Bir Bulgaristan Türkünün hikayesi! Bir Bulgaristan Türkünün hikayesi!
 MEĞER ECDAT NE BÜYÜKMÜŞ!!!

Düşünün; 
Hava buz gibi. 
Camiye gittiniz. 
Şadırvan da abdest alacaksınız ama buz gibi su içinizi titretiyor. 
Tam o anda elinde ibrik yanınızda bir güler yüzlü genç bitiyor.
“Buyurun Beyefendi” diyor, müşfik ve samimi bir ses tonuyla.
“Abdestinizi sıcak suyla alın lütfen…”
Bu nazik insana ve söylediklerine şaşırıyorsunuz. 
Sonra gencin yakasındaki yazıya takılıyor gözünüz:
“Kışın Abdest Alanlara Sıcak Su Temin Etme Vakfı Vazifelisi!”

Ya da tam tersi. 
Ağustos sıcağı, dilinizi damağınıza yapıştırmış hararetten.
“Şöyle buz gibi bir su olsaydı” diye içinizden geçirirken, bir maşrapa serin su uzatılıyor elinize. 
“Bismillah” diyor, suyu kana kana içiyorsunuz, içiniz ferahlıyor. 
Teşekkür etmek ve eline üç-beş kuruş tutuşturmak için bardağı uzatan gence dönüyorsunuz. 
Ama o parayı kabul etmiyor. 
Daha da şaşırıyor ve “Sen de kimsin?” diyorsunuz. 
“Ben, Yaz Günleri Soğuk Su Dağıtma Vakfı Vazifelisiyim” diyor genç. 

Bitmedi, çok fakirsiniz. 
Evlilik çağına gelmiş gül gibi bir kız evladınız var. 
Ama çeyizi bile yok. Kara kara düşünüyorsunuz kimseye bi şey belli etmeden.
Bir gün akşam karanlığı çökmek üzereyken, kapınız çalıyor. 
Kapıda iki hanımefendi; ellerinde bohçalar ve içinde paket paket danteller, el işlemeleri, çeyizlik havlular, saten örtüler.
Gözünüz yaşlı, sesiniz titrek soruyorsunuz: “Siz de kimsiniz?”
“Biz” diyorlar. “Fakir Kızlara Çeyiz Hazırlama Vakfı’ndan geliyoruz!”
Şaka gibi geliyor ama inanın bunların hepsi hakikat…
Hem de bundan 500- 6000 sene evvel bu topraklarda bu hadiseleri dedelerimiz, ninelerimiz yaşıyorlardı. Şanlı ecdadımızın tarih yazdıkları senelerde…

Nereden mi biliyorum? 
Vakıflar Genel Müdürlüğü, harika bir çalışma yapmış.
Osmanlı‘da kurulan vakıfların listesini çıkarmış.
İnsan okudukça çarpılıyor, tüyleri diken diken oluyor.
“Yarabbi bu nasıl büyük bir medeniyettir, nasıl üstün bir meziyettir” demekten kendini alamıyor. 
Kimisi 15. yüzyılda kurulmuş, kimisi 16. yüzyılda.

Hani Türkiye ilerliyor, demokratikleşiyor, sivil toplum kuvvetleniyor deniyor ya.
Hepimize kapak olsun, işte Osmanlı’da kurulan vakıflar:

Güzel Yazı Öğretme Vakfı, 
Sokak Hayvanlarına Ekmek Verme Vakfı, 
Hastalara Evinde Bakma Vakfı, 
Kızlara Çeyiz Hazırlama Vakfı, 
Duvar Yazılarını Silme Vakfı, 
Kadın Sığınma Evi Vakfı, 
Sıcak Pide Dağıtma Vakfı, 
Yaz Günlerinde Soğuk Su Dağıtma Vakfı, 
Kışın Abdest Alanlara Sıcak Su Temin Etme Vakfı, 
Sıcakta Sebillere Kar Koyma Vakfı, 
Yol Güvenliğini Sağlama Vakfı, 
Helalleşme Vakfı, 
Hristiyan Esirleri Kurtarma Vakfı, 
İlkokul Hocalarına Tütünü Yasaklama Vakfı, 
Yoksul Mahkumlara Harçlık Verme Vakfı, 
Güvercin hane Yaptırma Vakfı, 
Leylekleri Koruma Vakfı, 
Dara Düşenlerin Vergisini Ödeme Vakfı, 
İflas Eden Tüccarlara Yardım Vakfı, 
İlmi Kitapları Bağışlama Vakfı, 
Şehit ve Sahabe Türbelerini Tamir Etme Vakfı, 
Şehir Estetiğini Koruma Vakfı, 
Hayvanlara Mera Açma Vakfı.
Daha onlarcası var. 
Ama hepsini yazmaya imkân yok. 
Ancak şimdi siz karar verin;
500 sene önceki Osmanlı mı ileri, yoksa bugün “çağdaşım” diye kan ve gözyaşı ile beslenenler mi?
MEĞER ECDAT NE BÜYÜKMÜŞ!!!

Ragıp Karadayı



Editör: TE Bilisim