YENİ TÜRKİYE Mİ?- KÖKÜ MAZİDEN ATİ'YE TÜRKİYE Mİ?

 

                     Türkiye Cumhuriyeti bugün aşağı yukarı kesintisiz 5000 yıllık devam eden devletinin adıdır. Ne yeni Türkiye'dir! ne de eski!.. Kökü maziden atiye olan, Türk Devletlerinin devamıdır.Yeni Türkiye demekle,bu milletin aslı değişmeyecektir.Türk Milleti dünyanın en köklü medeniyetine sahip,en eski milletlerden biri olduğu şüphesizdir.

 

                     Yakın zamanlarda dünyanın çeşitli Türkologlarınca da yapılan araştırmalar göstermiştir ki, medeniyetimiz milattan önce en az 3000 yıllarına kadar gerilere gitmektedir. 5000 yıldan fazla tarih sahnesinde  kesintisiz yer almış olmak, yaşama azminin en önemli kanıtıdır. Bu vesileyle  Türk Devletleri arasında ki iç çekişmeler, siyasal anlaşmazlıklar her zaman olmuştur. Bilhassa ülkemizde bölücülük, etnik temelde milliyetçilik ve ayrıştırıcılık politikaları,muhteşem mazimizin ayak seslerini istikbale taşımamızda, bir müddet sekte vurabilir ama  durduramaz.

 

                      Türk tarihinde çok fetret devirleri yaşanmıştır; fakat  çok defa filizlerinden daha da güçlenerek doğmasını bilmiş bir millettir. Her gün isimlerini duyduğumuz; İngiliz,Fransız,Alman,Portekiz,İspanyol, gibi milletlerin hiç birisinin tarihleri 1500 yıldan geri gitmez.Hatta dünyanın efendisi ve jandarması olduğunu savunan küresel sömürücü Amerikan milleti diye bir millet de olmamıştır. Dünya'ya yön vermeye çalışan Amerika, vatandaşlık bağları ile bir araya gelmiş insanlardan oluşan topluluğun adıdır. Ekonomik, sosyolojik ve psikolojik baskı ve menfaat işbirliği ile Amerikanlılaşma'ya gitmektedir.Mazisi 200 yıldan öteye gitmez...

 

                         İbrahim Kafesoğlu Türk Milliyetçiliğinin Meselelerinde şöyle der: ''.....Çin,Hind,İran gibi tarihleri masallara karışmış eski milletlere gelince,Türkler bu milletlerle de eskilik ve kültür yönlerinden boy ölçüşecek kudrette ve hatta daha ileri durumdadır denilebilir.Çünkü, eski Yunanlıların, Romalıların, Cermen kültürlerinin, İslavların,Hindliler ve İranlılarla birlikte,ataları olan Hind-Avrupalıların tarih sahnesine çıktıkları anlarda Türklerle temas kurarak atalarımızdan kültür ve medeniyet unsurları aldıkları,gün geçtikçe daha da iyi anlaşılmaktadır......''

 

                           Milletler,tarihten bu güne kadar içinde yaşadığı diğer topluluklarla karışmaması mümkün değildir.Bu vesileyle hiç bir milletin bütün fertleri; mensubiyetine aidiyet bağı ile bağlandığı o milletin ırki özelliklerine aynısıyla sahip değildir.Bu durum sosyolojik gelişmelerin ve  sosyal vakıaların temel sonucudur.Fakat şu da var ki; bir ırkı temsil eden tipler o millet içerisinde en çok rastlanan baskın tiplerdir.Türk ırkı da,bazı ırklarla; Çin,Moğol,Arap,İran, gibi karışmış olması muhtemeldir.

