TÜRKMEN DAĞI-CERABLUS HATTI

Düşünen insanlar yüzyıllardır bilginin kaynağını sorgulamışlardır. Kimisine göre bilginin kaynağı akıl, kimisine göre deney, kimisine göre sezgidir.

Amerikalı filozof William JAMES bilginin kaynağını aramaktan ziyade bilginin değeri üzerinde durmuştu. Ona göre bilginin kaynağı değil bilginin ne işe yaradığı önemlidir. Yani bilgi faydamızaysa değerli, faydamıza değilse değerli değildir.

Pragmatizm (Faydacılık) adını alan düşünceye göre faydadan “insanlığın faydası” kastedilmekle birlikte bireysel olarak baktığımızda “kendi lehimize olan” öncelenir ve bencilliğe kapı açılmış olur, devlet açısından baktığımızda ise “devletin çıkarına olan” öncelenir ve emperyalizme kapı açılmış olur.

İşte ABD ve İngiltere gibi Anglo-Sakson ülkelerin dış politikaları bu düşünce eksenine oturur.

Ümit Özdağ ‘Türk Çernobili’ diyerek faciaya karşı böyle uyarmıştı: Acil durum ilan edilmeli Ümit Özdağ ‘Türk Çernobili’ diyerek faciaya karşı böyle uyarmıştı: Acil durum ilan edilmeli

Devletlerarası ilişkilerde merhamet, acımak, ikna olmak ve benzerlerinin yeri yoktur ve olamaz. Kısaca, uluslar arası ilişkilerde “Ey Rusya!” veya “Ey Amerika!” gibi ünlemli ifadelerin hiç kıymeti yoktur.

Uluslar arası ilişkilerde sözlerinize veya taşacağını ima ettiğiniz sabrınıza kimse aldırmaz.

Ancak gücünüz, neyi yapıp neyi yapamadığınız işte önemli olanlar bunlardır. ABD ve diğer küresel güçler sizi sahada görmek isteyeceklerdir. Eğer sizin sahaya çıkışınız onların menfaatlerine zarar verecek ise o zaman ünlemli seslenişlere zaten gerek kalmaz.

Bize göre ABD’nin pyd aşkı bu ülkenin pragmatist dış politikasına dayanmaktadır. ABD pyd eliyle kara ordusu vermediğimiz takdirde mecburen düşmanınızın müttefik olarak seçeceğini söylemektedir.

Son Ankara patlaması pyd/pkk terör örgütleri eli ile gerçekleştirilmiş olabilir. Ancak akıl gözüyle bu patlamaların istihbarat örgütlerinin pyd/pkk’ya taşeron olarak ihale edilen patlamalar olduğu görünüyor. Bu patlamaları ihale eden Rusya, İran veya ABD hangi ülkeyse adresi pyd olarak açıkça belli ettiklerine göre sizi sahaya yani Suriye’ye çağırıyorlar demektir.

İşte böyle, dünya lideri veya dünya devleti olmak “Ey!” ifadeleri ile değil “eylem” ile olunur. Her ülke kendi faydasını gözetiyorsa sizde kendi devletinizin faydasını gözetecek, planlamanızı öyle yapacak, saflarınızı da öyle seçeceksiniz.

Eğer zamanında uyumuşsanız, o zaman en hafifinden görevde ihmal suçu işlemiş olursunuz.

Zamanında ön alarak, öngörülü davranarak ve ileriyi görerek devlet görevi yapamadıysanız, o halde eksiği veya açığı fark ettiğiniz andan itibaren hatalarınızı telafi etmelisiniz.

Terör ile imtihan edilen Türkiye için bu saatten sonra yapılacak olan iki seçenek kalmıştır.

Bu seçeneklerden birincisi maçı karşı sahaya yıkmak olmalıdır. Rusya örneğinden ilerlersek Çeçenistan, Ukrayna, Güscistan veya Rusya’da size yapılanın hesabını kesebilirsiniz.

