Türk milliyetçileri yeni anayasa tuzağına karşı birleşmelidir Türk milliyetçileri yeni anayasa tuzağına karşı birleşmelidir
 Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin konu ile ilgili yaptığı yazılı açıklamada "Davutoğlu’nu bir kerecik olsun Türkiye’yi kendisinin yönettiğini ve başbakan olduğunu hatırlamaya davet ediyoruz."dedi.

İşte o açıklama :

Ülkemizin toplumsal birliği ve dirliği dün bir kere daha hedef alındı. Başkent Ankara’da yapılan gösteri yürüyüşüne yapılan terör saldırısı, çok sayıda vatandaşımızın hayatına mal oldu. Aynı saatlerde Diyarbakır’da PKK terör örgütü alçakça bir saldırıyla yine bir polis memurumuzu şehit etti.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak terörün her türlüsünü lanetliyoruz. Ankara’da hayatını kaybeden 100’e yakın sivil vatandaşımız ve Diyarbakır’daki polisimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

Türkiye’nin neresinde ve kime yapılırsa yapılsın terör saldırıları üzerinden bir siyasi tartışmayı ve hesaplaşmayı doğru bulmuyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin güvenliğini ve vatandaşlarımızın esenliğini her türlü siyasi hesabın üzerinde tutmaktadır. Türkiye tarihinin en büyük can kaybına yol açan terör saldırısının ardından Ahmet Davutoğlu’nun ülkeyi yöneten başbakan olarak sorumluluğu almak yerine, meseleyi hükümet kurma tartışmalarıyla izah etmeye çalışmasını kınıyoruz. Davutoğlu’nu bir kerecik olsun Türkiye’yi kendisinin yönettiğini ve başbakan olduğunu hatırlamaya davet ediyoruz.

Türkiye’nin çok uzun süredir yönetim boşluğu yaşadığı ve kontrol edilemez bir şekilde kaosa sürüklendiği çok açıktır. Yaşanan yolsuzluk ve hırsızlıklar başta olmak üzere bütün hukuksuzlukları örtmek ve saltanatlarını korumak için anayasanın ve yasaların yok sayıldığı kirli bir süreç Türkiye’yi rayından çıkarmıştır. Türkiye son on yılda neredeyse bütün kurumlarının destabilizasyona uğradığı ağır bir travma yaşamaktadır. BOP projesiyle bütün Afrika ve Orta Doğu ülkelerine fiilen müdahale eden küresel güçler, Türkiye’yi de ordu, emniyet ve istihbarat teşkilatı, yargı, eğitim kurumları ve medya operasyonlarıyla benzer bir karanlığa sürüklemektedir. On yıl önce iyi kötü işleyen bir demokrasiye sahip Türkiye, bugün tek adamın ihtirasları ve varlığı-yokluğuyla yönünü tayin etmeye çalışan bir orta doğu ülkesi seviyesine düşmektedir. Ülkemizde alışık olmadığımız çok ölümlü bu terör patlamaları, Irak ve Suriye manzaralarıyla örtüşmektedir.

Türkiye’nin bugün yaşadığı güvenlik sorunları, aslında AKP hükümetlerinin terörle mücadele etmek yerine müzakereyi tercih ettiği son on yılın doğal bir sonucudur. Bölücü terör dağlardan şehirlere inmiş, çözüm süreci sayesinde gücüne güç kattığı silah, patlayıcı ve militanlarıyla şehirlerimizde hâkimiyet alanları ilan edecek cüreti bulmuştur.

Bugün hatalı olduğu apaçık ortaya çıkan dış politikaları, komşu ülkelerdeki terör ve kaos ortamını Türkiye’ye taşımıştır. Aralarında ne kadar ajan ya da örgüt üyesi olduğunu bilmediğimiz ikibuçuk-üç milyona yaklaşan Suriyeli ellerini kollarını sallayarak ülkemizin her tarafında kontrolsüzce dolaşmaktadır. Kevgire dönen sınırlarımızdan IŞİD, PKK ve PYD militanları günübirlik Suriye ve Irak’a savaşa gidip gelmekte, hastanelerimizde tedavi edilmektedir.
Yeni Türkiye söylemleriyle başkanlık sevdası peşinde koşan ve rejimin filen değiştiğini ilan eden Tayyip Erdoğan, belli ki eskiyi yıkmadaki başarısını yeniyi kurarken gösterememiştir. Türkiye’de bugün devlet sistemi durmuş, resmen kaos ve terör hakim olmuştur. Haziran ayından bu yana 150’yi aşkın asker ve polisimizin şehit edilmesi, 250’ye yaklaşan sivil vatandaşımızın ölümü hiçbir demokratik hukuk devletinde kabul edilemez. Devlet sistemi işlediği takdirde, sorumlulardan hesap sorulması ve tekrarına müsaade edilmemesi gerekir. Fakat “Yeni Türkiye”de hukuk yerine kişisel kanunlar yürürlüktedir. Kamu güvenliği devletin işi olmaktan çıkarak meydan terör örgütlerine ve mafyaya kalmıştır.