 

                           Türk milleti tarihten bu güne hiç bir zaman ırkçılık yapmamış olmasına rağmen,çok geniş coğrafyada hükümranlık sürdüğünden,içinde Türk asıllı olmayan çok fertleri de eritmiştir..Eriyenlerin bir kısmı sonradan anlaşılmıştır ki; ne tam olarak Türk olmuştur,ne de soyunun özelliklerini taşıdığı millete ait olmuştur.Osmanlıda ki devşirmelerin bir kısmı, Türk kültürü ile yetiştirilerek gerçekten hizmet mevkiinde en üst sıralara çıkmıştır.Bir kısmı da, milletin ve devletin acziyet içerisine olduğu zamanlarda ihanetin pençesine düşmüşlerdir...

Seçim tarihi açıklandı, gözler YSK'da! Seçim tarihi açıklandı, gözler YSK'da!

 

                        Türk milleti ve Türk  milliyetçiliği, biyolojik ırkçılığı her zaman reddetmiştir.Aksi olsaydı,Hazar'dan Balkan coğrafyasına hatta Avrupa'nın ortalarına kadar,çeşitli kültür ve milletlerin varlıklarını sürdürmesi mümkün olmazdı...

 

                        Eğer bu millete ihanet edenlerin çok değil iki üç göbek öte şeceresi incelenirse; mutlaka,  etnik özürlü oldukları, kendisini Türk mevcudiyeti içinde  görmedikleri görülecektir. Her zaman bu tipler, milliyetçiliği kasten kavmiyetçilikle ya da ırkçılıkla suçlayan taraf olmuştur... (İslam'a göre milliyetçilik, ile ilgili  önceki yazılarımızda bu konu detaylı olarak incelenmiştir...) Kendi şuur altına bastırılmış etnik ırkçılıklarını,İslam'ın yüce değerleri ile perdeleyerek ve dincilik yaparak,Türk milliyetçilerine saldırmaları hiç bir zaman tesadüf değildir.Kasten İslam'ın, ''asabiyetçilik ve kavmiyetçilik'' kavramlarının karşısına ulvi duygularla mücehhez, milliyetçiliği oturtup saldırılara devam edilmektedir...

 

                          İki cihan serveri alemlere rahmet  Peygamberimizin (SAV)  hadislerinde ki; ''Hubbül vatan minel iman...'' vatan sevgisi imandandır ve '' kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz.'' ilahi emrini Türk milliyetçileri düstur edinmiştir...Bu gün milliyet ve milliyetçilik düşmanlığı yapanların; milli mücadeleye karşı çıkıp mandacılığı kabul edenlerin torunları oldukları da unutulmamalıdır...

 

                           Yine,1915 Ermeni olaylarında ki tehcirde, bazı Ermenilerin Müslüman olarak tehcirden kurtuldukları malumdur.Fakat aradan geçen 100 sene sonra, bu dönmelerin torunlarının bir çoğu PKK terör örgütünün kurucuları ve üst yönetim kadrolarında görev aldıkları artık kesin bir vakıadır.

 

                             Bugün; sosyologlar, tarihçiler, hukuk tarihçileri, toplum bilimciler ve psikologlar şunu ispatlamışlardır: Milletlerin yaşayabilmelerinde ve hayatlarını idame ettirebilmelerinde en kuvvetli amil; fertlerin mensup olduğu millete sadakati, bağlılığı ve aidiyet duygusudur. Yani fertlerin mensup olduğu millete duyduğu bağlılık, milliyet duygusunun kaynağını hatta çekirdeğini teşkil eden en önemli unsurdur...İşte milletlerin,ayakta durmasını  ve yok olmamasını sağlayan yegane unsur fertlerde oluşan milli şuurdur...

 

                               Kadim milletlerin var oluşunda ve şekillenmesinde; şüphesiz geçmişte kazanılan başarı ve felaketlerin de önemli rolü vardır.Türk Milleti, tarih sahnesine çıktığından bu güne kadar çok büyük bedeller ödemiş,mücadeleler vermiş ve içinden sayısız kahramanlar yetiştirmiş bir millettir.Bunca köklü bir tarihe sahip olmamızın ve siyasi varlığımızı aralıksız devam ettirmemizin  amilleri arasında, milletimizin içinden çıkan kahramanların sayesindedir.

