Bir Bulgaristan Türkünün hikayesi! Bir Bulgaristan Türkünün hikayesi!
Dedemin meşhur lafıydı : “ Ağaç gibi ol, vakur .. Köklerine sahip çık. Ama ne ağacı olacağına dikkat et. Kaskatı ,kuru bir ağaç olursan ilk fırtınada kırılır dalların. Sen Söğüt ağacı ol. Rüzgara göre esneyen dalların olsun senin. “

*İnsanoğlu için şahane bir tavsiye.. Ömür boyu da kulağıma küpe olmuştur. *

Ama bugün ilk defa düşündüm. Memleketimiz ne ağacı acaba? Hiç öyle düşündünüz mü? 

Bu güzelim ülke, bir ağaç olsaydı, ne ağacı olurdu? 

Asırlık bir zeytin ağacı diye düşündüm ben.. 
Çınar ağacı desem, gövdesi kocaman, ama meyvesi yok. 

*Türkiye’m, olsa olsa , birkaç yüzyıllık bir zeytin ağacı olurdu. *

Aynı onlar gibi gövdesinde onca fırtınanın, depremin , üzerinde gezinen börtü böceğin izini , kabuk kabuk nakış gibi taşıyan.. 
Onca badireye, onca görmüş geçirmişliğe karşın hala dallarını o bereketli zeytin taneleriyle sadakatle dolduran, gölgesini insanlara sunan, o açık yeşilden kadife gibi yapraklarını gümüş gümüş parlatan.. 

İşte o.. Zeytin ağacı..

Bu sene Gökçeada’da zeytin ağaçlarına aşık oldum ben. Yüzlerce fotoğrafını çekmişimdir. 

“ Hah, işte bu çok güzel.” “Ay, bu daha da güzel “ diye arabayı yollarda durdura durdura.. 
Karşılarında saatlerce oturasım geldi. Sanki dillenip konuşacaklar gibi.. 
Annem eskiden kavak ağaçları için dermiş ki, “ Başka ağaçlardan daha çok canı var..” Hah işte, bana da zeytin ağaçları öyle geliyor, sanki onların tüm diğer ağaçlardan daha çok canı var.!

Oradayken sohbet ettiğimiz, adanın yerlilerinden Bayan Anna’ya söyledim de, dedi ki, “Ah sormayın, onlar da çile çekiyor. Adanın asıl köylüleri kalktı gitti, yeni köylülerin çoğu buralı değil aslında. Bilmiyorlar zeytin toplamayı. Sopalarla vura vura topluyorlar.!” 

Var ya, içim gitti resmen. 
Bu güzelim ağaçlara, bu yaşlı başlı, bu bilge ağaçlara sopayla mı vuruyorlar, sunduğu zeytinleri alabilmek için ? O sana bereket sunarken, sen ona nasıl sopayla yaklaşırsın? 

Dallarına tırmanıp, altına bembeyaz sakız gibi örtüleri serip sallaya sallaya , patır patır yere düşüveren zeytin tanelerini toplamak varken, sopayla vurmak nasıl bir ruh halidir? 

Zeytin hasadını hayal ettim, dallara tırmanıp sallayan adam bir yanık türkü tutturuyordur , yavuklusu da aşağıdan cilveli cilveli bakıyordur da...Sopayla vuran adam, sopasını sallarken türkü söylemek aklına gelir mi acaba? 
İnsan sopa kullanırken ne hisseder?

Bana hep zeytin ağaçlarında bir bilgelik var gibi gelir. Hani ninelerimiz, dedelerimiz vardır, sohbetlerine doyum olmaz, öğütleri de yılların getirdiği yaşanmışlıkların demini almış çayı gibidir. 
Bir konuşsa derim içimden, bize ne der acaba ? 

Bir zeytin ağacı konuşsa neler anlatır?

Peki Türkiye’m, o neler anlatır dersiniz?

“ Böylesi tehlikeli bir coğrafyada, bunca badireyi , yüzyıllardır başım dik, sırtım pek,  atlattım. Sizi bugünlere getirdim. Bugünleri de  arslanlar gibi atlatırım evelallah ! “ der mi? 

“ Sağım solum, önüm arkam düşman ülke. Dostum yoktur benim. Siz evlatlarım her şeyimsiniz. İşte burada, haritanın en güzel yerinde tek başıma bir zeytin ağacı gibi dikiliyorum. Vurmayın dallarıma sopalarınızla “ der mi?

“* Bir dalım Laz, bir dalım Çerkez, bir dalım Kürt, bir dalım Alevi, bir dalım Sünni, bir dalımın başı örtülü, bir dalımın başı açık, ama gövdem Türk. Kırmayın dallarımı, gövdeme baltayı vurmayın* “ der mi?

“ O dallar olmasa ben ağaç olmam, gövdem olmasa o dallar büyüyemez. Beni olduğum gibi sevin , ben sizi öyle bağrıma basıyorum” der mi?

“Gölgemde hepinize yer var. Zeytinlerim hepinizi besler. Yeter ki siz sevgi türküleri söyleyin , kardeşlik şiirleri okuyun yamacımda..” der mi?

“Üstünde dikildiğim toprağa kürek vuruyorsanız, gencecik fidanları gömmek için olmasın. Köklerim sızlıyor. Kahroluyorum. Siz dolu dolu, buğulu buğulu buğday taneleri ekin.. O buğdayın ekmeğini kardeşçe paylaşmak şeref sözünüz olsun.” der mi?

Vurmayın dallarıma sopalarınızla...

Kıymayın bana..

Ben size hiç kıymadım..

Der mi?

Bige Güven Kızılay

( Seni seviyorum Türkiye’m.. Kıyamam sana.. )

Editör: TE Bilisim