Sanki "Ölüm Tarlaları" filminin Türkiye uyarlamasını seyrediyorum. Başımı çevirdiğim her yönde, cansız bedenlerden yansıyan ölümcül ışınlar gözlerimi yakıyor. Feryatlar, ağıtlar ve çaresiz çığlıkları bastıran patlama sesleri kafatasımda zonkluyor. Çanakkale'den 100 yıl sonra yine Akif'in, "Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak / Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak." dizeleri beynimde canlanıyor. Şehit bedenleri, masum cesetleri ve katil leşleri yan yana...

Diyarbakır'dan Ege'ye, İstanbul'dan Akdeniz'e dağlar, ovalar, şehirler, sahiller cansız vücutlarla kaynıyor. Ateşin düştüğü ocaklardan kaç nesil acı duman tüter bilmiyoruz.

Gerçekler zor zamanda söylenirse anlamlıdır, her ne kadar bedeli ağır olsa da. Bu sütunun hakkı okuyucuya gerçeği en net biçimde aktarmaktır. Gerçekler er-geç anlaşılır lakin susan yalnız dilsiz şeytan olmakla kalmaz, aynı zamanda mazlumun hukukunu da hakkın hatırını da ayaklar altında çiğnetir.

Ömrünü din ve millet uğruna adadığını sandığım birçok dostumun inandığı değerlerle birlikte sarsıldığını, köşesine çekildiğini görüyor, kahroluyorum. Hani Allah'tan başkasını rab edinmeyecek ve rızkımız, koltuğumuz, çoluk çocuğumuz... için başkasına eğilmeyecektik. Allah'a (cc) ve kadere inanan, milleti için canını vermeye and içmiş korkusuzlar nerede? Davalarımız bir zalim el karşısında susacak kadar değersiz miydi?

Niçin mi bu kadar hayıflanıyorum? Çünkü terörle mücadele edilmiyor, aksine teröristin emellerine bilmeden alet olunuyor! Dünyada teröre karşı bizdeki yöntemlerle mücadele ederek başarmış bir tane devlet gösteremezsiniz. Eğer "Bizdeki kadar hain hiçbir yerde yok" diyorsanız, zihniyetiniz sorunlu demektir. Devlet, hem İslam'a hem de insanlık ve hukuk ölçülerine göre vatandaşlarının din, nefis (can), akıl, nesil, ırz ve malını korumak zorundadır. Bunlar zarar gördüğünde asıl sorumluluk suçlunun, teröristin veya düşmanın değil öncelikle hükümetindir. Milletin kuzularını kurda kaptıran çoban, canavara sövüp sayarak suç bastırmaya yeltenebilir ancak bunu alkışlayanlar hem canavarın zulmüne hem de çobanın yanlışına ortak olur.

Terör dünyadaki en alçak insanlık suçudur. Hak ararken başkasının hakkını gasp eden önce kendi davasını sonra tüm insanlığı çürütür. Temeli masumların kanlarıyla karılmış binalar, o kan kururken dökülmeye başlar, sonra enkaz altında kendi çocukları kalır. Yap-boz usulü terörle mücadele eden iktidar her hatanın bedelini güvenlik güçlerinin kahramanlığı üzerinden kapatmaya çalışıyor. Oysa 2 yıllık yanlışın açtığı yaralar en az 4 yıllık yoğun bir tedaviyle iyileştirilebilir. Yukarıdakiler gecelerini gündüzlerine katıp bölgede çalışmıyor yükü sahadakilerin sırtına yıkıyor.

1993'te teröre karşı yürütülen amansız operasyonların ardından boşaltılan köy ve mezralardan şehir merkezlerine indirilen ailelerin çocuklarına zamanında ve yerinde tedbirlerle sahip çıkılmayınca "taş atan çocuklar" sorunu doğmuştu. Bugün sorun daha da büyüdü. Şimdi ellerine taş yerine molotof, sapan yerine silah tutuşturuldu. Tam bu noktada kahraman güvenlik güçlerine, polis, jandarma ve askere çok daha büyük görev düşüyor. Devletin babacan yüzünü de siz temsil etmek zorundasınız. Maalesef bunu siz yiğitlerden bekliyoruz çünkü devletin zirvesi dengesini koruyamıyor! Arada birkaç sağduyulu lafın yanında ağızlardan öfke, kin, nefret saçılıyor.

Mehmetçik ve polisler zaten vakarları ile güler yüzleriyle insanlık dersi veriyor. Bu yüzden Çınar'da insanlığa saldırılıyor. Terörist, kolluk kuvvetlerinin de masa başında oturan kimi densizler gibi öfkeye kapılmasını, serinkanlılığını yitirmesini, kadın çocuk demeden kurşun yağmuruna tutmasını umuyor. Çok bekler.

Sen ey civanmert binbaşım, yine üşüyen minik elleri avucuna al nefesinle ısıt,

Sen ey cefakâr çavuşum, yine yaşlı amcamı sırtında taşı,

Sen ey gözü pek polisim, yine girdiğin evdeki anamın eline öp, gönlünü al. Ötesine aldırma...