Günümüzde küreselleşme,batı karşılığı (Globalleşme) ya da ''Evrenselleşme'' en çok tartışılan kavramların arasında yer almaktadır.Kavram ilk defa, 1960'lı yılarda kullanılmaya başlanılmıştır.1990'lı yıllarda ise,yaşadığımız çağı ve hızla gelişmekte ve değişmekte  olan dünyayı tanımak için kullanılan ve bilim adamlarını meşgul eden sihirli bir kelime olarak literatürde yerini almıştır.

 
Küreselleşme;kimilerine göre; Çok uluslu şirketlerin bir ideolojik aracıdır.Ve bu aracın kullandığı argüman, ''çok kültürlülüktür''. Ya da çok uluslu şirketlerin bir propaganda sloganı olarak da nitelendirilebilir.
 
Batılı bazı sosyologlara göre de; küreselleşme ulusal sınırları oradan kaldıran bir süreçtir.Ulusal sınırların ortadan kalkması ve sınırlar mahremiyetinin büyük darbe alması,sınırlar ötesi iletişim ağlarının yaygınlaşması ile hız kazanmış olduğu bir gerçektir.
 
   Kabul edelim veya etmeyelim;yaşanan bu süreçte,dünya sürekli küçülerek,bir köy halini almakla birlikte,getirdiği sorunlar büyümektedir.
 
 Milli değerleri aşındırılmış, milli kimlikleri yozlaştırılmış, farklılıklarının ise alabildiğine kutsallaştırılmış toplumlarda,sürecin sancıları kendisini çok ağır hissettirmektedir.Dünyanın herhangi bir tarafında cereyan eden olaylar,insanları kısa sürede yönlendirebilmekte ve etkilemektedir...
 
   Siyasetten ekonomiye,sosyal olaylardan politikaya ve kültüre,spordan medyaya kadar hemen hemen her konuda,yeryüzünde ki meydana gelen gelişmeleri,küreselciliğin getirdiği yaygın iletişim ağları ile insanlar anında öğrenmektedir.
 
    Yirminci yüzyılın son çeyreğinde,ticari mallar,hizmetler, para,bilgi ve buna bağlı kültürel etkileşim akışı ile;toplumların değer yargılarında sorgulamalar başlamıştır.Bu akışı elinde tutan,büyük güçler ve çok uluslu sermaye şirketleri,küreselciliğin getirdiği olguları kendi çıkarları doğrultusunda, kültürel emperyalizmin hizmetine vasıta olarak kullanmaya başlamışlardır...
 
 Ticarette,finansta ,milli ekonomilerin bağımlılıkları artmıştır. Bilişim devriminin getirdiği,küreselleşme ülke çıkarlarının savunulmasını da zorlaştırmıştır.Bu zorlaşma,kürsel sermaye'ye ve onun getirdiği yeni simgesel değerlere karşı,savunmasını ve alternatifini üretemeyen toplumların korkulu rüyası olmaya başlamıştır.
 
  Küreselleşme olgusu,kültürler ve siyaset üzerinde derin izler bırakmış olsa da; toplum dinamiklerini tamamen ortadan kaldıracak mahiyette olamamıştır.Hatta,insanların doğuştan getirdiği refleks ve savunma iç güdüsü ile; milliyetçilik duyguları daha da yaygınlaşmaya yönelmektedir.
 
   Soğuk savaş sonrası ve doğu blok'unun çökmesi ile tek kutuplu kalınan dünyada,liberal kapitalizm   1990'lı yıllardan sonra tek ve mükemmel bir sistem olarak kendisini kutuplaştırmıştır.Dünya siyasetini belirleyecek ve ekonomiyi yönlendirecek çok uluslu şirketler,sermayesiyle,mali  piyasaları ele geçirmesiyle, tüketim toplumları oluşturmuş, maddiyatçılık,çıkarcılık,aç gözlülük ve kokuşmuş bir çok değerler;  toplumları  içten kemirmiş hastalıklı bünyeler yapmıştır.
 
