Osmanlı’nın Kürtleştirdiği  Türkler! Osmanlı’nın Kürtleştirdiği Türkler!
Kitlelerde  bilinç altını etkileyerek bilinçli faaliyetler oluşturmanın mümkün olduğu görülmektedir. Çünkü tüm şuurlu eylemler, bilinçaltının etkisi olmadan ortaya çıkması mümkün değildir. Özellikle kitlelerde şuuraltına hitap etmenin önemi üzerinde toplumbilimci sosyologlar ve psikologlar hassasiyetle durmaktadırlar.

 Gerek kişilerde, gerekse toplumlarda bilinçaltı dediğimiz şey, tıpkı okyanuslardaki buz dağları ( Aysberg) olduğu gibidir. Suyun üstünde görünen kitle, suyun altındaki görünmeyenin ancak yüzde yirmisinden oluşur. Görünen cüzi yüzün görünmeyen devasa kitlenin etkilenmesiyle ivme kazanarak harekete geçer. Tüm arzu, istek, düşünce, hareket, yapmak istediklerimiz, yapamadıklarımızın kara kutusu bilinçaltında saklanmıştır. Kitle olmanın psikolojisi  bilinçaltında  saklanmış düşüncelerin tetiklenmesiyle ortaya çıkar.

Kitle olmanın psikolojisiyle sanrı ya da halisinasyonlar oluşur. Öyle ki birbirlerinden etkilenmelerle zaman içinde cesedi dahi teşhis edemeyecek hale getirilmeleri nihai hedeftir. Kitlelere hitap eden konuşmacıların, kitleyi istediği kıvama getirmek için başvurdukları en önemli etken  manipülasyondur.

 Çünkü kitleler mantık kurma yoluyla etki altına alınamazlar. Yığınlardan oluşan kalabalığı etkilemek için, bazı hayalleri canlandırmak, yani onlara uzun vadeli hayal satmak, sürekli vurgulamak  önemlidir. Mantığa uygun uzun bir konuşma hayalleri canlandırmadan uzaktır. Kısa ve köşeli cümleli, hayallerinde canlandırılabilecek bir konuşma ve bir hitabet önemli bir etkileme aracıdır. Doğru yerlerde kullanılan bazı kelime  ve vurguların, kitle ruhu için önemi büyüktür.

 Böylece toplumun  bir numaralı konuları arasında olan ilişkiler ağı sorgulanmaya ve düşünmeye mahal vermemesi için, zihinler işgal edilircesine yalan rüzgarları estirilerek kendilerine sadık kitle motive edilmek için ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı  dil kullanılır. Her türlü manipülasyon araçlarıyla  yakın tehlikeler gizlenir.  Böylece toplumun içten içe kokuşturulmuş ve çürütülmesi mümkün hale gelir. Düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan, kendine teslimiyetçi, biatçı kitleler oluşturulması hedef alınan  düşüncedir.
 
 Bu sayede, narkozlanmış, uyuşturulmuş kitlenin hesap sorma ve sorgulama gücü yoksunlaştırılmıştır. Şartsız itaat ve biat sayesinde, hatta  ‘’yarı tanrı’’ psikozu içinde kendine itaat eden kitlelerin  teslim olunması sağlanmıştır artık!..  Böylece kimse  kötü yönetimi sorgulayamayacaktır bile.  Biatçı kitlenin ruhu teslim alındığından,  iyi yönetilememesi,  bekaa meselesi, toplum içindeki adaletsiz yönetim tarzı,  riyakarlık, yandaşlık, hırsızlık, adam kayırmacılık,   mal varlıkların yabancılara satılarak peş keş çekilmesi,  demagojik yöneticilerinin alabildiğince zenginleşmesi, kendilerinin  simite, ekmeğe, zeytine muhtaç hale gelmesinin  sorgulanması,  psikoljik etkileme ve taarruzlarıyla önlenmiş olur...

