Whatsapp üzerinden vatan savunması! Whatsapp üzerinden vatan savunması!
 Suruç’taki canlı bomba olayından sonra polis ve askerlerimize yönelen bölücü terör saldırıları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir taraftan Suriye’deki IŞİD hedeflerine, bir taraftan da Irak’taki PKK kamplarına başlattığı ve halen devam eden hava operasyonları yıllar sonra “terörle topyekûn mücadeleyi” gündeme getirmiştir. 
Hava operasyonları ile eş zamanlı olarak yurt içindeki IŞİD, DHKPC, KCK mensuplarının hücrelerine yönelik baskınlar, gözaltılar ve tutuklamalar da gerçekleştirilmektedir. Şüphesiz bu durum bölücü terörü de azdırmış PKK ve uzantısı örgütler, emniyet ve silahlı kuvvetler personelimize, sivil halkımıza yönelik saldırılarını yoğunlaştırmışlardır.

PKK terör örgütünün mazbatalı ve kravatlı siyasi uzantıları da ağızlarından salyalar akıtarak başta partimiz olmak üzere demokrasimize saldırmaya devam etmektedirler. 

Sayın Genel Başkanımız, terörle topyekûn mücadele kapsamında terör örgütünün siyasi uzantısı olarak faaliyet gösteren partilerin yönetici, milletvekili ve üyelerinin faaliyetlerinin sorgulanması kapsamında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı göreve davet etmiştir. Bu davette parti ismi geçmemiş ölçü “teröristlere övgüler düzen, şehitlerimizin kanına giren çürümüşleri kınamaktan dahi imtina eden ve terörle arasına mesafe koyamayan Kandil siyasetçileri” olarak konmuştur. Ne yazık ki, bazı basın mensupları tarafından bu çağrı salt “parti kapatma” çağrısı gibi yorumlanmış; partimiz suçlanmaya başlanmıştır.

Hâlbuki MHP ve O’nun lideri hiçbir dönemde anayasal çerçevede kurulmuş ve anayasamızın ilgili maddeleri kapsamında faaliyet yürüten siyasi partilerin kapatılmasını savunmamış ve böyle bir talepte bulunmamıştır. MHP, başlangıçtan itibaren terör ve şiddet dışındaki hallerde parti kapatmak yerine bireysel sorumluluk getirilmesini savunmuştur. 

15 Mart 2008 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın “laikliğe aykırı fiillerin odağı olduğu” gerekçesiyle AKP hakkında açtığı kapatma davası gündeme geldiğinde kamuoyuna açıklanan basın bildirimizde çok partili siyasi hayat tecrübelerimiz dikkate alınarak siyasi partilerin kapatılmasının demokrasiye verdiği zararlar güçlü bir şekilde ifade edilmiş idi: “Demokratik rejimin ve siyasi hayatımızın istikrar kazanamamasının temel nedenlerinin başında, bu müdahaleler sonucunda siyasi partilerin kurumsallaşma ve kökleşme süreçlerinin sekteye uğraması gelmektedir. Türkiye’de demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla gelişememesinde ve gerçek anlamda kök salamamasında en büyük etken bu olmuştur.”

Bu temel düşünceden hareketle MHP konunun kamuoyunda şu iki önemli husus açısından tartışılması gerektiğini bildirmiştir:

“1. Anayasa’nın 68. ve 69. maddelerinin gözden geçirilerek, siyasi partilerin 68. maddenin 4. fıkrasına aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılması yerine, bu fiilleri işleyen parti üyeleri, yöneticileri ve milletvekillerinin bireysel olarak sorumlu tutulmasını ve bunlar hakkında cezai soruşturma ve yaptırım uygulanmasını öngören yeni bir düzenleme yapılması üzerinde durulabilecektir.

2. Terörle organik bağı ve eylem birliği olan ve terörü bölücü amaçlar için bir vasıta bir değerlendirme konusu olabilecektir olarak gören siyasi partilerin durumu ayrı.”

Partimizin bu tavrı, konunun tartışıldığı o günlerdeki grup toplantılarımızda (18 ve 25 Mart 2008) Sayın Genel Başkanımız tarafından ayrıntılı bir şekilde izah edilmiştir. “Siyasi 
partileri, siyaseten tasfiye edecek olan yegâne güç Türk milletidir. Bu hesabın görüleceği yer de seçim sandığıdır.” Diyen MHP bugün de aynı noktada durmaktadır.

O günkü tartışmalar içinde MHP’nin bu açık ve net tavrı diğer partiler tarafından hemen sulandırılmış, mesela “parti kapatılmaması” ilkesinin kapsamına terörü ve şiddeti meşru bir araç olarak gören siyasi partiler de dâhil edilmiştir. Güya kurumsal olarak parti kapatmayı zorlaştırmak için yöneticilerin ve milletvekillerinin bireysel sorumlulukları bakımından peşinen kesinleşmiş mahkeme kararı aranması gibi garip yaklaşımlar gündeme getirilmiştir. 

Bu kapsamda bireysel sorumluluğun bir gereği olarak milletvekilliği dokunulmazlığının yeni bir düzenlemeye kavuşturulmaması da baştan bu konudaki yaptırım sistemini işlevsiz hale getirecek bir sonucu hazırlamıştır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Editör: TE Bilisim