Hızla artan nüfus, çarpık kentleşme, yetersiz altyapı gibi birtakım majör sorunların yol açtığı temiz içme suyuna erişim imkânı yalnızca üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizi etkilemekle kalmayıp, vücudunun yarıdan fazlası su moleküllerinden ibaret olan insanoğlu için de hayati bir önem ihtiva etmektedir. Peki ya artan nüfus hızı doğal seyrine çekilse, çarpık kentleşme tarihin tozlu sayfalarına gömülse ve gözyaşı damlası kadar yağmur yağdığında sanki bir baraj patlamış imajı uyandıran cadde ve sokakların yetersiz altyapı problemlerinden eser kalmasa Âdemoğlu su ile ilişkisinde bir üst düzeye çıkmış olur mu? Taştan, kayadan, topraktan her yerden suların gökyüzüne fışkırdığı bir âlemde hayatta kalma savaşında galip gelmiş sayılır mı? Aslında burada temel soru; temiz içme suyuna nasıl, hangi yöntemlerle ulaşılacağı mı, yoksa erişilen temiz içme sularından nasıl daha fazla yarar ve verim sağlanacağı mı? “Sen de canım, elbette her ikisi de” dediğinizi duyar gibiyim. Fakat peşinen belirteyim ki ben ikinci sorunsal üzerinden fikir beyan etme niyetindeyim. 

Yetişkin bir insanda %40’ı hücre içinde, %20’si ise hücre dışında olmak üzere vücut ağırlığının nerdeyse %60’ı sudan meydana gelmektedir. Bir diğer ifadeyle 80 kiloluk bir yetişkinde yaklaşık 48 litre su mevcuttur. Sağlıklı bir bedende, vücut sıvılarının hacim ve bileşenleri pek çok metabolik aktiviteye rağmen doğal olarak dengede tutulur. Sıvı-elektrolit dengesi adı verilen bu doğal mekanizmanın çalışma prensiplerini sekteye uğratan durumlar da yok değildir. Örneğin şişmanlık ki biz buna kilolu olma hali diyelim. Uzmanlara göre; vücutta yağ miktarı arttıkça, su miktarı azalmaktadır. Özellikle erkeklere kıyasla kadınlarda, gençlere nazaran ileri yaşlı bireylerde ve obez-morbid obez düzeyindeki bireylerin vücutlarındaki su oranı yaklaşık %40 civarında olup, haliyle normal değerlerin oldukça altındadır. “Madem öyle, vücutlarındaki su oranı %60’ın üzerinde seyreden insanların, diğerlerine kıyasla daha sağlıklı oldukları söylenebilir mi?” diye aklınızdan bir soru geçtiğini anımsar gibiyim. Uzmanlara göre bunun cevabı basit: “HAYIR”. Fetüsün neredeyse tamamına yakınının sudan meydana gelmesi dolayısıyla bu oranın yenidoğanlarda ve ödemli hastalarda yaklaşık %80 olduğu bilimsel literatürde geçerliliğini halen korumaktadır (1). Bu bağlamda vücut kitle indeksinin olması gereken sınırlara çekip stabil hale getirilmesinin yanı sıra bu sıvı-elektrolit dengesinin kontrol altında tutulmasına katkı sağlayacak günlük yaşam alışkanlıklarının da gözden geçirilmesi oldukça önem arz etmektedir. Vücudumuzdaki su oranını kontrol etmek amacıyla, işe öncelikle günlük bazda su tüketimimizi arttıracak basit ve etkili uygulama önerilerinin neler olduğu ile başlayalım (2):
 
Belki de bunlar arasında en önemli olanı son maddedir. Unutmayın ki suyun yerini, sudan başka hiçbir sıvı alamaz. İkamesi olmayan ender, belki de alanında tek besin kaynağının su olduğunu hafızamızın bir kenarına yazmakta fayda var...

Canlılar İçin Suyun Önemi Nedir?
