüzüne, bir de devlet anlayışımız açısından bakalım. Türkiye'nin dünyadaki konumu bakımından normalleşmesi için AKP iktidarı yüzünden terk ettiği dengeli dış politika anlayışına acilen dönmesi gerek. Eğer içeride barış içinde yaşamak ve birlikteliğimizi devam ettirmek istiyorsak bunun olmazsa olmaz olduğu gün gibi ortada.

Peki bunları nasıl sağlayabiliriz?..

İçeride, rövanşist teşkilat baskılarını dengeleyebilmek, dışarıda Mısır, Irak, İran, Suriye, Rusya, Çin, ABD, Türk Cumhuriyetleri, İngiltere, Almanya gibi ülkelerle sağlıklı ve dengeli, millî menfaatlerimize uygun ilişkiler gerçekleştirebilmemiz, AKP iktidarının maceraperest hayalleri yüzünden kaybettiğimiz kazanımları tekrar elde edebilmemiz için geniş tabanlı bir koalisyona acilen ihtiyacımız var. Unutmayın ki, toplumda geniş tabanlı koalisyonu inşa edecek bir hükümet, en azından saydığım bu alanlardaki temsilcileri, ilişkilerimizi normalleştirecek bizi düzlüğe çıkaracaktır. Bu  formülü uzun zamandır içimize sokulan din, mezhep ve etnik fitneler için de değerlendiriniz. Geniş tabanlı bir hükümet içinde uyumlu çalışan söz konusu kitlelerin temsilcilerini görmek bu vatana huzur ve barıştan başka ne getirir!..

Unutmayın!..

Bu kutsal vatanda koalisyonları öcü göstererek dikta rejimleri ve saltanatları için yakıp-yıkanların tuzaklarına düştüğümüz sürece huzuru bulamadığımız gibi parçalanıp yok olmamız da mutlak olacaktır.

Başka daha fazla sayıp dökmeye gerek yok...

Tek başına iktidarın her türlüsüne "hayır" diyorum.

Bu yüzden ben de bu sefer milletvekili listelerine bakmadan, üstünde çok kafa yormadan sandığa gideceğim.

Siyasi partilerdeki diktatörlüklerle demokrasi mücadelesi ise 2 Kasım'dan sonraki işimiz. Millet-devlet bekası için önce AKP'yi sandığa gömelim ve geniş tabanlı koalisyon hükümetinin önünü açalım diyorum.

Amaa!.. Tekrar başa sarmamak için saray ve saraycıklara ve onların kifayetsiz muhteris yağdanlıklarına karşı vereceğimiz mücadeleyi de millet ve devletin bekası için demokrasi defterinizin "mutlak yapılacak işler" bölümünün 2'nci sırasına yazmanızı diliyorum.

13 yıllık tecrübe herhalde yeterli oldu!..