Bir Bulgaristan Türkünün hikayesi! Bir Bulgaristan Türkünün hikayesi!
Bundan 30-40 sene evvel filinta gibi bir delikanlı olarak ilk tayin yerim olan Erikli Köyü Sağlık Ocağı'nı kurmak için gitmiştim. ''Hazır uğramışken.' deyip, Kaymakam Bey elime bir kağıt tutuşturmuştu. Çiçek aşısına dair bir emir vardı. 

Çantamı, ilaçlarımı, iğnelerimi yeniden gözden geçirdikten sonra atıma binerek Erikli Köyü'nün yolunu tuttum. İkibuçuk saat at sırtında yol aldıktan sonra Köye ulaştım. Köyde beni muhtar karşıladı.

-Hoş geldin beğ...

-Hoş bulduk, dedim.

-Hayırdır?

-Aşı yapacağım da..

-Ne aşısı?

-Çiçek..

-Çok eyi.. insanlara mı?

-Tabii insanlara.

-Zor beğim!

-Nedenmis o ?

-Olmazlar da ondan beğim..

-Ama salgın var!

-Buraya salgın neyin ugramaz beyim.

-Sen köylüyü topla!

Biraz sonra baktım, köyün korucusu hem düdüğünü öttürüyor hem de bağırıyor:

- Ey ehali gasabadan pangacı geldi... Sizinnen gredi lafını konuşacak!

- Yahu ben bankacı filan değilim, dedim.

-Sen bilmen beğim aşı-maşı dirsek birtekini toplıyamak, işin içine para lafını gatacan ki millet toplana...

Biraz sonra köyün biricik, isli ve rutubetli kahvesi tıklım tıklım doluydu. Ayağa kalktım:

- Köylü kardeşlerim, dedim. Şimdi sizlere, insanlığı mahveden, girdiği yerde felaketler meydana getiren bir konudan bahsedeceğim...

Ön tarafta oturmakta olan pala bıyıklı biri :

- Beğim, ilkin gırediden ağnat, sonama hekayenı ağnadın, dedi.

Kızdım:

- Ben buraya krediden bahsetmeğe gelmedim!

Muhtar araya girdi:

-Yahu, diğneyin hele... Bakın, size memur bey çiçekden bahsedecek, dedi.

-Ne çiçegi? diye köylüler sordular.

-Hastalık çiçeği

-Ganıser mi bu?

-Yoo, dedim.

-Ölese niye diyniyek beğim?

-Ama, çiçek de öldürür ...

Arka taraftan bir ihtiyar ayağa kalkarak:

- Beğim, dedi, camiye gidecam, ne diyeceksen çabık de!

- Size çiçek aşısı vurmağa geldim.

Hepsi birden ayağa fırladılar:

- Ne aşı mı? diye bağırdılar.

Sonra muhtara dönerek:

- Ula Irıza, boşuna ismini Dönek Irıza gomamışlar, bizi gandırdın gene, dediler.

- Yahu köylü kardeşlerim, durun yahu, size çiçeğin neler yaptığını anlatayım, ondan sonra gidin.

- Yoh beğim yoh. Biz biliyok. Çoh duyduk bu lafları. Bu hasdalık naaparmış, erkesi öldürürmüş.. Aşı olmazsak, tüm ev halkı gıvrana gıvrana ruhunu teslim idermiş. Garnımız tok beğim bu Iaflara, tok... Biz, inne minne vurdurmuyok.

-Yahu, bu iğne değil, çizik.

-Cizik mizik. Anlamak biz öyle şeyden.

Kahve bir anda boşaldı. Muhtar:

- Dimedim mi beğim? dedi, bunlar furdurmazlar diye.

-Neden?

-Bilmem emme, furdurmazlar işde. ama gönlün galmasın, gel bana fur!

Iyice canım sıkılmıştı. Çantamdan, ilacı ve iğneyi çıkarırken muhtar:

-Beğim, ağrıdıyosa, az fur ha! dedi.

-Yahu iki çizik atacağım.

-At beğim at, emme işden güçden galmayım da...

Korka korka uzattı kolunu. Aşısını yaptım:

-Hani acıdı mı? diye sordum.

-Yoo, sinek ıssırır gibi oldu. Yok beğim, şu köylü milletinde akıl denen şey yoh. Ökümat bu kaddar mesarif etsin, aşıcı göndersin, sen gel aşı olma da gaç.

Kalktı, kahvecinin kolundan yapıştı:

-Gel buraya, dedi.

O koskoca adamı görecektiniz, sanki ameliyat edecekmisiz gibi korkuyordu.

-Gel buraya, altı üstü iki çizik.

-Gurban mıktar, şu duvardaki senin çızıkların hepsini silem, tek baa gıyma!

-Fur şimdi, memur efendi, golunu eyicene yakaladım, gaçamaz!

Adam, bir debeleniyor, bir bağırıyor ki, demeyin gitsin:

- Baa acımıyosunuz, bari çoluğuma çocuğuma acıyın....

Aşı yapmağa muvaffak oldum.

Üzgün bir şekilde kasabaya döndüm. Doğruca kaymakamın evine gittim:

-Olmadı efendim, dedim.

-Ne olmadı?

-Aşı. Köylüler aşı olmuyorlar.

-Baytarı götürmedin mi?

-Hayvan aşısı değil bu kaymakam bey!

Güldü:

-Toysun daha, dedi. Bizim memlekette, köylere aşı vurmağa gideceğin zaman baytarı da yanında götüreceksin!

-Vallahi bir şey anlamadım efendim.

-Anlamazsın, anlamazsın... Yarın giderken baytarı da götür o bilir işini!..

İkinci gün, aynı köye baytarla gittik.
Köylü nasıl eğiliyor baytarın önünde, nerdeyse yere kapanacaklar. Daha bizi kahveye oturmadan iki tepsi yemek gelmişti. içinde sadece kuş sütü eksik... 

Biz, kahvelerimizi içtiğimiz anda, köyün meydanlığı, ineklerle, öküzlerle, buzağılarla dolmuştu. Hatta, öne geçmek için bir birbirleriyle kavga ediyorlardı. 

Baytar:

-Hazır mısın? diye sordu.

-Hazırım, dedim.

Ayağa kalktı:

-Köylüler, diye bağırdı, son günlerde, insanlarda olan ve insanlardan sığırlara bulaşan bir hastalık, çevrenin tüm sığırlarını kasıp kavurmaktadır .

Köylüler:

-Abooov, dime baytar efendi diye hayretle gözlerini açtılar.

-Bu hastalık, geçen ay içerisinde, ilçemizden dörtyüz hayvanın ölümüne sebep oldu...

-Aman baytar efendi, ocağına düştük!...

-Şimdi kollarınızı sıvayın? Sizin aşılarınızı, sağlık memuru arkadaş, sığırlarınızınkini de ben yapacağım!

Sanki, altına hücum varmış gibi, köylü masama saldırdı. Dün, zorla aşı yaptığımız kahveci kolunu sıyırmış:

-Fur beğim, diyordu

-Sen dün oldun, dedim.

-Fur beğim, fur, artık mal göz çıkarmaz ya! İki kere olursak daha eyi olur.

-Dün neden zorluk çıkarıyordun?

-Ne bilem ben beğim. Sen heç heyvan lafı etmedin ki.

Prof.Yücel Meral Paylaşımından

Alıntı

Editör: TE Bilisim