İsrail-İran geriliminde Cihat Yaycı'dan çarpıcı yorum: Bu bir cambaza bak savaşıdır' diyerek Türkiye'yi uyardı İsrail-İran geriliminde Cihat Yaycı'dan çarpıcı yorum: Bu bir cambaza bak savaşıdır' diyerek Türkiye'yi uyardı
Koyduğumuz başlığın bir çoğunun hoşuna gitmeyeceğini düşünsek bile, tarihi persektif içinde basit olarak da anlatmakta faydalı olacağına inanıyoruz.
Din milliyetçiliği, milliyetçiliğin belli bir inanç ile ilişkisini ifade eder. Hıristiyan milliyetçilik, Hristiyanlık görüş ve esaslarını iç siyasette etkili kılabilmek için, Hristiyanlık görüşlerini yansıtan yasaları geçirmek adına odaklanma eğilimi gösterir.
SİYONİZM, Yahudi milliyetçiliğinin temel alan ideolojik bir fikir hareketidir ve hedefi ilk önce Filistindir. Bir Yahudi devleti kurma amacıyla oluşmuş, kutsal saydıkları İsrail topraklarına kavuşmaktır.
Tarihte ve kutsal kitapları Tevrat’da İsrail Toprakları olarak tanımlanan yerlerde bir Yahudi Devletinin asırlar sonra ( üç bin yıl sonra) yeniden kurulmasını amaçlayan ve Yahudi milliyetçiliğini temel alan ideolojik bir fikir hareketidir. Siyonizm idealini benimseyen kişilere ise Siyonist denilmektedir.
Siyonizm kelimesi, Kudüs’ün eski adı olarak bilinen ‘’ Sion’’ kelimesinden türemiştir. Siyonizmin asıl amacı, Filistin toraklarında Yahudi devletinin kurulmasıdır. Bu inanca göre Filistin’in kutsal topraklar olarak Tanrı tarafından Yahudilere bırakıldığı inancı hakimdir.
Dini Siyonizm, Yahudilerin dini inanç kurallarına bağlı kalarak, Yahudi kimliklerini sürdürmelerini, diğer ırklarla olan asimilasyonuna şiddetle karşı çıkarak, ilk etapta İsrail’de bir Yahudi devletinin kurulmasını esas almıştır.
İsrail devletinin kurulma tarihi olan 1948’e kadar Siyonizmin öncelikli hedefleri olarak, İsrail topraklarında, Yahudi egemenliğinin yeniden kurulması ve Yahudilerin diasporada yaşadıkları ayrımcılıktan ve zulümden kurtarmaktı.
Din devleti sayılan İsrail kurulduktan sonra ise Siyonizm hedeflerini peyder pey genişletmeyi esas alan uygulamaya geçmiştir.
Kendilerine vaad edilmiş olduğuna inandıkları, Nil’den Fırat’a kadar olan bütün toprakların işgal edilerek Yahudi hakimiyetini sağlamak düşüncesi tarihten bugüne gelen en önemli bir milli ideolojileri olmuştur. Bu ideolojinin kaynağı Tevrat’dır. Tevrat da geçen Yahudilere vaat edilmiş topraklar ‘’ Yeni arz’ı mev’ud’’ teorisi olarak bilinir.
Siyonist düşüncenin ana hatları, İsrail Özgürlük Bildirgesinde çok açıktır.
‘’...İsrail toprakları Yahudilerin doğum yeridir. Bu topraklarda Yahudilerin manevi, dini ve politik kimlikleri şekillenmiştir...Yahudiler bu topraklarda ilk devletlerini kurdular. Bu topraklar dünyaya kitapların en mukaddesini verdi.
Topraklarından zorla ve güçle kovulduktan sonra bile, Yahudiler topraklarına geri dönme ümitlerini hiç kaybetmediler ve eve dönüp özgürlüklerine kavuşmak için dua ettiler. Bu tarihi geleneksel bağlarla kendilerini antik evlerine tekrar entegre etmek için çaba gösterdiler ve yakın tarihlerde kitleler halinde geri döndüler...’’
YAHUDİLİK TEK TANRILI ETNİK BİR DİNDİR
O halde Yahudilik ve Siyonist ideale göre, Yahudi ırkından olmayan birisinin, Yahudi dinine geçmek istemesi, Yahudilik ilkelerine tas tamam uymayı istemektedir.
Yahudi dinini seçse bile, Yahudi ulusunun bir parçası olunamaz. Çünkü İsrail oğulları bir IRKTIR ve bu ırk Yahudilikle etle tırnak gibi olup bütünleşmiştir. Irk ile din birbirinden soyutlanamaz ve ayrılamaz. Bütünü meydana getiren iki parçadır.