Tehdit ne kadar büyük olursa olsun Türkiye gibi güçlü bir devletin terör saldırılarına bu kadar asker ve sivil kurban vermesi normal değildir. Belli ki bir yerlerde önemli aksaklıklar ve görevlerini yerine getirmeyenler vardır. Yaşanan süreç göz önüne alındığında en temel hata, AKP iktidarının terör örgütleriyle yakın ve tehlikeli ilişkiler kurması olarak görülmektedir. Aynı şekilde ülkemizin güvenlik bürokrasisinin fazlasıyla siyasallaştırılması ve asli sorumluluğu olan ülkenin ve milletin güvenliğini sağlamak yerine bir siyasi kadronun özel örgütü görüntüsü vermesi ciddi zafiyet oluşturmaktadır.

Dünyanın her yerinde güvenlik ve istihbarat teşkilatlarının ilk vazifesi önleyici tedbirler almaktır. Devletin istihbarat ve güvenlik teşkilatını itfaiye teşkilatından ayıran önleyici olmalarıdır. Aksi takdirde yangın çıktıktan sonra söndürmeye çalışan itfaiye gibi davranarak terör olaylarının önü alınmaz. Türkiye’de son yıllarda yaşanan çok sayıda büyük ölümlü terör eylemleri, güvenlik ve istihbarat teşkilatlarımızın ne yazık ki sınıfta kaldığını göstermektedir. Ankara’da Ulus ve Kumrular’da, Reyhanlı’da ve Tren Garındaki vahşi terör saldırılarını önceden öğrenerek tedbir alamayanlar, facia sonrasında sorumluyu bulsalar bile devletin caydırıcılık gücü yitirilmekte ve tekrarının önüne geçilememektedir.

Türk devletinin ve hükümetinin ilk görevi, ülkenin her neresinde yaşıyor olursa olsun bütün vatandaşlarının can ve mal emniyetini sağlamaktır. Yaşanan her terör saldırısının ve kaybedilen canların sorumlusu, doğrudan hükümet ve güvenlik bürokrasisidir. Tren garında 100’e yakın ölü ve 400 yaralı varken, içişleri bakanının “Herhangi bir güvenlik sorunu yok” açıklaması tam bir deve kuşu politikasıdır. Başbakan ve bütün sorumluların tek yapabildiği mazeret üretmekten ibarettir.

Başkentin göbeğinde terör saldırısıyla vatandaşların katledilmesine engel olamayan Davutoğlu, bir başbakan olarak sorumluluğu üstlenmek yerine mazeretlerin arkasına saklanması suçluluk psikolojisidir. Türkiye’yi 13 yıldır yöneten bu siyasi kadro, terör yılanıyla yatağa giren bir gün ısırılacağını hesap edememiştir. AKP hükümetleri yıllardır terörle mücadele görevlerini layıkıyla yapsalardı, sıfırlanmış terör belasının Türkiye’de yeniden hortlaması mümkün olmazdı. En azından açılım ihanetiyle bölücülüğe göz yummasalar, güvenlik güçlerimizin görevlerini yapmalarına müsaade etseler terör bu kadar rahat hareket edemezdi. Orduya kumpasa, emniyeti dağıtmaya, istihbaratı siyasallaştırmaya çalışmasalar Türkiye zaafa düşmez, ne askerimiz polisimiz, ne de sivil vatandaşlarımız canından olmazdı.

Türkiye’yi yönetmek yerine rejimle ve sistemle hesaplaşmaya çalışan AKP zihniyeti, ülkemizi büyük devletlerin ve onların taşeronu terör örgütlerinin açık hedefi haline getirmiştir. Gösterilen yalancı baharın aksine arka planda her şeyin kötüye gittiğini fark eden milletimizin ferasetiyle tek başına hükümet yetkisi verilmeyen AKP kadroları, her şeye rağmen iktidar gücünü bırakmamak için Türkiye’yi zorla yeni bir seçime sürüklemiştir. MHP lideri Devlet Bahçeli, Türkiye’nin güvenlik sorunları nedeniyle yeniden seçim yapılmasının yaratacağı sıkıntıları bizzat Ahmet Davutoğlu’na anlattığı halde, mesele sanki sadece sandık güvenliğiyle sınırlı gibi gösterilerek seçime gidilmiştir. Oysa bugün Türkiye’deki güvenlik sorunu başkent Ankara’nın göbeğinde kendini hissettirecek boyutlara ulaşmıştır.