                                           *

 KALABALIKLARIN RUHU

Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisinde  Kalabalıkların Ruhunu şöyle açıklar:

 ‘’Bir psikolojik kitlenin en çok göze çarpan özelliği olarak, Kitleyi meydana getiren bireyler kimler olursa olsun, yaşama tarzları, iş güçleri, karakterleri, yahut zekaları ister benzer, ister  ayrı olsun, kalabalık haline gelmiş olmaları onlara  bir tür  kollektif ruh aşılar. Bu ruh onları, her biri tek başına ayrı ayrı bulundukları  halde duyacaklarından, düşüneceklerinden  ve yapacaklarından  tamamıyla  başka hissetirir, düşündürür ve yaptırır. 

Bazı düşünceler, bazı duygular  ancak kitle halinde  bulunan bireylerde ortaya çıkar  veya eyleme dönüşür. Psikolojik kitle bir an için birbirleriyle kaynaşmış türdeş olmayan( heterojen)  unsurlardan toplanma geçici bir yaratık gibidir. Tıpkı canlı bir vücudun  hücrelerinin bir araya gelerek, bu  hücrelerden her birinin  sahip olduğu  özelliklerden  çok farklı nitelikler kazanmış  bir varlık oluşturmaları gibi. 

Milletin ruhunu teşkil eden şuuraltı unsurlarının etkisiyledir ki,  bir ırkın bütün fertleri birbirine benzerler. Bir milletin bireylerini birbirinden ayırt ettiren şey, terbiye  ve istisnai bir genetik eseri olan,  şuurlu sebeplerdir. Zekaları  bakımından  birbirine hiç benzemeyen insanlar,  bazı defa aynı içgüdülerle,  aynı ihtiraslarla, aynı duygulara sahip olurlar. Din, politika, ahlak, sevgi, nefret vs gibi duygu  sahasına giren şeylerde, yüksek insanlar, bayağı bireylerin düzeyine  pek nadir hallerde düşerler. Tanınmış bir matematikçi ile  ayakkabıcı arasında entelektüel oranla bir uçurum bulunabilir, fakat karakter ve inançlar bakımından fark ya hiç yoktur veya pek azdır.

 İşte şuuraltı tarafından idare edilen ve bir milletin normal bireylerinin çoğunluğunun hemen  aynı derecede sahip olduğu bir genel karakter özellikleridir ki,  kitlelerde ortak hale gelen nitelikleri  oluşturur. Kollektif şuur  içerisinde, bireylerin  akıl kabiliyetleri  ve şahsiyetleri silinir  Aynı türden olmayan ( heterojen), türdeş  olanın ( homojen)  içinde  boğulur, kaybolur ve böylece  şuuraltı özellikleri  hakim duruma gelir...’’ ( Gustave Le  Bon, Kitleler Psikolojisi, s.23 vd.)

KİTLE  PSİKOLOJİSİNDE LİDERLİK ROLÜ
                                        
 Toplumların eğitim seviyelerine göre psikolojik karakterleri mevcuttur. Kişilerdeki fikir ve duygular, bir takım sebeplerle, toplumdaki önder kişilerle özdeşleştiğinde bilhassa demokratik kültürü hazmedememiş, cahil bırakılmış toplumlarda, inceleme, soruşturma geleneği oluşmayacağından doğrudan inanıp etkilenmesi o fikrin istikametinin şekillenmesine yol açar.

 Kalabalıklar çoğu zaman akıl, fikir, soruşturma ve yargılamadan ziyade şuur altlarının tesirinde bulunurlar...Düşünceler ve muhakemeler, toplumu yönlendirenlerin gölgesinde kalır her zaman...Kalabalıkların şuuru yoktur veya ferdin kişisel şuuru kadar dış algılara kapalı değildir.

Bilinçli şahsiyet zaman içinde silinmeye mahkumdur. Fikirler ve hisler tek bir istikamete yönelir. Kitle tek bir varlık haline gelir. Sosyolojide bu duruma ''KİTLELERDEKİ ZİHNİYETİN TEKLEŞMESİ KANUNU ''  denir...