Bir diğer deyişle Yahudi milletinin tarihten gelen kollektif inanç ve anlayışı, kültürü, hukuk kuralları ve geliştirdiği medeniyeti tamamen kendi içinde ETNİK BİR DİNDİR. Yahudilik bir İbrani felsefesi görüşüdür ve aynı zamanda bir dünya görüşüdür.
Mesela Rusya’daki Subbotnikler Yahudiliğin bir çok dini esaslarını kabul edip uygulamalarına rağmen dinen Yahudiliğe geçmemişlerdir. Kişinin Yahudi ilkelerine uyup bu dini icra edenlere dürüst kişi anlamında ‘’ goylar’’ denilir.
Goylar, etnik asıllı İsrail vatandaşlarının yanında her zaman ikinci plandadır. Etnik unsur her zaman baskın unsurdur, ayrıcalıklıdır. Sonradan Yahudi olanlara üstündür, etnik kökenlilik özelliği kendisini merkez kabul eder.
Her ne kadar ‘’...Yahudiler, siyah da, beyaz da olabilir, İsrail oğulları bir ırkı temsil etmez, Yahudilik bir hayat düzenidir, yaşama biçimidir...’’ diyenlerde olsa bile bunların çok azınlıkta olduğu ve bir etkilerinin olmadığı bilinen gerçektir.
ARAP EMEVİLER’DE MEVALİLİK ANLAYIŞI
Mevali, ‘’ koruyucu, yardımcı, dost, azat eden efendi, azat edilen köle anlamlarına gelen Mevla kelimesinin çoğulu olan Mevali kelimesi Kur’anda akraba manasında ( Meryem 19/5) Dostlar manasında (Ahzap Suresi 33/5) ve Nisa surelerinde, mirasçılar anlamında üç yerde zikredilmektedir.
İlk İslami fetihlerin ardından kendi istekleriyle Müslüman olan, Türkler, İranlılar, Endülüs’te Berberiler, Mısır’da Kıptiler gibi Arap olmayan Müslümanları ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır.
Hz. Peygamber zamanında, Mevali İslamiyet’i kabul etmekle hukuken Müslüman Araplarla eşit haline gelmekteydi. Peygamberimiz (SAV) hür Arap Müslümanlarla, daha önceden köle azatlı Müslümanlar arasında bir ayrım gözetmemiş ve bu uygulama dört halife döneminde de (632-661) aynen devam etmiştir.
Emeviler’den önceki dört halife döneminde halifeler, istişare ve şura toplantıları ile seçilmekteyken, Emeviler’de bu durum babadan oğula saltanata dönüşmüş, Abbasiler döneminde de devam etmiştir.
Dört halife döneminde fütühat hareketleri, İslam’ı yaymak olan dini sebeplerle gelişmiştir. Emevi’ler döneminde ise fetih hareketleri daha çok siyasi ekonomik güç elde etmek için yapılmıştır.
Hakimiyetleri altına aldıkları ülkelerde ki esir ve kölelere MEVALİ denilmeye başlanmıştır. Müslüman olup, Arap olmayan herkese verilen bir isim haline gelmiştir.
Bu anlayış sonradan daha geniş bir kapsamı içine almıştır. Özgür oldukları halde, yani köle olmadan Müslüman olup fakat ARAP OLMAYAN herkese MEVALİ denilmiştir.
İslam’ın ırkçılığı yasaklamasına rağmen Mevali anlayışı gelişerek Arap milliyetçiliğinin temelleri atılmıştır. Emeviler döneminde ki bu ırkçı anlayış, İslam’ın ruhuna aykırı olduğundan bir çok ayaklanmalara ve isyanlara sebep olmuştur. Bu yüzden bir çok insan Emevilerin bu ırkçı politikasına karşı tavır almıştır.
Mevali politikasının uygulandığı yıllarda henüz Türk devleti Müslüman değillerdi. Her ne kadar Türklerin TALAS savaşında toptan Müslüman oldukları iddia edilse de bu tarihi gerçeklere aykırıdır.
Bir çok zaman Türk Devletleri, Müslüman Arap ve Emevi devleti ile yıllarca savaş yapmışlardır. Emevilerin ırkçı politikası, Türklerin Müslüman olmasını tam 300 yıl geciktirmiştir. Elli bin Türk’ü katledip günlerce derelerden, değirmenlere Türk kanı akıtan zalim ve cani Kuteybe Bin Müslim’i saymıyorum bile...