Canlı tüm varlıkların en önemli fiziksel bileşeni olan su, dünya yüzey alanının yaklaşık dörtte üçünü kaplamakta, atmosferin, toprağın ve canlıların büyük bölümünü oluşturan sürekli hareket halindeki bir taşıyıcı, dönüştürücü ve oluşturucu durumundadır (3). 
Dünyanın oluşumuyla birlikte ortaya çıkan ve insanlık tarihinden daha eskiye dayanan, aynı zamanda normal sıcaklık ve basınç altında sıvı halde bulunan su; her molekülü bir oksijen ile iki hidrojen atomundan oluşan renksiz, kokusuz ve tatsız bir maddedir. Diğer bir ifadeyle su, yeryüzünün üçte ikisini teşkil eden, bileşiminde çözelti ya da asıltı halinde çeşitli maddeler bulunan sıvı bir maddedir. Yerine başka bir şeyin konulamayacağı doğal bir kaynak olan su, insan hayatı için oksijenden sonra en önemli ögedir (4).
Canlı organizmayı oluşturan hücrelerin yaşam faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için suya gereksinimleri vardır. Su, yaşam için en zorunlu maddelerden birisidir. Susuzluğa dayanmak oldukça zordur. İnsan, gıda almadan yalnız su içerek yaklaşık 5 hafta hayatını sürdürebildiği, halde susuzluğa ancak 7-12 gün dayanabilmektedir (5). 
Susuzluk insanı ölüme götürmektedir. Susuzluk kaynaklı ölüm vuku bulmadan önce ise pek çok sorun çıkarmaktadır. Örneğin; kandaki su miktarı % 3’ün altına düştüğünde metabolizma artıkları böbreklerden geçememeye başlamaktadır. Farklı organizmalar su kaybı oranlarına farklı tepkiler gösterir. İnsanlarda 2 litre su kaybı, halsizlik başlangıcıdır. 3 litre su kaybedildiğinde ise bariz bir düşkünlük baş gösterir. 4 litre su kaybettiğinde ise insan tehlike sınırını geçmiş demektir (6).
Suyun, hayatın devamını sağlamakla ilgili olarak önemli bir rolü olduğu gibi, hayatın güzelleşmesi içine önemli bir rolü vardır. Vücudumuzun nem oranı azaldığında mizah duygumuzda körelmektedir. Latincede “nem” ve “mizah” kelimelerinin aynı kökten gelmeleri bir tesadüf değildir. İnsan suyun bir parçasıdır. Her şeyde olduğu gibi insanda özüne, yani suya ulaştığında, suyla bütünleştiğinde mutlu olmaktadır. Küvette, suyun içerisinde, denizle insanın rahatlamasının altında yatan sebep budur; çünkü bu hayatta her şey aslına döner (7).
Spor Yaparken Niçin Suya İhtiyaç Duyarız?
Vücutta sıvı kaybının en etkili yollarından biri terlemek, terlemenin et etkin yolu ise fiziksel aktivite, yani spor yapmaktır. Vücudumuz egzersiz sırasında ısıyı yayar ve vücut sıcaklığını normal aralıkta tutmaya çalışır. Bu bir insanın su miktarında ve elektrolitlerinde değişime yol açar ve atletik performansı ve genel sağlığı etkiler (8). Antrenmana daima iyi bir sıvı dengesiyle başlamak önemlidir. Akşam ofis çıkışında spor salonuna gidiyorsanız, gitmeden su tüketmeye başlamanız ve egzersiz yaparken de su içmeye devam ediyor olmanız gerekmektedir. Spor yaparken, saatte yaklaşık 1 litre su kaybettiğinizi bilmeniz gerekiyor. Spor sırasında ve sonrasında bu kaybı mutlaka sıvı alarak telafi etmeniz gerekir (9). 
Vücudun büyük bir kısmının sudan oluştuğunu ele alırsak, bu oranın düşmesiyle kandaki oksijen miktarı da düşecek ve bu durum sizin antrenman performansınızı negatif yönde etkileyecektir. Bazen spor yaparken susamaz ya da terlemezsiniz. Fakat bu su içmeye ihtiyaç duymadığınız anlamına gelmez. Bu yüzden ortalama bir antrenman sırasında her 10-15 dakikada bir 100-150 ml (yarım su bardağı) su içmenizde fayda var. (10). 
