Aydınlar Ocağından Gerekli Yerlere Açık Dilekçe! Aydınlar Ocağından Gerekli Yerlere Açık Dilekçe!
Sarıkamış dramı-22 Aralık 1914. 
Elimizdeki bilgilere gösteriyor ki;
Milli ruhtan mahrum ve Türk’ün TURAN FİKRİNE düşman olan çevreler, 1914 ün Aralık ayında çok çetin geçen kış şartları yüzünden 3. Ordu birliklerinin Kars- Sarıkamış dağlarında donarak şehit olmalarını bahane ederek, sahipsiz buldukları Enver Paşa’ya karşı insafsızca saldırır ve her türlü hakareti yapmaktan çekinmezler. 23- 30 bin arası olan asker kaybımızı, kasten ve art niyetli olarak ısrarla 90 Bin olarak gösterirler. Hafız Hakkı Paşa, beceriksizliği yüzünden kaybettiği askerlerinin ölüm sebebini dahi Enver Paşaya yüklemeye çalışır.
Enver Paşa düşmanları, Sarıkamış Harekâtı sırasında Enver Paşa’nın da eksi 40 derece soğukta bizzat Sarıkamış Dağlarında askerinle beraber olduğunu görmezden gelirler. Sanırsınız ki Enver Paşa İstanbul’da oturuyor ve oturduğu yerden cepheye emirler yağdırıyordu...

Bugün Enver Paşa, muhalifi olan Hafız Hakkı Paşa, Rusya’da üç yıl esir kalan Köprülü İlden Paşa ve daha birçok muhalif subayın yazmış oldukları hatıralar esas alınarak anlatılmaktadır.
Hafız Hakkı Paşa beceriksizliği yüzünden kaybettiği askerlerinin günahını, yazmış olduğu hatıralarında Enver Paşaya yüklemiştir. Kumandanlardan Köprülü İlden ise aşırı Enver Paşa düşmanıydı, bu yüzden hatıralarında Enver paşaya iftira ve kinini kusmuştur 
*
Evet; Enver Paşa deyince “Sarıkamış’ta 90 bin asker” yalanı tekrarlanır. Ancak bu kara propagandanın aksine Genelkurmay harp tarihi kayıtları ve bilimsel tarihi eserler bunun aksini yazmakta ve bu harekâtta bizim kayıp, hastalık, donarak ve muharebe esnasında şehit olanların toplam sayısının 30 bini geçmediği belirtilmektedir. Bunun sorumlusu Enver Paşa ya da başkası değil, Savaşın acımasız gerçekliğidir. Rusların ise muharebe esnasında en az 19 bin kayıp verdiklerini tarihçi İlber Ortaylı Hoca ifade etmiştir. 

Enver Paşa Türkistan’a giderken, buralarda böyle bir mücadelenin imkânsız olduğunu söyleyen Hacı Sami’ye şu cevabı verir: “Uzun zamanlardan beri Türkistan Türklüğü ile Osmanlı Türklüğü arasındaki irtibat kopmuştur. Ben, Osmanlı ordularının Başkomutanının ve İslam Halifesinin damadı olarak oraya gelir ve Türkistan’ın bağımsızlığı uğruna ölürsem, bu köprüyü kurmuş oluruz.”
*
“Enver Paşa Osmanlı son neslinin simgesiydi. Onlar, Türk tarihinin belki de en ağır ve zor bir çeyrek yüzyılının sorumluluğunu omuzlayıp hayatlarını, avuçlarında bir kor yığını gibi taşıyarak yaşadılar. Başarılı olamadılar; hatta koca Devlet-i Aliyye onların kollarında can verdi ama Cumhuriyet de onların kollarında doğdu. Ülkücüydüler; Her zaman, uğrunda can verecekleri bir iddiaları oldu; coşkun yaşadılar ve gerektiğinde gözlerini kırpmadan ölmesini bildiler. Yüz binlerce şehit veren başka hangi nesil yaşamıştır?
*
Bu insanları değerlendirmek de kolay değildir, bunlar çöküşün kahramanıydılar, yürekleri dağ gibi idi; Hayalleri de öyle… Asla küçük düşünmüyorlardı. Yüce devleti kurtarmak için, her biri imparatorluğun uzak köşesinde can teslim ederken, hayalleri sadece Turan’ı kurmak değil, bütün bir İslam âlemini Batı’ya karşı ayağa kaldırmaktı.
Enver Paşa Trablusgarp’a giderken notlarında şöyle yazıyor: “Vazifem bu sefer beni hiçbir maddi netice alamayacağım bir gayeye doğru götürüyor. Trablus, zavallı memleket şimdilik kaybettik -belki de ebediyen-. Peki, o zaman niye gidiyorum? İslam dünyasının bizden beklediği bir ahlaki görevi yerine getirmek için.” 
Bu satırlar sadece kendisinin değil, bütün o kahraman neslin sorumluluk şuurunun ve haysiyetinin yüksekliğini göstermektedir. İşte Enver Paşa, ömrünün sonuna kadar budur. 
Tarihimizin ve kültürümüzün bu yalçın kayalarını rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.

A.Kemal GÜL

Editör: TE Bilisim