 Fakat tesadüfen bir çok ferdin bir araya gelmesi ve yan  yana bulunması, kendi aralarında organize olmuş bir toplumun  karakterini vermez. Yani belli bir maksat olmaksızın bir meydanda toplanmış binlerce  kişi asla Psikolojik bir kitle teşkil etmez. Kitle durumuna gelinebilmesi için bazı uyarıcılar, etkenler ve önderlerin  bulunması lazımdır...

Kitle karakterleri, toplumların değişmesi ve şekillenmesinde çağımızda en büyük ve en önemli amildir. Her toplumun şekillenmesi de o toplumun karakteristik özelliklerine bağlıdır. Okuma yazma oranı yüksek, aydınlaşmış ve demokratik kültürü içine sindirmiş toplumlarda liderlerin kitle üzerinde ki etkileri tam bir güç odağına dönüşmez. Lider kitleyi değil, bilinçli halk lideri yönlendirir...

Bunun karşıtı toplumlarda ise, bilhassa Ortadoğu ülkeleri ve hatta ülkemizde ise durum farklılık arz eder. Liderler toplumun yönlendirilmesinde hatta rejimlerin değişmesinde en önemli faktörlerdir.

Gelişmemiş, az gelişmiş toplumlarda liderlik psikozu sevme saymadan ziyade adeta bir humma, alışkanlık, bağımlılık  halini almıştır. İnsanların bir kısmında oluşan ezikliğin getirdiği intikam alma hissi,  güç bende istediğimi yaparım kompleksine dönüşürse, kendi üstünde gördüğü toplumun diğer tabakasına karşı  haddini bildiririm ezikliğinin kronikleşmiş hali olarak karşımıza çıkar. Ülkemizde ise zaman içinde bastırılmış duygular Cumhuriyetten rövanş alma aracı haline dönüşmüş gibidir.

                                            *

 Kitle içinde bulunan fertler sadece çoğunluk içinde sayı  fazlalığı teşkil etmez. Kişi tek başına olduğu zamanda frenleyebileceği iç güdülerini, toplum içinde frenleyebilmek kabiliyetinden uzaklaşır. Öyle ki, kitle içinde iç güdülerine kendisini terk  ederek yenilmez bir güç kazanır. İşte bu ruhla kitleler mesuliyetsiz ve sorumsuzluk duyguları içinde zapt edilmez güç haline  gelirler.. Halbuki, toplum ruhundan bağımsız kendi mesuliyet duygularıyla baş başa kaldıklarında her zaman etkileşime,  ikna edilmeye,  zapt edilmeye daha açıktırlar.

 Psikolojinin sosyal olaylardaki  iç  içeliğini   bu gün  çok iyi biliyoruz:

Bir kişi öyle bir hale getirilebiliyor ki; kitle içinde yayılan telkin ve enerjinin etkisiyle kişi hızla  bilinçli kişiliğini kaybederek ve başka sebeplerle de çok geçmeden, KENDİSİNİ UYUTAN, HİPNOZLOYAN KİMSELERİN ETKİ DAİRESİNE  GİREREK  NARKOS ETKİSİ ALTINDA UYUYAN KİŞİNİN HALETİ RUHİYESİ  içinde olur.

Uyuyan, uyutulan kişilerin bilinçli faaliyetleri felce uğramıştır. Uyutucunun kendi arzusuna göre idare ettiği bilinçaltı faaliyetlerinin esiri olmuştur artık. 

 Hipnozun etkisiyle, uyuyan bir şahsın büyülenmiş halleri mevcuttur. Artık bu tiplerde kendi kendini  idare etme ve irade yeteneği yoktur, dumura uğramıştır o yetenek! Hisler, hareketler, davranışlar tamamen uyutucunun belirleyeceği istikamete yönelir.