Mütevazı bir bardak H2O antrenman öncesi içilecek şeyler arasında en popüler olmayabilir. Burada tacı maalesef kafein alıyor; fakat şu kesin ki en önemlisi SU!!! Sports Medicine dergisinde yayınlanan bir çalışmada dehidrasyonun; gücü % 2, zindeliği % 3 ve yüksek yoğunluk isteyen dayanıklılığı % 10 düzeyinde sürekli olarak azalttığı raporlanmıştır (11). Dolayısıyla bu noktada suyun ikamesi olmadığını ve canlılar için mucizevi bir hayat kaynağı olduğunun tekrar altını çizmekte fayda var.
Sokaktaki her 10 kişiden 9’unun; spor yaparken su içerek vücutta su kaybının önlenmesi gerektiği konusundaki bilgi ve farkındalık düzeylerinin kanımca yerinde olduğunu belirttikten sonra, ABD’de yapılan bir araştırmanın ilginç sonuçlarını sizlerle paylaşmayı daha da önemsiyorum. Bu noktada ABD'li araştırmacılar, spor sırasında aşırı su içilmesinin ölüme dahi yol açabileceği konusunda sporseverleri uyarıyor. ABD'de düzenlenen Spor Sağlığı Paneli'ne katılan bir grup hekim, spor sağlığı uzmanı, kondisyoner ve akademisyen yayınladıkları bildiride "spor yaparken aşırı su tüketimi yalnızca eski bir inanış değil, aynı zamanda oldukça da tehlikeli bir durum” olduğunu gözler önüne seriyor. En az 14 sporcunun egzersiz sırasında aşırı su içtikleri için hayatını kaybettiği ifade edilen açıklamada, aşırı su tüketiminin vücutta yarattığı sorunlar şu şekilde ifade edilmiştir: “Gereğinden fazla su içilince kanda sodyum azalıyor. Böbreklerde çok fazla sıvının birikmesinin ardından vücuttaki hücreler aşırı sıvıyı depolamaya gayret etmeye başlıyor. Bu da vücudun farklı yerlerinde ödemlere neden oluyor. Beyinde oluşabilecek ödemler ise komaya, hatta ölüme dahi yol açabiliyor” (12). Atalarımızın da dediği gibi azı karar, çoğu zarar. O zaman son sözümüzü yine su ile şu şekilde tamamlayalım: Spor yapalım, spor yaparken su tüketmeye önem verip ihtiyacımız olan kadar su takviyesi yapalım. Aşırıya kaçmadan su içmenin sağlığımız açısından daha iyi ve su götürmeyen bir gerçek olduğunu unutmayalım; çünkü insan her şeyin ölçüsüdür.

Suyun Titreşimi ve Sudaki Titreşim Frekansları Nedir?
Modern bilim her insanın doğduğu yerdeki suyun yapısı ile aynı olduğunu söyler. Bu yüzden doğduğumuz topraklarla olan içsel bağlarımız yaşamımız boyunca korunur. Anayurt veya memleket kavramı sadece şiirsel bir anlam içermekle kalmaz, ayrıca özel bir fiziksel mana da taşır. Tıpkı suyun ikamesi olmadığı gibi, dünyanın bir yerindeki su da diğerleriyle aynı değildir ve farklı özellikler ihtiva eder. Çünkü su, çıktığı topraktaki mineral ve madenleri taşırken topraktaki titreşimi ve o toprağa ait biyolojik özellikler ile ilgili bilgileri de hafızasına alır. Büyük şişeler içinde satışa sunulan ve dünyanın en iyi suyu olarak etiketlenen saflaştırılmış belediye suyu ne yazık ki boş ve ölü bir su olmaktan öteye gidemez. Şu bir gerçek ki insanlar doğal su ve yapay su olarak saflaştırılmış su arasındaki farkı hissedemezken, hayvanlar her daim doğal kaynak suyunu tercih ederler (13). 