 Sovyetler Birliğinin yıkılması ve soğuk savaşın sona ermesiyle,liberal ekonomi ve kapitalizm,denetimi altında yeni dünya düzeni inşa edilmesi gerektiği batıda hız kazanmış,bu sürecin ise ancak milli devletlerin zayıflatılarak, ülke içinde ki fonksiyonlarının simgesel hale getirilip tek bir dünya yönetimi anlayışı çalışmaları başlamıştır.
 
  Bu küresel çalışmanın,milli devletlerin otoritelerini ne kadar  zayıflatıp ya da tersine milli devletlerin otoritelerini ne kadar güçlendireceği yönünde ABD'de  fikir üreten,düşünce sistemli fikir kulüpleri yoğun çalışmalar içindedir.
 
   Küreselleşmenin temelinde, sömürgecilik ruhu hakimdir. Kapitalizmin gelişmesiyle, ivme kazanmıştır. Batılı araştırmacılar, küreselleşmenin kökenlerini,15 ci yüzyıldan itibaren yani Avrupalıların,Asya ,Afrika,Hindistan,Uzak doğu gibi ülkelerde koloniler oluşturarak,yer altı ve yer üstü kaynaklarına el atarak sömürgeleştirmelerini temel kabul ederler.
 
    Sömürgecilik anlayışı,Avrupa merkezli yayılmış,nihayetinde ABD'nin hakimiyetinde sömürgecilik ve kapitalizm yan yana gelişmiştir.İşgal edilen ülkelerin bütün zenginliklerine el koyulmuş,hatta Afrika insanı köleleştirilmiştir.Bunun sonucunda hızla ekonomik gelişimi tamamlanmış bir Avrupa'ya sermaye akmış,kendi sanayilerini kurmuşlar,ürettiklerini ise sömürdükleri ülkelere fahiş fiyatlarla satarak hegemonyalarını korumuşlardır.
 
 Sömürdükleri bütün ülkelerde kendi dillerini yaygınlaştırmışlar,kendi hayat tarzlarını benimsetmişler,kendi kurum ve mekanlarını sömürdükleri ülkelere taşımışlardır...
 
  Sömürgeciliğin ve kapitalizmin ÇAĞDAŞ BİR BİÇİMİ yerini küreselleşmeye bırakmıştır. Dün sömürülerek, zorla köle yapılan insanlar bu gün daha  medeni ve insan hakları maskesi altında, fark edilmeden gönüllü ve çağdaş sömürücülük devreye girmiştir.
 
 Bu gün İngilizcenin dünya'da en yaygın dil haline gelmesi,dünya yer altı ve yer üstü kaynaklarının,ABD kökenli ve ulus ötesi şirketlerin kontrol alanında bulunması, dünya piyasalarında söz sahibi olmaları,en etkili teknolojilerin geliştirilmesi ile tek kutuplu yeni dünya düzenini oluşturmuştur.Tek kutuplu yeni dünya düzeninin tek egemeni ise ABD'dir...
 
 Küreselleşme,batının sömürgecilik anlayışından doğan bir geleneği takip ettiğinden,kendi varlığı dışında ki diğer toplumlar üzerinde hegemonyacılığını sürdürme eğilimleri hakimdir.Küreselleşme (Globalleşme) dünya toplumlarında ki, siyasi,ekonomik ve kültürel entegrasyonu sağlayarak tek düzeliğe taşıyacak olması ve beraberinde kültürel farklılıkları ortadan kaldırma tehlikesi  taşıdığından,dünya toplumları arasından önemli bir tehlike arz etmektedir.
 
 Milli kültürler ve milli değerler,küreselleşmemin tehtidi altına girmiştir.Buna alternatif olarak aksiyoner milliyetçilik gelişmeye başlayarak kendi tezlerini ortaya koymaktadır. Fakat bu durum,kültürel yapısını geliştirememiş,her türlü dış etkiye açık toplumlarda tersine  tekamül ettiği de bir gerçektir...
 
 Bilimde ki ve teknolojide ki hızlı gelişmeler,bütün dünyanın görsel ve iletişim ağı ile kaplanmasını sağladığı gibi,milli değerlerini korumaya alamayan; ya da bu noktada asrın idrakine uyum gösteremeyen toplumlarda, imdat çığlıkları görmezlikten gelinemez.Gelinmemeli de...
 