Gerek Emeviler gerekse Abbasilerde din olgusunu kullanarak bir üst kimlik oluşturmuşlar, Araplar dışındaki Müslümanlara karşı üstten bakma, dışlayıcı hatta küçümseyici tavırları devam etmiştir. Sırf mevalilik anlayışı yüzünden halifeliğin bile sadece Arap olanlara mahsus olduğunu kabul ettiklerinde kendileri dışındaki İslam halifesini hiçbir zaman kabul etmemişlerdir.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethinden sonra, halifeliğin Osmanlılara geçişini kabul etmemişlerdir. Hiçbir Türk Sultanı , sırf Arap olmadıkları için Halife olarak kabul görmemiştir.
Bu yüzden Osmanlı Padişahının cihat ilan etmesine hiçbir Arap devleti itibar etmemiştir. Arapların I. Dünya savaşında Osmanlı’yı arkadan vurarak ihanet etmesi, Hüseyin Şerif’in Filistin’de ayaklanarak İngilizlerle iş birliği yapmasının arkasında hiçbir zaman Osmanlı Devletini ve halifesini kabul etmemek düşüncesi her zaman hakim olmuştur.
Hülasa bugün bile Türkler, bir çok Arap ülkesi nezdine halâ Mevalidir.
Türk milletine karşı ırkçı Arap politikaları yürürlüktedir. Sanki Müslümanlık, Arap olanlarla, Arap olmayanlara ayrı gelmiş veya Arap olanlara bir üstünlük bahşetmiş zihniyeti, bir bakıma İsrailliyet zihniyetiyle aynen örtüşmektedir.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamberin (SAV), ‘’ Arap’ın , Arap olmayana üstünlüğü yoktur, üstün olma takvadadır...’’ anlayışı yok sayılmıştır.
Türkler’in ve diğer Arap olmayan ülkelerin, Arapların bir çoğunun gözünde mevali görülmesinin tek sebebi Arap ırkçılığıdır. Tıpkı Yahudiliğin, İsrail etnik kökeniyle ilişkili olduğu gibi...
Her iki düşüncede de ırkçılık görüşü ağırdır. Geldiğimiz noktada İsrail, Yahudiliğinde olduğu gibi, Arapların bir çoğu da İslamiyet’i milliyetçi din haline getirerek kendi etnik kökeninden olmayanlara üst perdeden bakıp, ayrımcı ve ırkçı politikaları kendi siyasi emellerine alet etmişlerdir...
Sonuç olarak tabi ki Filistin’de uygulanan insanlık dışı dramı hiçbir şekilde kabul edemeyiz. Müslümanların ilk kıblesi ve üç kutsal mabet den birisi olan Mescid’i Aksa’ya yapılan saldırılara şiddetle karşıyız...
Filistin, Osmanlı’ya yaptığı ihanetin bedelini ödesin de demiyoruz. Fakat kraldan fazla kralcı, Araplar’dan fazla Arapçı olma zihniyetine karşıyız.
Türk milleti genlerindeki asaletle ve insanlık duygusuyla tarihi sorumluluk anlayışı içinde yine mazlum milletlerin ve mazlum Filistin’in yanında yer alacaktır.
Filistin’in, Karabağ savaşında Ermenileri desteklemesi, Mahmut Abbasın, Güney Kıbrıs Rum kesimine açıktan destek vermesi, Yaser Arafat’dan itibaren Filistin’in PKK terör örgütünün arkasında olması ve yataklık yapması, sözde Ermeni Soykırımını kabul ederek, hatıra pulları bastırması da unutulmayan gerçeklerdir.
Akdeniz'de, Ege'de, Kıbrıs'ta, Karabağ'da, Ermeni meselesinde ve daha nice tarihi sorunlarda hemen hemen hiç bir Arap devleti yanımızda yer almayıp, İngiltere, ABD, Fransa, Ermenistan, Yunanistan, Güney Kıbrıs gibi şer ittifaklarının yanında yer almıştır. Türk düşmanlığı, Arap ırkçılarının genlerine işlemiştir...
Filistin için dünyayı ayağa kaldırmak isteyenlerin, Doğu Türkistan UYGUR Türklerine uygulanan soykırımı görmezlikten gelmesi, halen zalim Çin devleti tarafından 3.5 milyon Müslüman Türk’ün esir kamplarında tutulmasına ses çıkarmayanların ve göz yaşı dökmeyenlerin, Filistin davasında kraldan fazla kralcı tutumlarının iç politikaya yönelik olduğunu da sorgulamadan geçemiyoruz... 16 .05. 2021 / Şarköy
AV. Faruk Ülker

Editör: TE Bilisim