Peki, suyun gerçekten hafızası var mıdır ve şayet öyle ise bu ne anlama gelir? Bununla ilgili olarak yapılmış bir deneyden kısaca söz etmek isterim. Deney kapsamında bir kar tanesi doğal şartlarda eritilmiş ve bundan tekrar su elde edilmiştir. Sonrasında yine dondurma işlemi gerçekleştirilmiş ve sonuçta yine aynı kar tanesi elde edilmiştir. Bu nasıl olanaklı oluyor diye sorduğunuzu duyuyor gibiyim; çünkü suyun bir hafızası var ve su kim olduğunu hatırlayabiliyor. Su bir bilgi taşıyıcısıdır. Maddeleşmeye sebep olan enerjinin formunu değiştirmediğimiz zaman, madde de değişmeyecektir. Çünkü o kim olduğunu biliyor. Bu olay, sizin organizmanız için de geçerlidir. 
Bilim adamları, suyun doğal bir dengeleyici olduğunu ve bizim su vasıtasıyla, bizde eksik olan dalga boylarını alabileceğimizi kanıtlamışlardır. Bu şekilde, kaybettiğimiz her şeyi dengeleyebiliriz. İtalya'da, Enza Enstitüsü'nden, Dr. Cicollo, son yirmi yıl içinde, tüm dünyadaki şifalı suları incelemiştir. Şifalı suların, öteki normal sulardan kimyasal yapıları aynı olsa da, biyofiziksel açıdan ve bünyesinde var olan enerjinin titreşim frekansları bakımından farklı olduklarını tespit etmiştir (14).
Bedenin % 60’ının sudan meydana geldiğinden bahsetmiştik; fakat su beyinle birleştiğinde asıl gerçek anlamını kazanıyor. O zaman su, H20 olmaktan çıkıyor ve ona hangi dalga boyunu yüklerseniz o frekansa bürünmüş oluyor. Moleküler yapısı dönüşüyor ve bedene şifa veren bir frekans ortaya çıkıyor (15). Bu ne demek, suya söylenen her şeyi olumlu olumsuz ayırt etmeden su kaydeder. Dolayısıyla o suyu içen herkese de iyi ya da kötü yönde etkisi olur.  Son zamanlarda yeni yeni duyulmaya başladı belki ama büyüklerimizin suya dua okuyarak içmeleri bundan başka bir şey değildi. Her zaman dediğimiz gibi eskiler aslında bazı şeylerin sırrını keşfetmişlerdi. Bana kalırsa bunlar kadim bilgilerdi. Zaman içinde unutuldu çünkü büyüklerin bu uygulamaları bize batıl geldi ve üstü örtüldü ama daha sonra bilimsel araştırmalar özellikle de bu noktada Dr. Masaru Emoto’nun özel laboratuvarlarda donmuş su kristalleri ile yaptığı çalışmalar çok önemlidir. Emoto, araştırmasıyla suyun sadece hafızasının ve bilgi taşıyıcı özelliğinin olmadığını, aynı zamanda kâinatın dilini ve gerçek sevgi titreşimini de yansıttığını ispatlamaktadır (16). Emoto’nun bu mucizevi ve görsel şölen niteliğindeki çalışmasından küçük bir kısmını oluşturan (17) seçkimi aşağıda görmektesiniz.  
 
Suyun Mevcut Şifası Hakkında Neler Biliyoruz?
Kokusu, tadı ve rengi olmayan ama gökyüzünde yağmur damlası halinde iken ışığın yedi rengiyle gökkuşağını meydana getiren su bence dünyanın en farklı elementi olmaya adaydır. Canlılar için hayati öneme sahip olan su ile ilgili “kaynak” kelimesinin bunu en iyi refere eden ifade olduğunu düşünürüm. Şöyle bir düşününce hayat ilk defa su içinde ve su ile gerçekleşmiştir. İlk yaşam formu sudan ibarettir, yani bir diğer değişle Ademoğlu bir çeşit sudan meydana gelmiştir. Dünyaya adapte olurken amniyo sıvısı denilen suda dokuz ay boyunca yaşıyor olmamız, insanoğlunun su ile olan ilişkisini daha en başından net bir biçimde ortaya koymaktadır (18). 
