İşte o basın açıklması

Ülkü Ocakları Genel Merkezi tarafından son günlerde ülkemizde yaşanan hadiselere ilişkin bir basın açıklaması yapıldı.

Ülkü Ocakları Genel Merkezi binasının önünde gerçekleştirilen basın açıklamasına basın mensupları da ilgi gösterdi. Ülkü Ocakları Genel Merkez yöneticileri, Ankara Ülkü Ocakları yönetimi, Ankara’nın ilçe ocaklarının yöneticileri, Ankara’daki bütün bayan teşkilatları ve üniversite öğrencisi olan Ülküdaşlarımız katıldı.

Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sayın Olcay Kılavuz şu cümleleri dile getirdi:

“Kıymetli Dava Arkadaşlarım,

Yerel seçime bir hafta kaldı! İşte detaylar.. Yerel seçime bir hafta kaldı! İşte detaylar..

Basınımızın Değerli Mensupları,

Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı olarak eğitim öğretim yılının sona ermesi ve ülkemizde son dönemde yaşanan hadiseler münasebetiyle milletimizle düşüncelerimizi paylaşmayı uygun gördük.

Vakfımız hepinizin bildiği üzere “Milli ve manevi değerlerine bağlı, çalışkan ve fedakâr nesillerin yetiştirilmesi gayesi ile çalışmalarını sürdürmektedir.Ülkü Ocakları on yılları aşan bilgi ve birikimiyle geleceğin büyük Türkiye’sini inşa edecek nesilleri yetiştirme hedefine emin adımlarla yürümektedir. Ortaöğretim ve üniversite gençliğine yönelik eğitim çalışmalarımıza hız kesmeden devam etmekteyiz.Başbuğumuz Alpaslan Türkeş’in ifade ettiği Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve faziletine sahip nesillerin yetişmesi tek gayemizdir.Bu hedeften hareketle gençliğimizin sorunlarını tespit etmek, çözüm önerileri getirmek azmindeyiz.

Saygıdeğer Ülküdaşlarım,

Bugün gençliğimiz her zamankinden daha ağır bir sınavla karşı karşıyadır.

Eğitim sistemi 4+4+4 dayatmasından kaynaklanan aksaklıklardan ötürü tıkanmıştır.Öğretmenleri atanamayan, derslikleri eksik,öğrenim malzemeleri aksayan, kitapları bütünlük arz etmeyen bir eğitim sisteminin yetiştirmeyi hedeflediği nesiller ise bugünden kayıptır.

Diğer yandan, üniversite eğitimini sürdürmekte olan gençler daha büyük sıkıntıları göğüslemek zorunda bırakılmaktadır.

Bir gecede apar topar çıkarılan yasalarla kurulan üniversiteler her anlamda eksiktir.Akademik kadrolar yetersiz ve bilimsellikten uzak,binalar derme çatma, eğitim araç ve gereçleri yalnızca görüntüden ibarettir.Barınma olanakları kısıtlı ve gençler bu yolla bir takım grupların ellerine terk edilmiş durumdadır.Bunun yanında kampüsler terör örgütü ve sempatizanlarına bilinçli bir şekilde bırakılmış haldedir.

Hacettepe, ODTÜ, Ankara, Marmara, İstanbul, Dokuz Eylül, Muğla Sıtkı Koçman, Kars Kafkas, Karabük, Nevşehir, Mersin ve diğer pek çok üniversitemizde bu yıl içerisinde yaşanan olaylar akıllardadır.

Bir yanda Çanakkale şehitlerini anarak hatıralarını yükseltmek isteyen bir nesil, diğer yanda milletin gözü önünde bu gençlere saldıran bir grup.Bir yanda eğitim hayatına bin bir zorlukla devam etmeye çalışan bu memleketin evlatları diğer yanda ipleri dışarıda etnik bölücülük kuklaları.Üniversite kadroları tarafsızlıklarını kaybetmiş,gözleri açılım sürecinin mimarlarına dönmüş,kulakları efendilerinin sözlerinden başka söz işitmez hale gelmiştir.

