MHP Genel Sekreteri  İsmet BÜYÜKATAMAN “Sözde açılım projesi ile ilgili suç duyurusuna takipsizlik kararı verilmesine” ilişkin basın açıklaması yaptı.

Büyükataman'ın basın açıklaması şöyle:


14 Mayıs 2013 Salı Günü Sayın Genel Başkanımızın TBMM Grup Toplantımızda; “Anayasa suçu işlemiş Başbakan ve bazı hükümet üyeleri, konusu suç teşkil eden emri yerine getiren, suçluyu kayıran ve kollayan kamu görevlileriyle birlikte, 63 sözde akil insanlar heyeti hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bugün saat 14’te suç duyurusunda bulunmak üzere huzurlarınızda partimiz Genel Sekreteri ve Bursa milletvekilimiz Sayın İsmet Büyükataman’ı görevlendirmiş bulunuyorum.” sözleri üzerine bir suç duyurunda bulunmuştuk.

Bugün bu başvurumuz ile ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca “kovuşturma yapılmasına yer olmadığına” dair karar verildiğini üzüntü ile öğrenmiş bulunmaktayız. Bu üzüntümüzü arttıran önemli sebeplerden birisi, şikâyeti yapanın Milliyetçi Hareket Partisi olmasına rağmen verilen kararın partimize tebliğ edilme gereği dahi duyulmamış olmasıdır. Diğer bir sebep ise, şikâyet edilenlere, Ceza Muhakemesi Kanununa aykırı olarak şüpheli sıfatının verilmemiş olmasıdır.

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 39. maddesi; suçun işlenmesine yardım eden kişiye yönelik uygulanacak müeyyideleri konu etmektedir.

Aynı Kanunun 257. maddesi görevi kötüye kullanmayı düzenlemekte ve görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme gösterenlerle ilgili yaptırımları kapsamına almaktadır.

Keza aynı Kanunun 279. maddesi ise; kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösterenlerin sorumluluklarını ihtiva etmektedir.

Bunun yanında, mezkur Kanunun 283. maddesi suçluyu kayıranlarla, 284. maddesi tutuklu, hükümlü ve suç delillerini bildirmeme suçlarını düzenlemektedir.

Diğer taraftan Anayasa’nın 6. maddesinde, hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı belirtilmişken, 137. maddesinde konusu suç teşkil eden emirlerin hiçbir surette yerine getirilemeyeceği vurgulanmıştır.

Bu itibarla, bugünkü ortamda çözüm süreci dâhilinde atılan tüm adımlar, tüm girişimler ve tüm teklifler gayri hukuki ve gayri meşrudur.

AKP iktidarı, terörist başının tehdit unsuru olarak kullandığı sözde ordusunun muhabere bölüğü olma vazifesini üstlenerek İmralı Adası ve Kandil Dağı’nda konuşlanmış olan terör belasının kablosuz bağlantısı olmuştur. Bu bölüğün alt birimleri olmak vazifesi diğer bütün kabine üyeleri arasında bölüştürülürken, Başbakan Erdoğan ise teröristbaşının yaralarının ilacı, dertlerinin ortağı ve mektuplarının arkadaşı olmak görevini üstlenmiştir. AKP iktidarı döneminde bölücübaşı, esaretten efendiliğe, ülke, hâkimiyetten teslimiyete getirilmiştir.

İktidar sahipleri, kimi zaman demokratik açılım, kimi zaman milli birlik ve kardeşlik, kimi zaman da çözüm süreci mahlaslı zehirli projelerle bölücülüğe siyasi ve hukuki meşruiyet aramaya devam etmektedir.

Millî ve üniter nitelikli Türkiye Cumhuriyeti Devleti; sözde “demokratikleşme, özgürleşme, barış, süreç, çok kültürlülük, alt kimliklerin tanınması, siyasi statü talepleri” gibi kavramlarla parçalanmanın eşiğindedir.

Türk milletinin “bölücübaşı, bebek katili, İmralı canisi” gibi sözlerle andığı; adını ve soyadını dahi söylemeye tiksindiği hain, iktidar tarafından bir şahsiyet hâline getirilmiştir.

AKP iktidarı, el ele tutuştuğu kanlı örgütün bölücübaşı ve militanlarıyla birlikte Türkiye’yi adım adım ayrışma uçurumuna sürüklemektedir. Hatırlanacağı üzere bölücübaşı Öcalan’ın üç talebi olmuştu. Bu talepler “Yasal zemin, statü, hakem” şeklinde özetlenmişti.

Şimdi de Bölücübaşı Öcalan “Çok zorlanmama rağmen süreci bugüne taşımaktan pişman değilim.” demektedir. Aslında bahsettiği, süreç süprüntüsü değil, satır aralarında yandaşlarına;“Bakın ben bu yaptıklarımdan, katlettiğim insanlardan pişman değilim, AKP iktidarı da bunu biliyor ve göz yumuyor”demektedir. Bölücübaşı bir tarafta AKP’ye siyasi danışmanlık yaparken, diğer tarafta bölücü unsurları tanzim etmekte, parti açma, kapama, birleştirme emirleri vermektedir.

Suç duyurumuza esas teşkil eden konuların, terörle mücadele ve terörü bitirmek amacıyla yapılan siyasi faaliyetler olduğu ve isnat edilen suçların unsurlarının oluşmadığı vurgulanmaktadır.

Ne hazindir ki, daha birkaç gün önce bölücübaşının “pişman değilim” açıklamasından birkaç saat sonra Bingöl - Diyarbakır Karayolu’nu trafiğe kapatarak kimlik kontrolü yapan PKK’lı bir grup, 2 askerimizi kaçırmış; 9 askerimizi de yaralamıştır. “Tabut gelmiyor, analar ağlamıyor, çatışma olmuyor, barış kazanıyor, çözüm ilerliyor” propagandasıyla kanlı terör örgütü PKK’nın toparlanmasına, militan açığını takviye etmesine göz yumulmuştur.

Saatler sonra enkaz altından kurtarılan bebekler Saatler sonra enkaz altından kurtarılan bebekler

PKK’lı teröristler tarafından yollar kesilmekte, vergi adı altında haraç toplanmakta, kimlik kontrolleri yapılmakta, insan kaçırılmakta, baskınlar düzenlenmekte, karakollar taciz ateşi altında tutulmaktadır.

Suç unsurunun oluşması için daha ne olmalıdır? Ülkemizin bir bölümünde ayrı bayrak ve tel örgülerle belirlenmiş sınırlar mı oluşmalı, yoksa binlerce askerimiz daha mı şehit olmalıdır?

Geçtiğimiz günlerde Başbakan’ın bir önceki Adalet Bakanına verdiği talimatlar ile şimdiki İçişleri Bakanının müsteşarken yargıya nasıl müdahale ettikleri açık şekilde ortaya çıkmıştı. Başbakan’ın yargıya bakışı herkesin malumudur. Twitter ve HSYK kararları için “Saygı duymuyorum” diyen Başbakan Erdoğan ile elbette aynı düşünmüyoruz, biz mahkemenin kararına saygı duyuyoruz ancak kimse unutmasın ki;“mahkeme kadıya mülk değildir.”

Şayet verilen kararlarda siyasi bir baskı unsuru oluşmuşsa, bunun da hesabı günü geldiğinde yine adil Türk yargısı tarafından sorulacaktır.

Editör: TE Bilisim