Su temel bir besin maddesidir ve vücudun mineral ve eser element ihtiyacını karşılamasına yardımcı olur ve böylece bilhassa kalorisiz bir içecek olarak vücudun enerji düzeyleri üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır. Danone Nutritopics (19) tarafından kaleme alınan bir raporda, suyun zengin bir kaynağı olduğundan söz edilmiş ve genel olarak kalsiyum bakımından zengin olan suların faydaları şu şekilde sıralanmıştır:
* Kemik mineral yoğunluğunu artırması [4434 kadın üzerinde gerçekleştirilen bir çalışmada, gıda maddelerinden eşdeğer düzeylerde alınandan üstün olarak içme suyundan ekstra 100 mg kalsiyum alımı sonucundan kalça kemiği başındaki mineral yoğunluğunun arttığını saptanmıştır]
* Kemik rezorbsiyonunun azaltılması [15 erkek üzerinde gerçekleştirilen çalışmada her gün aynı dozlarda eşit miktarda kalsiyum alımının kemik rezorbsiyonu (emilim) göstergelerini uzun süre azaltacağını göstermiştir]
* Menopoz sonrası osteoporoz göstergelerinde azalma [Yüksek kalsiyum içeren su veya düşük kalsiyum içeren su içen 45 menopozal kadında yapılan bir çalışma 13 hafta sonra sadece düşük kalsiyum içerikli su içen grupta önemli düzeyde mineral azalmasının ortaya çıktığını göstermiştir]
* Kardiyovasküler hastalıklarda azalma [17 farklı ülkede yürütülen 80’den fazla epidemiyolojik çalışmada; suyun sertlik derecesi ile kardiyovasküler hastalıklar arasında ters yönlü anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir]
İranlı hekim Dr. Batmanghelidj “Hasta Değil Susuzsunuz” adlı kitabında vücudumuz için suyun neden ve nasıl bir şifa kaynağı olduğunu 46 nedenle ifade etmiştir (20). Bunlar arasından kanımca en önemli olduğunu düşündüklerimi paylaşmak istedim.
 
Suya Bakarak Derdimizi Anlatmanın Kökeninde Ne Vardır?
Öyle tahmin ediyorum ki suya bakarak içinin buhranını suya haykıran, gördüğü düşleri ilk olarak su ile paylaşan, herhangi bir yeni girişim öncesindeki umut, hayal ve korkularını suya fısıldayan, nerede temiz bir kaynak suyu görse elini yüzünü yıkama ve bir avuç dolusu içme eylemlerinde bulunan tek kişi ben değilim. Atalarımızın da altını çizdiği gibi: “Kişi, kendinden bilir işi”. Bu durumun özellikle yakın çevrem üzerinde de vukuu bulduğuna şahit olmuşumdur çoğu zaman. Dolayısıyla bu durum benim için hep, suyun mitolojisini araştırıp keşfetmeye iten bir motivasyon kaynağı halini almıştır. Acaba farklı din ve inanışlarda, farklı kültür ve medeniyetlerde suya yüklenen misyon, suya atfedilen rol ve görevler neler olmuştur diye araştırdığımda (21) elde ettiğim önemli hususları sizinle hemen paylaşayım.
İlk olarak İran mitolojisi ile başlayalım. Örneğin Zerdüşt inancında su, Tanrı’nın yarattığı yedi kutsalın ikincisi olarak kabul edilmekte ve dini törenlerde ateşin yanı sıra su da bulundurulmaktadır. Suyun kirletilmesi günah sayılmaktadır. Bazı İran geleneklerinde bir çeşme ya da su kenarında açılan çukurlarda kurban kesilmesi suya saygı törenlerinin bir parçası olarak görülmektedir.