Adli soruşturmalar devam ederken, idari soruşturmalar cezasız bırakılmaktadır.Saldırganlarla mağdurlar aynı kefede değerlendirilmektedir.Bu durum siyasi iktidarın milletimizi yalanla kandırdığının apaçık bir ispatıdır.Sözde çözüm süreciyle geldiği iddia edilen barış üniversitelere neden uğramamıştır?Dağlarda yıllardan beri bölücü faaliyetlerini sürdürdüğü bilenen,kışın kampüslerde yazın örgüt kamplarında barınan kişilere neden müdahale edilmemektedir?

Yeri geldiğinde yakıp yıkan,yeri geldiğinde öğrenci arkadaşlarımıza saldıran,üniversite yönetimlerini tehdit eden, yıldıran ve sindiren bu zihniyete neden hiç bir şekilde müdahale edilmemektedir?

Buradan yetkililere açıkça soruyoruz:

Sözde açılım süreci adı altında üniversitelerden başlayacak bir gerilimi ve kargaşayı mı tezgahlamanın hesabı içindesiniz?

Kolluk kuvvetleri ve yargının görevi huzuru tesis etmek değil midir?

Neden sorumluluklarını yerine getirmemektedirler ve bu duruma hangi gayeyle göz yummaktasınız?

Kafası kıyak gençlik istemiyorum diyen başbakan, uyuşturucu ve keyif verici maddelerin kampüslere sokulmasına da aracılık eden bu gruplara neden göz yummaktadır?

Diğer yandan basın yaşanan olaylara karşı neden bu kadar sessiz, ilgisiz ve umursamazdır?

Olayların terör hadisesi olduğu bu kadar açıkken karşıt görüşlü öğrenci çatışması olarak haber yapmak hangi vicdanın ürünüdür?

Ülkücü hareket provokasyonlara karşı her zaman uyanık ve dikkatli davranmıştır.

Hukuka olan saygımız ve ülkemizin yeni bir gerilim atmosferine girmemesi adına soğukkanlı olmuştur.

Ancak hiç kimse ülkücülerin bu tavrını yanlış yorumlama gafletine düşmesin.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Üniversitelerdeki bu gerilim ve gerginlik kadar önemli bir hususta 28 Mayıs tarihinde İstanbul Taksim Gezi Parkında başlayan,ülke geneline yayılan ve hala devam eden gösteri ve yürüyüşlerdir.İstanbullular son on yılda yaşanan imar rantı, getirdiği çevre sorunları ve dayatmaya karşı tepkilerini ortaya koymuşlardır.

Yaşanan süreç iktidarın demokrasi anlayışının ne denli sığ, halka saygısının ne denli yüzeysel olduğunu bir kez daha göstermiştir.Ben yaptım oldu zihniyetindeki iktidarın, söz konusu imar rantı olduğunda ne ağaç, ne boğaz, ne deniz dinlemediği ortadadır.

Son on yılda,Hes projeleriyle doğa katliamı yapan,İmar rantı uğruna şehirleri betonlara mahkum eden bir iktidarın böylesine bir tepkiyi idraki zaten mümkün değildir.

Ancak yaşanan olaylar çok kısa sürede sona erebilecekken bir yandan Başbakan’ın ve hükümetin tutumu,diğer yandan yaşanan gerilimi fırsata çevirmek isteyenlerin hesapları ülkemizi bir kargaşaya sürüklemiştir.Milletimizi iktidara geldiği ilk günden beri kutuplaşmaya sevk eden iktidar bir kez daha işbirlikçileri vasıtasıyla bunu başarmaya çalışmaktadır.

Halkının bir kısmını kin ve düşmanlığa sevk etmekten hüküm giymiş bir Başbakan meşrebinin gereğini yerine getirmektedir.Gençlerimizi yalnızca sayılardan ibaret yığınlar olarak gören zihniyet bir kez daha sınıfta kalmıştır.

Duyguları, inançları, düşünceleri ve istekleri kendi hesaplarına uygun kalıplara sokma çabası diktatörlerin ve soğuk savaş dönemi idarecilerinin zihniyetinden öte değildir.