 

                                 Kür Şad'tan,Oğuz Han,Bumin Han,Bilge Kağan,Mete Han, Atilla, Alparslan, Süleyman Şah,Kılıç Arslanlar, Çağrı ve Tuğrul Beyler den Osman Gazi ve Atatürk'e kadar sayılamayacak kadar kahramanlarımızın çokluğu sayesinde Türk Milleti haklı olduğu şerefli payeyi kazanmıştır....Kahramanlarımızı her birinde Kürşad'ın ruhu vardır.Kür Şad milli sembolümüzdür.Çinlilere esir düşen milletini kurtarmak için bir gece yarısı 40 çerisiyle Çin sarayını basarak kendisini  feda eden bir destandır!...

 

                                Milletimiz kahramanlarımızın yanı sıra,  büyük manevi önderlerimizi de yetiştirmiş asil bir millettir. Ahmet Yesevi'den, Horasan Erenlerine, İmam'ı Azam'dan, Maturidi'ye, Yunus ve Mevlana'ya kadar manevi önderlerimiz hayatın her safhasında milletimize güç vermiş ,mana ikliminde şekillenmiş yol göstermişlerdir. İbni Sina gibi tıp alimlerini, Farabi gibi İslam filozoflarını,Cabir,El Harizmi, El Bruni, Ali Kuşçu gibi matematik dehalarını , edebiyat,sanat ve mimarlık alanlarında sayılamayacak kadar  şaheser eserleri ve bilim adamlarını insanlığın hizmetine sunmuş köklü ve medeniyet sahibi bir millettir. Asalet ve onurlu geçmişe sahip olan böyle bir millet  terör ile tökezlettirilmek istenmektedir...

 

                        Türk Milleti, genlerinde  ki ve şeceresinde, Cihan hakimiyeti ruhunu taşıması dolayısıyla tarihte sayısız ve üstün başarılara imza atmıştır. Cihangirlik ruhundan doğan bu hasletlerden dolayı;alemlere nizam verme sayılan '' İlay'ı Kelimetullah'' ruhu; kahramanlarının önderliğinde, cihan ruhu olarak fertlerde tecelli etmiştir. Tarih bunun şahitidir.  16 büyük imparatorluk kuran ikinci bir milleti tarih yazmamıştır..

 

                       İşte milletlerin yükselmesi,çökmesi,parçalanması, ruhlarda inkişaf eden milli ruhun iradesi sonucudur.Çanakkale'de,Sakarya'da,İstiklal savaşında kazanılan olağan üstü başarıların ardında ki yegane güç, iman ve milli şuur sayesinde gerçekleşmiştir...

 

                            ''YENİ TÜRKİYE '' PARONASI İLE BAŞLATILAN ÇÖZÜLME

                                               BÖLÜNME İLE  Mİ  BİTECEKTİR?

 

                        Hayır asla bitmeyecektir!..Ancak toplum mühendislerinin insanlarımızda oluşturduğu irade sakatlanmasının önüne mutlaka geçilmelidir.Yeni bir hamle ve yeni bir ruh ile insanlarımızın milli duyguları galabe çalınarak bu çözülmenin durdurulması mümkündür.Ruhsuz beden nasıl bir ceset ise,milli duygulardan mahrum bırakılmış bir milletin de bölünmesi parçalanması o ölçüde kolaylaşacaktır.Ruhu vücudundan ayrılan bir insanın  hayata veda etmesi gibi,milli ülkülerden uzaklaşmış toplumlarında,istiklallerine veda kaçınılmazdır.