Kafkas mitolojisinden devam edelim. Abhazlarda göksel olayların yaratıcısı olarak kabul edilen Afi’dir. Gök gürlemesi ve yağmur yağması gibi doğa olaylarının Afi tarafından gerçekleştirildiğine inanılırdı. Yaylaya çıkan çobanlar öncelikle Afi’ye dua ederek sürülerini korumasını dilerlerdi. Kuraklık zamanı ise yağmur yağdırması için Afi’ye bir sığır kurban ederlerdi. Bir kişiyi yıldırım çarpması durumunda bunun tanrı Afi’den geldiğine inanılırdı. Bu sebeple ölen kişinin yakınları ağlamaz, üzüntülü görünmezlerdi. Afi öfkelenmesin diye çeşitli eğlenceler organize edilirdi; çünkü eğer bir kişi bile üzgün halde görünürse Afi onun hayatına son verebilirdi.
İlgimi çeken bir diğer mitolojik ögelerin ise Mezopotamya’ya ait olduğunu söyleyebilirim. Anlam bilim açısından bakıldığında “iki nehir arasında” manasına gelen Mezopotamya’da suyun hayati bir önemi vardır. Mezopotamya’da cennetin girişi, “nehrin çatalında” şeklinde tanımlanmaktadır. Nehrin çatalı Babil dilinde, “tanrıçanın vajinası” olarak karşılık bulur. Mezopotamya mitolojisinde yaradılış şu şekilde anlatılmaktadır: Başlangıçta il olarak deniz vardı. Bu ilksel denizi oluşturan Abzu ve dişil Taimat’ın birleşmesinden Tanrılar kuşağı meydana geldi. Dolayısıyla evrenin de suların birleşmesinin bir sonucu olarak meydana geldiği düşünülmektedir.
Gelelim Türk mitolojisinde suyun nasıl ele alındığı konusuna. Türk mitolojisini incelediğimde, deyim yerindeyse sudan sorumlu olduğu düşünülen pek çok su Tanrısı’nın olduğunu öğrendim ve bunlar arasından en bana en çekici gelenini sizlerle paylaşmaya karar verdim: “Suyla”. Göksel ruhlardan biri olarak kabul edilen Suyla, “At Gözlü Kartal” olarak da bilinmektedir. Bu ruh suyu, ay ve güneşin parçalarından yaratılmıştır. Suyla, insanların kaderlerini belirlediğine inanılan bir ruhtur. Suyla’ya, kaderi haber vermesi nedeniyle “iki dilli kekeme han” da denirdi. Suyla’nın bir diğer görevi ise kurbanın canını Tanrı Ülgen’e götürmekti.
“Suya anlat derdini, anlat ki akıp gitsin suyla, su dinlesin” sözü oldukça eski bir deyimdir. Gerçekten de öyle yapmak gerekir. Su aktıkça dert de akar ve en güzeli de nedir derseniz, kimse de duymaz görmez bilmez, sizin de ruhunuz-içiniz feraha erer. Bu durum başka bir halk deyiminde “Anlat derdini suya, su alıp götürür, insan alıp dağıtır” şeklinde geçmektedir. 
Sadece dert ve sıkıntılarımızı mı suya anlatma eğilimindeyiz? Tabiyki hayır. Düş ve kâbuslarımızı da suya dökme ihtiyacı hissediyoruz bir insan olarak. Kimilerinine göre batıl bir inanç kategorisinde olan suya fısıldama ritüeli, kimilerine göre ise sadece bir anane/geleneksel ayin niteliğindedir. Tarihsel kökeni net olarak bilinememekle birlikte İslam dininde yaygın bir konu olduğunu ifade etmek mümkündür (22). 