Baskı ve saldırganlık dili iktidarın ezberi haline gelmiştir.Huzursuzluk ve gerginlik toplumsal patlamalar için basit gibi görünen kıvılcımların büyük yangınlara dönüşmesine neden olacaktır.

Liderimiz Devlet Bahçeli Bey’in de ifade ettikleri üzere Türk gençliğini hiç kimseye yedirtmeyiz.Her türlü zorluğa göğüs gerecek gücümüz şüphesiz ki vardır.

Ancak büyük Türkiye’yi kuracak olan gençliği, kendilerini iktidarın keyfi uygulamalarına feda etmeden, gereken dersi sandıkta vermeye davet ediyoruz.

Bu şuur ve kararlılığın öncüsü hiç şüphesiz Ülkücü gençlik olacaktır.Dün olduğu gibi bugünde milletimizin bütünlüğünün, devletimizin bekasının teminatı Ülkücü Türk gençliğidir.İnancımızın dalga dalga yayılarak karanlığı aydınlatacağını biliyoruz.

Aziz Ülküdaşlarım,

Habur’da meydanı teröristlere bırakan,Nevruz’da Diyarbakır’ı terörist başı, eli kanlı bebek katilinin keyfine terk edenler,63 aklı karışığı akil diye milleti ikna etmek için yollara salanlar, demokratik bir tepkiyi işbirlikçileri aracılığıyla manipüle etmektedir.

Memlekette ne kadar bölücü sevdalısı varsa kol kola girmiş Reyhanlı’da yaşanan acıyı,terör hadislerinde kaybettiklerimizi,sözde çözüm sürecinde yaşananları,İmralı canisine verilen tavizleri örtbas etmek için gerilimi tırmandırmaktadır.

Masum tepkileri evde zorla tuttuklarıyla tehdit etmenin de kabul edilebilir bir yanı yoktur,tepkisini erteleyen kitleleri hazır kıta olarak görmek de vicdanları yaralamaktadır.

Başbakan’ın kin ve öfke barındıran bir üslupla olayları değerlendirmesi,kutuplaşmayı daha da arttırmakta ve ülkemizin gittikçe artan bir kaos ortamına girmesine zemin hazırlamaktadır.Anlayışsız, kibirli ve sinirli yapısının altında yatan tükenmişlik ve çaresizlik tüm yönleriyle açığa çıkmıştır.Öyle ki, kendisine destek vermeleri için belediye işçilerinin zorla yollara dökülmesine de ses çıkarmamış, bulduğu her fırsatta gerilimin diliyle seslenmiştir.

Bu tiyatrodan nemalanmak isteyen malum çevreler de fırsatı ganimet bilip bir kez daha kirli hesaplar içine girmiştir.Kendilerini “Başbakan’ı destekleyen Ülkücüler” olarak niteleyen bir grup kemik yalayıcı ve soytarı ellerinde pankartlarla meydanlara çıkmıştır.Ahlaksızlıklarını, utanmazlıklarını, şerefsizliklerini “ülkücülük” gibi kutsal bir değerle kapatabileceklerini zanneden bu zavallıların tasmalarının, kimin elinde olduğu herkesçe malumdur.

Başbuğ Türkeş’ten, Lider Devlet Bahçeli’den, bu kutlu Ocak’tan zerre kadar doğruluk öğrenemeyenlerin ellerinde kendilerinin haysiyetinden kıymetli pankartlarla ortada gezmelerinin hiç bir değeri yoktur.Bu haysiyetsiz zihniyete verilecek cevabımız elbette saklıdır.Yeri ve zamanı geldiğinde en sert cevabın verileceğinden hiç kimse kuşku duymasın.

Konunun muhatabı olan herkes bilsin ki Ülkücülerin yeri Ülkü Ocakları, siyasal alandaki izdüşümü Milliyetçi Hareket Partisidir.Bunun dışında kendini başka bir yere ait hissedenlerin bizim nazarımızda makul hiçbir karşılığı yoktur.Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı olarak gündemi çok yakından takip etmeye ve görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşmaya devam edeceğiz.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyor, katılımlarınızdan ötürü teşekkürlerimi sunuyorum.”

Editör: TE Bilisim