 

                         Ülkemizde son 12 yıldır milli duygulara yapılan algı operasyonu ile, zihinler bir hayli bulandırılmıştır. Bölücü etnik Kürt ırkçıları, iktidarın verdiği her türlü tavizlerle iyice şımarmışlardır. 2002 yılı başlarında bitme noktasına gelen PKK terör ile,Hakkari,Cizre ve Güney Doğunun sair yerlerinde, özerk mahalleler oluşturmuştur.PKK/KCK/HDP ve PYD Türkiye'den toprak kopartmak ve Kürdistan'ı kurmak için şer ittifakı oluşturmuşlardır.Ve bu ittifakın temsilcileri ile barış süreci altında görüşmeler yapılmaktadır. PKK infaz politikalarını,hükümeti sindirmek için devreye sokmuştur. Hani analar ağlamayacaktı.Birlik beraberlik,kardeşlik tesis edilecekti!...

 

                        2009'da birinci Habur rezaleti, 2011 Oslo görüşmeleri, 2013'de İmralı görüşmelerinin hiç birisi anayasal zeminde yapılan görüşmeler değildir. Kanunlarımız açıkça ihlal edilmiştir. Geçtiğimiz günlerde,'' Kobani'' bahane edilerek ikinci Habur rezaletini de bu millet yaşamıştır.

 

                          Bugün, ülkemizin siyasi, kültürel ve ekonomik alt yapısı,hukuki düzenlemelerle değiştirilmek istenmektedir. 1923 yılında kurulan milli ve üniter devlet yapımızdan intikam alındığı hissi vatandaşlarımızın çoğunda ortak düşünce olmuştur.Yeni Türkiye perdesi altında,''..analar ağlamasın,silahlar sussun..'' algı operasyonu ile sürece karşı çıkanlar suçlandırılmaktadır. Önce '' Kürt açılımı'' ardından '' demokratik açılım..'' ve '' çözüm süreci...'' safsataları ile beyinler teslim alınmaya zorlanarak bölünme ve ayrışma noktasına gelindiği bir gerçektir.

 

                           Çözüm süreci altında ve gelinen noktada; milli devletimize ve egemenliğimize ortak aranmaktadır. Özerklik ve federalizm yapılanması milletimize;  insan hakları, demokratik özgürlük  ileri demokrasi olarak  yutturulmaktadır. Süreci milli hasletleri ile  ÜLKÜCÜ CAMİA gayet iyi okumakta ve takip etmektedir.Ülkücü hareketin Sayın lideri BAHÇELİ'NİN talimatları ve parti hiyerarşisi içinde, ülkücü hareket yeni bir KUVAY'I MİLLİYE ruhu ile bilenmiş ve beklemekte olduğu gözden kaçmamaktadır.

 

                             Ülkemiz insanlarının çoğunda,bölücü harekete karşı, parti taassupçuluğunun aşılmakta olduğu ve direnç kalelerinin oluşturulmaya başlandığı da görülen vakıalar arasındadır. Vatan toprakları demokrasi ile kazanılmadığı gibi,demokratik yollarla da kaybedilmesine izin verilmeyecektir. Demokrasi kamuflajı ile yargı teslim alınmış, kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kalkmış,yargı ve yasama yürütmenin emrine verilmiştir...

 

                            Ülkemizde,milli kimliğimizin reddedilerek ve alt kimlik statüsüne sokularak,sosyal bütünleşmenin sağlanacağını ve bu yolla bütünleşmenin mümkün olunacağı  algısı, maalesef çoğu insanlarımıza şu veya bu şekilde kabul ettirilmiştir. Çözüm ve çözülmenin geldiği aşama, milletimiz fertlerinin ve sosyal gurupların bir kısmının, Türk milletine mensup olma şuurunu kaybetme aşamasına kadar gelmiştir.

 

                             Sosyolojik olaylar asla boşluk kaldırmaz. Milli hasletlerin yok olması sonucu körelen milliyetçilik ve Türk  milletine mensup olma şuuru hızla dumura uğrayacaktır.Milli duyguların  yerini; bölgecilik,aşiretçilik,hemşehricilik, cemaatçilik ve etnik mensubiyetçilik duyguları, doğan boşluğu dolduracaktır.Bu duygularda yoğunlaşmış toplumların, millet olma vasfını hızla kaybedecekleri de kesin sosyolojik vakıadır...