 Orantısız ve hazırlıksız gelişmenin getirdiği, ulus ötesi dışa bağımlılık ve manevi buhranlar,toplumda ki tahribatların öncüsüdür.
 Bunun sonucu olarak ,bir çok milli kültürlerde aşınma ve yozlaşma da başlamıştır. Özellikle,örf ve adet,gelenek, görenek,folklar,sanat,ahlak,hukuk, devlet anlayışı,devlet yapısı,medya ve temel düşüncelerde evrensel nitelikte ortak  değerler oluşması,kimlik bunalımına yol açan etkenler arasındadır.
 
 Kültürler, genellikle her toplumda,daima değişime açık olarak;dıştan gelen yansımaları bünye'ye almaktadır.Sınırları aşan iletişim ağları,yeni bir dünya düzeni oluşmasına öncülük etmiştir.
 
 Toplumların,gelinen bu süreçte dışa kapalı olarak hayatlarını sürdürme  imkanları yoktur.Dünyanın herhangi bir ülkesinde meydana gelen,siyasi,ekonomik ve teknolojik bir olayın  yansıması anında,kürenin bütününe yayılmaktadır.Fakat her milletin kabul ve direncine göre etkisi farklı olmaktadır.
 
 Küreselleşmenin bir diğer tanımı yapılırken de; ''..her şey her yerdedir..'' şeklinde dile getirilmektedir.Küreselleşmenin öncü gücü sayılan,ABD'nin,özellikle filim endüstrisi ile, dünyada  ABD  hayat tarzını yaygınlaştır maya başlamış olduğu görülmektedir.
 
 Bir çok az gelişmiş ülkelerde, kültürel hayatta,günlük yaşantıda,yeme içme ve davranışlarda,Amerikan usulü hayat tarzı kendini göstermeye başlamıştır.Artık, Walt Disney, McDonald's,Adidas, CNN gibi semboller,markalar,giyim ve tüketim eşyalarında ki simgeler her topluma girmeyi başaran değerler arasındadır.Bunlar sınır tanımayacak şekilde,Çin ve İran gibi kapalı toplumları bile istila edecek güce erişmişlerdir..
 
 Küreselleşme bir vakıadır.Küreselleşme olgusunu silah olarak kullanmak isteyen emperyal güçlerin nihai hedefleri,farklı devletlerin ve kültürlerin,ayrımlarını ortadan kaldırılarak, tek dünya devleti ve tek uygarlık olarak entegre olunan bir dünya devleti özlemi içindedirler...  
 
 Globalleşme ile, çok uluslu şirketlerin ve bu şirketlerin yönettiği devletlerin nihai hedefleri,küçük bir köy haline gelen dünya devletinin hegemonyasını ellerinde tutmak olduğu açıktır.
 
 Bilim adamları arasında da gelinen bu süreçte;tamamen globalleşen emperyal güçlerin ve çok uluslu şirketlerin,dünya ekonomisini ele geçirip geçirmedikleri,küçük devletleri yok etme tehtidi taşıyıp taşımadığı ve dünyanın tek devlet haline gelip gelemeyeceği sorunları yoğun olarak halen de tartışılmaktadır.
 
 Gelinen noktada,emperyalist global güçlerin,dünyada tek biçim hayat tarzını yaymakta henüz başarılı olamadıkları ve milli özellikleri silmeye güçlerini yetmediği ve yetmeyeceği görülmüştür.
 Özet olarak, 1960'lar da başlayan, 1980'li yıllarda gelişen ve Sovyetler Birliğinin yıkılmasıyla soğuk savaş döneminin bitip; dünyanın ABD öncülüğünde tek kutuplu bir küresel dünya'ya dönüştürme, bütün çabalara rağmen ulusal devletlerde,milli dirençleri kırmayı başaramamıştır...   (devam edecek...)    07.05.2013    

 TÜRK OCAKLARI
 ÜMRANİYE ŞUBESİ BAŞKANI
 AV.Faruk ÜLKER