Seçim yasakları perşembe günü başlıyor! Seçim yasakları perşembe günü başlıyor!
 Son günlerde başta Başbakan Erdoğan olmak üzere tüm AKP yetkilileri ve hükümet üyeleri sözlerinden dönmeyi, kendi kendilerini yalanlamayı adet haline getirmişlerdir. İçten içe iflas eden ekonomi politikaları açlık ve yoksulluğu tetiklemiş, yükselen kriz suları vatandaşın gırtlağına kadar dayanmıştır. Bu sırada tek kurtuluş yolu, rant limanına demirleyen “AKP Korsan Gemisi”ne binmek olarak gösterilmekte, aksi durumdakilerin kaderi talih rüzgarlarının vicdanına terk edilmektedir. Yalnızca yandaş, yoldaş ve dalkavukların yer bulabildiği yalan, iftira ve gözyaşı denizinde yüzen bu gemicikte “Dümenci” Başbakan Erdoğan, “Çarkçıbaşı” Bülent Arınç, miçolar ise kabine üyeleridir.

Başbakan Erdoğan’ın,  neden ve nasıl “Dümenci” olduğunu sadece 2011 yılı bütçe görüşmelerinin kapanış konuşmasında sarf ettiği cümlelerde görebiliriz. Erdoğan’ın o gün söylediği her sözün aksi, bugün tersine çıkan rüyalar misali, bir bir gerçekleşmektedir. O cümlelerin hepsi; bugün birer kuyruklu yalan olmuştur. Erdoğan, terör örgütüne teslimiyet sürecinde, o gün öne sürdüğü tezleri kendi eliyle çürütmüş, bütün iddialarından ve ortaya koyduğu ilkelerinden teker teker vazgeçmiştir.

O günkü konuşmasında “tek dil, tek din, tek bayrak, tek millet, tek devlet” tezini öne süren ve “Benim milletim Türk milleti, dilim Türkçe” diyen Erdoğan, bundan yaklaşık 5 ay sonra genel seçimler münasebetiyle partisinin Niğde ve Aksaray’da düzenlediği mitinglerde “Ben ne tek dil dedim ne tek din dedim. Hiçbir yerde benim böyle bir ifadem yoktur. Çünkü bunlar yalan makinesi” sözleriyle Meclis tutanaklarında yer alan konuşmasını inkâr ve aslına rücû etme sürecine girmiştir. Yalan söylemek, iftira atmak Sayın Erdoğan’ın nazarında birer karakter zafiyetinden çok tabii davranışlar haline gelmiştir. Erdoğan, aynı konuşmasında, BDP sıralarına dönerek, Türkçe’nin devletin tüm kurumlarında tek dil olduğundan ve âdem-i merkeziyetçiliğe yani merkezi otoritenin gücünün zayıflatılarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesine karşı olduğundan dem vurmuş; lâkin ilerleyen süreçte yerel yönetimleri merkezi yönetim karşısında güçlendiren “Büyükşehir Yasası”nın çıkartılmasını sağlayarak ve Kürtçe savunmanın önünü açarak kuyruklu yalanlarına yenilerini eklemiş ve aslında dümeni BDP ile birlikte çevirdiklerini de gözler önüne sermiştir. Görüldüğü üzere Başbakan Erdoğan ne âdem-i merkeziyetçiliğe karşıdır ne de Türkçe hususunda en ufak bir hassasiyete sahiptir.

 

Daha sonra dümenin yönünü bölücübaşının bulunduğu adaya çeviren Erdoğan, bayrak direğinde ampülün yanına PKK’nın sözde flamasını da çekmiştir.  Burada İmralı canisinin önünde diz çöküp aman dileyen,  taleplerini masaya yatıran ve aziz milletimizin istek ve arzularına kulak tıkayan Erdoğan, geçmiş konuşmalarında iddia ettiğinin aksine, Kürtçülük dışında her türlü düşünceye karşı olduğunu da gözler önüne sermiştir.