Bu kişilerde uyutulan insanlarda olduğu gibi, bazı yetenek ve karakteristik özellikleri, akli melekeler gibi tahrip edilmiştir. Toplum içinde ki önder sayılan siyasi lider, veya cemaat önderi ya da bir tarikat şeyhi, seyyit, gavs  ve buna benzer  kişilerin tesiri o kimseyi karşı konulamaz bir coşku ve eyleme sürükler.

Kitlelerdeki coşku,  uyutulan hipnotize edilen, afyonlanmaya alıştırılmış bireylerinkinden daha da az değildir. Hipnoza maruz kalan bir kitle içinde; bu telkinlere, aldatmalara, yalan ve   riyaya, manipüleye karşı direnecek  kuvvetli kişiliğe sahip insanlar sayıca  fazla değildir çoğu zaman!

 Uyutulmuş, uyuşturulmuş, hipnoza maruz kalmış yığınlaşmış kalabalıkları heyecan alır sürükler. Güzel bir hitabet, sürekli yenilenen ve değişen sloganlar, yerinde bir kelime, tam yerinde uyandırılan bir  tesir,  büyük bir yalan,  ileriye dönük büyük projeler gibi kitlelere vaat  edilen hayaller, hoş bir rüya gibi devasa kitleleri  peşinden sürüklemeye hazır hale getirmiş motiflerdir. İçinde yaşadığı cehennemi, vaat  edilen  cennete tercih eder. Hiç yaşanmayacak olan cennetin neden yıllardır göremediğini, gösterilmediğini sorgulama yeteneğinden yoksundur!
 
Az gelişmiş, eğitim düzeni oturmamış, çağın gerekli olan fikirlerini yakalayamamış, verilerini okuyamamış bilhassa Ortadoğu gibi ülkelerde, yaygınlaşmış insan tipleri ile toplumlar kontrol altına alınmaktadır.  Biat kültürü bu toplumların en büyük özellikleridir. Tarikat liderlerinin, Şeyhlerin, cemaat önderlerinin, hatta siyasi liderlerin hedefe varmada istediği insan tipleri ve kitleler bunlardır...

 Cahil bırakılmış, geri kalmış toplumlarda cemaat önderi, tarikat şeyhi, siyasi lideri gibi önderlerin büyük rolleri vardır. Siyasi liderin veya önderlerin iradesi, toplum için fikirlerinin kaynağı haline gelir. Kitle çobanına sadık bir sürüdür.

  Cahil toplumların hipnotizeye uğramış kişilerinde en yükseğinden en aşağısına kadar,  kitlenin ruhuna  hakim olan düşünceler; sorgulama, yargılama, hürriyet, bilinçli davranma, bağımsızlık, milliyetçilik gibi düşünceler yer almaz. 

  Biat kültürü içinde, itaate susamış olmaları ve kendilerinin lideri olduğunu söyleyen kimselerin ardından gitmek ve esirlik anlayışının önde gelen tezahürleridir. 

 Tartışma kültürü yoktur, gelişmemiştir. Düşünceye önem vermez, kendi yerine liderinin düşüncesi önem arzeder. Hatta ülkemizde, ‘’...Liderimin yanlışları, benim doğrularımdan daha doğrudur...’’ anlayışında, iradesini kaybetmiş, aklını kiraya vermiş, düşünce yeteneğinden yoksunlaşmış tam bir Ortadoğulu teslimiyetçilik anlayışına benzer hakim kitleler bizim toplumumuzda da oluşmuştur...  

Kesin itaat edilen toplumlarda ki  liderlerin başvurdukları yöntemler hemen hemen tarih boyunca hep aynı yönde olmuştur. Geri ve cahil bırakılmış toplum  liderleri;  reklam, propaganda, ikna, iddia, tekrar etme, şartlandırarak toplumda yayma   telkinleri ile etkili olmaktadır...16.01.2022 

AV. Faruk Ülker

Editör: TE Bilisim