Aylardır bölücü teröre sayısız şehit verildiği halde, terör belası başkente kadar ulaşınca devletin yönetilmediği açıkça ortaya çıkmıştır. Bir sonuç vermeyen Saray’daki güvenlik toplantılarının göstermelik olduğu ve ülke güvenliği için mi yoksa kendi akıbetleri için mi tedbir geliştirildiği şüpheleri yaygınlaşmıştır. Ülke yönetimini ellerinde tutan Saray merkezli dar kadro, kontrolü kaybetmeye ve güvenilirlikleri sorgulanmaya başlayınca muhalefet üzerinden meşruiyet arayışına girmiştir. Türkiye’nin yaşadığı kaos ortamı öylesine büyüktür ki, muhalefetle yapacakları hiçbir görüşme yaşanan olaylardaki sorumluluklarını azaltmayacaktır.

Terörle mücadele konusunda izlediği hatalı politikalarıyla güven vermeyen Ahmet Davutoğlu’nun görüşme talebi partimiz tarafından samimi bulunmamıştır. Bugüne kadar MHP’nin yaptığı hiçbir uyarıyı dikkate almayan, tavsiyelerimizi uygulamak yerine MHP’yi suçlamayı tercih eden Ahmet Davutoğlu ve önceki genel başkanları Tayyip Erdoğan, azgınlaşan terörün sorumlularıdır. Güvenlik sorunu nedeniyle ülkenin acil bir hükümete ihtiyacı olduğu düşüncesiyle hazırlık yapan MHP’yi “hayırcı” ilan edecek kadar gözlerini karartan ve seçim bahanesiyle kaosa fırsat verenler bu isimlerdir. İktidarı paylaşmamak için Sayın Bahçeli’yle yaptıkları görüşmeyi dahi çarpıtarak kendileri için siyasi kazanç arayanların güvenilirliği yoktur. MHP’nin “hayır”ının hükümet kurmaya karşı olmadığını şimdi anlamışlar mıdır? MHP’nin Türkiye’yi normalleştirmek için terörün kaynağı açılım süreci ile hırsızlık ve yolsuzluğu bitirmeyi, anayasayı hiçe sayarak devleti işlemez hale getiren Saray’ı normal sınırlarına çekmeyi amaçladığı şimdi apaçık ortaya çıkmıştır.

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin görüşme talebini reddetmesinin sebebi, Davutoğlu’nun terörle mücadeledeki zafiyette sorumluluğu olmasıdır. Ahmet Davutoğlu ve Tayyip Erdoğan terörle mücadelede samimi iseler evvela teröre cesaret veren çözüm ihanetinden vazgeçtiklerini, içinde sakladıkları buzdolabının fişini çektiklerini ilan etmelidirler.

Sayın Bahçeli, Davutoğlu'nu ülkede güvenliğin sağlanamadığı ve terörle mücadelenin yapılmadığı hususunda defalarca uyarmıştır. Kişisel iktidarlarını sürdürmek için ülkeyi kaos ve terör ortamına sürüklemek yerine, Bahçeli’nin yaptığı uyarıları zamanında dikkate alsalar bütün bu acılar yaşanmazdı. Davutoğlu testi kırıldıktan sonra ve toplumsal infial korkuyla muhalefetin arkasına saklanacağına, uyarılarımızı hatırlamalı ve sorumluluklarını yerine getirmelidir.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin bölücü terör başta olmak üzere her türlü teröre karşı milli birlik ve bütünlükten yana tavrını milletimiz bilmektedir. MHP terörü ve teröristi lanetlediği gibi, terörü destekleyenlerin ve teröre göz yumanların da en büyük düşmanıdır. Terör meselesine bütüncül bir şekilde yaklaşılmadıkça, yani terörü yapanlar kadar destekleyen güçlerle de mücadele edilmedikçe kesin sonuç alınması mümkün değildir.

Türkiye yeniden gerçek bir millet ve tek vücut olduğunu hatırlamalı, her türlü ayrılıkçı ve ayrıştırmacı politikalara karşı tavrını göstermelidir. Devlet hukuk zemininde görevini yapar hale getirilmeli, başta güvenlik ve yargı birimleri olmak üzere bütün organlar anayasadan aldıkları yetkilerini tekrar kullanmaya başlamalıdır. Görevlerini yapmayanlardan hesabı ise canı yanan bu millet en kısa zamanda mutlaka soracaktır.



Editör: TE Bilisim