Sizi bilmem ama ben suya fısıldamaya ve onunla daha yakın ilişkiler kurmaya devam edeceğim. Madem bu mucize sıvının bir hafızası-beyni var, madem kullanılan sözcükleri kavrayabilen bir kulağı ve tatlı-nahoş sözleri hissedebilen bir kalbi var, o zaman ben de onun anladığı dilden konuşmayı ısrarla sürdüreceğim. Naçizane tavsiyem, sizlerin de suyun bu sessiz orkestrasına kulak vermeniz ve ruhunuzu iyilik ve güzelliklere açarak içinizde her ne var ise suya kanalize edip huzura ermeniz…
Kaynaklar

(1). Ülger, B.V. “Sıvı Elektrolit Dengesi”. http://www.dicle.edu.tr/Contents/54758372-3a00-4e9b-b17f-3eb7c92e63b2.pdf 
(2). Ağaca, İ. “İşte Size 10 Pratik Öneri”. http://t24.com.tr/haber/gundem,12536 
(3).Aytuğ, H.K. (2014). “Sürdürülebilir Su Kullanımı Açısından Avrupa Birliği Çevre Politikalarına Türkiye’nin Uyumu”. Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 10(2): 1-18.
(4). Özsoy, S. (2009). “Su ve Yaşam: Suyun Toplumsal Önemi”. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi.
(5). “Suyun Canlılar İçin Önemi”. https://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-933&Bilgi=suyun-canl%C4%B1lar-i%C3%A7in-%C3%B6nemi 
(6). “Suyun Canlılar İçin Önemi Kısaca Nedir?”. http://www.eokul-meb.com/suyun-canlilar-icin-onemi-kisaca-nedir-61866/ 
(7). Topçu, R.A. Düşünce Yönetiminde Su’yun Önemi. http://recepalitopcu.com/?p=96 
(8). “Spor Yaparken Su İçmek Neden Önemli? Egzersizde Su Tüketiminin Faydaları”. http://temelsafinaz.com/spor-yaparken-su-icmek-neden-onemli-egzersizde-su-tuketiminin-faydalari/ 
(9). “Spor Yaparken Neden Su İçmeli?”. http://mahmure.hurriyet.com.tr/saglik/diyet-fitness/spor-yaparken-neden-su-icmeli-_803215 
(10). “Egzersiz Yaparken Ne Kadar Su İçmeliyiz?”. http://www.runnersworldtr.com/egzersiz-yaparken-ne-kadar-su-icmeliyiz/ 
(11). “Antrenman Yaparken Ne Kadar Su içmeliyiz?”. http://www.menshealth.com.tr/antrenman-yaparken-ne-kadar-su-icmeliyiz/ 
(12). “Spor Yaparken Fazla Su İçmek Öldürebilir”. http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/07/150701_spor_su 
(13). Maranki A, Maranki E. (2015). “Suyla Gelen Sağlık: Alkali Yaşam”. Nesil Yayıncılık
(14). Ferreira, P. “Canlı Yaşamın Temeli ve Bilinçli Şifa Enerjisi”. http://www.yaklasansaat.com/dunyamiz/hayatioz_su/su2.asp 
(15). “Suyun Şifa Gücünden Faydalanmaya Niyet Edin”. https://sonsuzsifa.com/blog/saglik/sunun-fa-gcnden-faydalanmaya-nyet-edn 
(16). Eriş, E.Z. “Suyun Enerjisi ve Bir Şifa İksiri: Mavi Enerjili SU”. http://www.milliyet.com.tr/suyun-enerjisi-ve-bir-sifa-iksiri--mavi-enerjili-su--pembenar-yazardetay-saglik-2354336/ 
(17). http://www.organon-homeopati-dernegi.org/wp-content/uploads/2012/02/su_dusuncelere_ve_sozcuklere_tepki_veriyor_masaru_emoto_deneyi.jpg 
(18). Ak, S. (2010). Masaru Emoto: Su Hakkında Ne Biliyoruz ki? https://indigodergisi.com/2010/06/masaru-emoto-su-hakkinda-ne-biliyoruz-ki-su-yasamin-kaynagi-kristalize-su/ 
(19). Danone Nutritopics (2007). Su ve Kalsiyum, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/78395 
(20). Batmanghelidj, F. (2007). “Su-Hasta Değil Susuzsunuz”. Klan Yayıncılık
(21). Polat, A. (2009). Bir Damla Su-I. Ofset Matbaacılık-birinci basım. http://www.hazarsu.com/bir-damla-su-tr.pdf 
(22). Rüyayı Suya Anlatmak. http://bizbayanlar.org/ruyayi-suya-anlatmak/