Köylerin henüz göçle boşalmadığı 70’li yıllarda Kabaköy’den bugün olduğu gibi yaylaya çıkılırdı. Yaylada en az dört beş ay kalınırdı. Ailelerin sınırlı sayıda hayvanı olduğu için hayvanı biraz fazla olan mutlaka yaylada kendi hayvanına bakmak zorundaydı. Az hayvanı olan yakın akrabası veya tanıdığına hayvanlarını çaresiz emanet ederdi. Bütün bu iş, çoğu kez karşılıksız komşuluk hatırına yapılırdı. Tereyağı, peynir, lor yapılır; yayla sezonu sonu eşek, katır veya at sırtında çok dik tehlikeli yamaçlardan köye indirilirdi. Koyun ve keçinin tek bir çobanı olurdu. Yaklaşık bin civarında koyun, keçi yaylada meralarda yayılır otlardı. Yaklaşık 400 civarında büyük baş hayvan için genelde köyün ilkokul veya ortaokula giden çocukları sığırlara yazın çobanlık yapardı. Yani aile bireyleri mutlaka tarım ve hayvancılığın bir yerinde üretime katılırdı.

KURT SALDIRISINA KARŞI NÖBET TUTULURDU
Küçük ve büyükbaş hayvanların sağılması, sütlerin işlenmesi görevi de genelde genç kızlara ya da büyük annelere verilirdi. Sığırlar, her ailenin özel ahırında koyun ve keçi ise etrafı çalı çırpı ile kapatılmış “yatak” diye tabir edilen müşterek açık hava ahırında gecelerdi. Kurt saldırısına karşı gece nöbet tutulur, cins köpekler yatak kenarında nöbete hazır bulunurdu. Keçi ve koyunları sağmak için hayvan sahipleri hayvanların gece kaldığı yatağa gider ve orada hayvanların sütünü sağardı. Ramazan ayının yayla mevsimine denk geldiği bir gün, kız kardeşim ve iki arkadaşı Ramazan iftar yemeği hazırladılar. Yemek ocağın üstünde pişti. Ocak ateşi söndü. Yemek iftara hazır bekliyordu. Aradan biraz zaman geçince yemek soğudu.

KIZLAR EVE DÖNDÜKLERİNDE İLGİNÇ MANZARAYLA KARŞILAŞTI
Bu arada kızlar( Naime, Sevgi ve Güler) inekleri sağmak için ahıra indiler. Onlar inekleri sağarken tek gözlü yayla kelifi olan evin yanındaki ocağa başka birinin ineği geldi. Hayvan yemeği görünce hemen kapağını burun mahareti ile açıp midesine indirdi. Kızlar kendi ineklerini sağma işlemini bitirip evin kapısına yönelince bu manzarayla karşılaştı. Hayvan tencerenin dibini yalıyordu. Zaten tek yemek çeşidiydi. Başka yemek yoktu. Meğer bizim kızların davetsiz, zoraki misafiri komşunun ineği iftar yemeğini sanki ona hazırlamışlar gibi yedi bitirdi. İş işten geçmişti. Çaresiz apar topar süt kaynatıp içine ekmek doğrayıp iftarı sütlü ekmekle yaptılar. Fakirlik, garibanlık, imkansızlık diz boyuydu oralarda. Öyle hatıralar yaşanmışlıklar var ki; iç çekerek dinliyor ve “Bunlar buralarda mı yaşandı?” diyoruz. Nefes kesen hikayeleri yazmaya devam edeceğiz.

Altın fırtınasının ortasında, Gümüşhane Altın fırtınasının ortasında, Gümüşhane

Not: Bu gün yaylada ilk gün ve sürpriz bir koyun ikiz diğeri bir tane olmak üzere üç kuzu dünyaya geldi buda yayla bereketi oldu.

Sabri ŞENEL / 16.5.2021 - Ümraniye/İstanbul

Editör: TE Bilisim