Son olarak, Başbakan Erdoğan, Gaziantep Şehit Kamil Kültür Merkezi'nde yaptığı konuşmada, bazı kesimlerin milletin tanımını bilmediğini, tek milletin Türk olmadığını ve kendisinin doğrusunu anlatacağını söylemiştir. Başbakan Erdoğan kime ya da kimlere milletin tanımını öğretecektir? Ekrana bakmadan evinin adresini tarif edemeyen Erdoğan, milletin tarifini vermeyi nasıl başaracaktır? Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu günden bu yana, Anayasa’da ve gönüllerde, Türklük; vatandaşlarımızın tamamını kapsayıcı olarak görülmüştür. Vatandaşlık bağı bir kişinin kendisini Türk olarak ifade etmesi için yeter ve geçer sebep olarak ortaya konulmuştur. Bununla beraber hiç kimse veya hiçbir kuruluş ırkçı yahut mezhepçi yaklaşımlar içerisinde olmamıştır. Olsa idi kendini Gürcü ilan eden Tayyip Erdoğan o okullarda okuyamaz, o şirketleri kuramaz, belediye başkanlığı yapamaz ve nihayet o koltuğa oturamazdı. Ölümünün 73. yıldönümünde Erdoğan’ın da kendisine rehber olarak gösterdiği, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “"Millet aynı ırkın, aynı kabilenin, aynı kavmin mensupları değil. Geçmişleri ve gelecekleri müşterek olan, sevinçleri, hüzünleri ve ümitleri ortak olan ve tek vücut olarak kader birliği eden bir cemiyettir" diyerek açıkladığı Türklük kavramını, rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş, 10 Haziran 1973 tarihinde yaptığı bir konuşmasında “Türklük şuuruna erişmiş, samimi olarak "Ben Türk'üm" diyen herkes Türk'tür. Türkçülük ve Türk'ün tayininde, sapık ölçülere, özellikle mezhepçiliğe, coğrafyacılığa, laboratuvar ırkçılığına inanmıyorum." sözleriyle arkasında Türk milliyetçilerine daima ışık tutacak bir miras bırakmıştır. Anlaşılacağı üzere, bugüne kadar Türk milleti için önem arz eden ve bu konu üzerinde görüş bildiren hiçbir devlet adamı, Türklük mefhumunu Başbakan Erdoğan’ın yaptığı gibi sapkınlık boyutuna taşıyarak ırkçı bir zemine oturtmamıştır. Milletle milliyetin farkını idrakten aciz Başbakan Erdoğan çok iyi bilmeli ve anlamalıdır ki; Türk sadece bir ırkın adı değildir. Türk bir milletin adıdır. Türk demek, adalet demektir. Hala birçok Avrupa ülkesinde Türk demek, İslam demektir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin Türk’ten anladığı budur ve siyasi anlayışının temelinde de bu tanım yatmaktadır. Milliyet; milleti millet yapan değerler bütünüdür, Türkçedir, Türk kültürüdür, adalettir, şefkattir, edeptir, birlikte yaşamak azmimiz, esarete isyan eden karakterimizdir. Tayyip Erdoğan da bu milletin yanlış büyütülmüş bir çocuğu olarak Türk’tür, elbette milletsiz değildir ama bu değerlere uzaklığıyla göstermiştir ki: millet ve milliyet anlayışı sakattır. Bizlerse ismimize liyakatimizi bihakkın ispat etmiş Milliyetçi Hareket Partilileriz.   İktidara geldiği günden bu yana bin yıllık kardeşlik hukukunu zedelemek, yıpratmak ve nihayetinde yok etmek için elinden geleni ardına koymayan ve sürekli olarak Kürt, Laz, Çerkez, Abaza, Gürcü vs. ayrımı göz etmek suretiyle ırkçılığın âlâsını yapan bizzat Başbakan Erdoğan’ın kendisidir. Üzülerek belirtmek isterim ki; doksan yıldır birleştirici ve bütünleştirici bir unsur olan Türklük, Başbakan Erdoğan’ın dilinde ayrıştırıcı bir hâle getirilmeye çalışılmaktadır. Başbakan Erdoğan, kirli ve karanlık emellerine ulaşabilmek arzusu ve bölücü başının isteklerini bir an önce yerine getirebilmek telaş, heves ve endişesiyle, bizlere dünya üzerinde bugüne kadar görülmemiş bir model sunmakta ve Türkiye Cumhuriyeti milletini teklif etmektedir.

Anlaşılan o ki; İmralı’ya Türk milletine bir gözü kapalı halde giden Başbakan Erdoğan,  buradan diğer gözünü de kapatarak dönmüştür. Başbakan Erdoğan, Türk milletine tamamen kördür. İmralı canisinin ulakları aracılığıyla kulağına ne fısıldanırsa ona inanmakta ve ona güvenmektedir. Artık dümenin yönünü bölücü başı tayin etmektedir. Türk milletinin mukadderatı, bebek katilinin kanlı ellerine teslim edilmiş ve kirli emellerine hibe edilmiştir.   Türkiye Cumhuriyeti Devleti, AKP eliyle karanlık sulara doğru sürüklenmektedir.

3 Kasım 2002’de AKP’nin ampulüne güvenilerek söndürülen ışıklar bir daha hiç yanmamış;  yandaş ve yoldaşlara, kurulan rant barajlarıyla, enerji sağlanırken, Türk milleti çetin bir karanlığa terk edilmiştir. Eğriyi doğrudan, güzeli çirkinden, gerçeği yalandan, hakikati batıldan ayırabilecek idrak ve iradeye sahip olan aziz milletimiz, önümüzdeki yerel seçimlerde, her defasında sabrını sınarcasına zekâsını ve hafızasını hafife alan, tamamen Türk milletini aldatmak ve kandırmak üzerine kurulmuş AKP zihniyetine, hak ettiği dersi sandık başında verecektir. Allah’ın izniyle aydınlanmak bilmeyen bu uğursuz gecelerin üç hilalli sabahı yakındır.

Editör: TE Bilisim