Sosyoloji dünyasının acı kaybı: Orhan Türkdoğan Hakk'a yürüdü Sosyoloji dünyasının acı kaybı: Orhan Türkdoğan Hakk'a yürüdü
 Bugün annem, metroda şahit olduğu bir hadiseyi anlattı. Üniversite öğrencisi bir kızcağıza orta yaşlı bir adam yaklaşıp "gel seninle çay içelim" demiş. Kız da sinirlenip, sesini yükseltmeye ve âdeta etraftan bir yardım istemeye çalışmış.

Fakat adam ısrarını sürdürüp, kızın yükselen sesine karşılık kıza bir de arsızca "sus be!" diye bağırmış. Merak ettiniz mi, bunlar olurken etraftakilerin ne yaptığını? Orada bir dünya insan var ve hepsi aval aval bakıyor. Kadını da erkeği de... Çıt yok kimsede. Tam da bu noktada valide (bizim aktivistimiz) devreye girip adama da, orada öyle sersem gibi bakanlara da bir sürü laf sayıyor. "Siz neyi seyrediyorsunuz? Sizin ablanız, kardeşiniz, evladınız yok mu? Bu nasıl bir toplum böyle? vs vs." diyerek...

Kapalı olan şuurlar, Allah'ın işine bakın ki birden açılıyor, bir aydınlanma(!) oluveriyor âdeta hepsinde ve adama gereken yapılıyor. "Gereken" derken, benim bu olaya karşı hissettiğim öfkeye karşı tam da gereken işte! Tabiî valide, o arsız adamın bu kadarıyla iflah olmayacağını düşünerek hakkında işlem yapılmasını da talep ediyor.

Ondan sonrası içimizin yağlarını eritecek şekilde halloluyor. Fakat burada, bu olaya bir sinirlendiyseniz, muhtemelen bu insanların iki çift laf işitmedikleri, sarsılmadıkları müddetçe kıllarını kıpırdatmamalarına iki kez sinirleniyorsunuz. Malum 'sarsma', şuuru kapalı ya da şok halindeki insanlar için gerekli bir eylemdir. Ama siz, yanı başınızdan geçen şuursuzlarla yaşadığınızı her geçen gün daha da farkedip, bu eylemin aslında birçoğu için gerekli olduğunu üzülerek idrak edersiniz...

(Ayşegül Büşra Çalık)




Editör: TE Bilisim