Eğer bu gibi alternatiflere karşı hazırlığınız olmadığı halde Suriye krizini kaşıdıysanız ikinci seçeneği kullanacak ve çağrıldığınız sahaya gireceksiniz.

Kuzey Suriye’ye fiilen müdahil olunacaksa da şartları ve kapsamı rakiplerinizin düzenlemesine izin vermemelisiniz.

Bu safhadan sonra Türkiye için Suriye’ye müdahale etmek ve Rusya dahil küresel güçleri karşısına almak artık elzem olacak, bu safhadan sonra onlar test edilecektir.

Suriye’de pyd gibi bir yapılanma olduğu müddetçe Türkiye’nin geleceği ve terör belası eksilmeyecek devamlı yukarı doğru bir ivme ile seyredeceğine göre Türkiye’nin Suriye’ye yapacağı askeri müdahalenin kapsamı sadece “Azez-Cerablus” hattının güneyini değil pyd’nin bütün mevzilerini kapsamalıdır. Böylece hem pyd’nin denize çıkış koridoru gibi bir koridor kalmayacak, hem de Türkiye’ye ithal edilecek bir terör gücü de temizlenmiş olacaktır. Bu şartlar altında Türkiye’nin hattının en zayıf ihtimalle “Türkmen dağı-Cerablus” olarak tutulması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu hattın tutulmasının önemini düşmanın saldırı yönünden anlamamız çok olaydır. Afrin kantonu haritada kabaca bir kare şeklinde görünür. Bu karenin kuzeyi ve batısı Türkiye, doğusu ve güneyi Suriye muhalefeti tarafından çevrili olmasından dolayı savaş bu bölgede pasif seyrediyordu. Geçen hafta Rus bombardımanının etkisiyle rejim güçleri Afrin’de üslenen pyd kuvvetlerine yönelik bir koridor açmayı başardılar. Terör örgütünün Azez saldırısı da bundan sonra başladı. Çünkü Afrin artık enterne edilmiş bir bölge olmaktan kurtulmuştu.

Terör örgütüne bağlı olarak ilan edilen Kobani kantonu ile Afrin kantonu Türkiye’nin güvenli bölge olarak belirlediği hattın güneyinden dolaşarak rejim ile ittifak halinde birleştirilmektedir.

İşte bu manzara bizim için neyin iyi neyin kötü olduğunu gösteriyor. Türkmen dağı ile Cerablus arasında Özgür Suriye Ordusu, El-Nüsra, pyd’ye bağlı Afrin kantonu ve İşid kontrolü olduğu için bu hat boyunca Özgür Suriye Ordusu ve El-Nüsra ile bir şekilde anlaşılarak bölge Türk askerine terk edilmeli, pyd ve işid kontrolünde bulunan bölgeler ise savaşarak ele geçirilmelidir.

Şimdi “savaşa mı gireceğiz?” diye soranlar olacaktır. Birkaç yıl geriye gidelim. Biz iki yıl önce Kuzey Suriye’nin işgal altına alınması gerektiğini yazdığımızda bazı çevreler bize o zamanlarda karşı çıkmışlardı.

Oysa bundan iki yıl önce Kuzey Suriye’yi kontrol altına alsaydık şimdi bu bedeli ödemek durumunda kalmayacaktık. Bugün de gereğini yapmazsak yarın daha çok bedel ödemek durumunda kalacağız.

Kısaca hangi seçenek faydamıza ise şimdiye kadar seçmiş ve uygulamış olmalıydık. Eğer gereğini yapamadıysak şu andan sonra iki seçenek kaldı.

Ya ikinci seçeneği kullanıp Suriye’ye gireceğiz.

Ya da düşmanı belirleyip birinci seçenek çerçevesinde biz de taşeron kullanıp düşmanın ülkesini viran edeceğiz.

 

Editör: TE Bilisim