 

                               Coğrafyamızda,devletleri ve milletleri ayrıştırarak yeni projeler ve ittifak gurupları geliştirilmektedir.  Amaç milli direncin kırılması,otonom ve federal bölgelerin oluşturulması,milli kimlik yerine alt ve üst kimlik dayatması,çok kültürlülük ve çok dillilik ile devletimizin uydu haline getirilmesi hedeflenmektedir. Türk yerine '' Türkiyelilik'', Türk'e karşı ırkçılık,Türksüz Türkiye ve vatansızlaştırılmış bir coğrafya istenilmektedir.

 

                                İnsanlarımız ayrıştırılarak, ötekileştirilerek,kutuplara ayrılarak ve taassupçulukla sosyal barışın sağlanması mümkün değildir. Din kisvesi altında milli değerlere saldırı bir o kadar hızlanmıştır.Türkiye Ortadoğu coğrafyasında, bir kobay ve deneme alanı olarak test edilmektedir. ''...Müslüman'ın devleti ve milleti olmaz, seccadenin serildiği yer vatan toprağıdır...'' gibi çarpık zihniyetin temsilcileri ve küresel emperyalizminin temsilcileri ile Türk milliyetçileri arasında ki mücadele kıyasaya devam edecektir...

 

                       Osmanlıda ki 1839 tanzimat fermanı ile getirilen çözülme, 1856 Islahat fermanı, ardından 1876 birinci meşrutiyet ve devamında 1908 ikinci meşrutiyet süreçleri,çözülmeyi durdurmak bir yana çözümsüzlük ve parçalanmayı getirdiği ve gelinen noktada bu hadiselerden ders almadığımız gözlenmektedir...Dağılan imparatorluğumuz da Anadolu sınırları içine sıkışıp kalan Türk milleti teslim alınmaya zorlanmaktadır...

 

                        Tarihte yaşanılan çözümlerin bugün de aynısıyla vaki olduğu su götürmez bir realitedir.Tarihin çöplüğüne atılan SEVR'İN intikamı alınmak ve LOZAN yok sayılmak istenmektedir. Ama her türlü oyunun farkındayız. Çözüm paketleri,taviz paketleri,demokratik özgürlük,Kürt açılımı,ileri demokrasi kamuflajları ve çözüm süreci adı altında,  milletimiz bölünme ve parçalanmanın eşiğine getirilmiştir...

 

                          Durmuş Hocaoğlu çok doğru bir tespitle; ''...Bu ülkede silah zoruyla toprak koparmak isteyenlerin,bütün ümitleri kırılması lazımdır....Kılıç çekenin,kılıçla düşeceğinin bilfiil ispat edilmesi lazım. Bunun için  Türkiye'de, Türkler'in mutlaka iktidara el koymaları gerekmektedir...''

 

                        '' YENİ TÜRKİYE YA DA YENİ TÜRKİYECİLİK''  söylemleri ile 91 yıl sonra parçalanmış; bölünmüş ve federatif bir  Türkiye'nin varlığını asla kabul etmemiz mümkün olamaz...Kökü binlerce yıldır mazide olan, büyük Türk devletini yıkmaya ve bölmeye kimsenin gücü yetmez.  Milli irade tecelli ettiğinde bölücülük belası;  şöyle veya böyle ve anlamak istemeyenlerin anladığı dilde, mutlaka çözülecektir ve milletimiz buna muktedirdir!.  Bölünmeye engel olacak direnç reflekslerimizin her zaman harekete hazır olduğu unutulmamalı ve bilinmelidir. Anlamayanlar ya da hafife alanlar, tarih aynasına bir daha ve tekrar bakmalıdırlar. '' ...Ya devlet başa,ya kuzgun leşe...''   05.11.2014

                                                                                                Türk Ocakları

                                                                                        Ümraniye Şube Başkanı

                                                                                                AV.Faruk Ülker

                      

                           

 

                      

                                       

Editör: TE Bilisim