Gümüşhane STK’ları Ayaklandı; “Utanç Köprüsü” Gümüşhane STK’ları Ayaklandı; “Utanç Köprüsü”
Hz.İsa'dan 3 yüzyıl sonra Hristiyanlık Roma tarafından yavaş yavaş tanınmaya başladı.
İsa'dan sonra 313 yılında, Roma Hristiyanlığa özgürlük tanıdı. İmparator Constantinus, ünlü Milano Fermanı'nı yayımlayarak, 300 yıl boyunca kovuşturmalarla engellenemeyen Hristiyanlığı, yasa dışı örgüt konumundan çıkardı. Öteki dinlere tanıdığı hakkı Hristiyanlığa da tanıdı.
İsa' dan sonra 325 te İznik'te İmparator 1.Konstantin başkanlığındaki Konsul toplantısında, pekçok diğer İncil türünün içinden oy çokluğuyla, bugünkü İncil'i oluşturan 4 yazıcının hazırladığı (Yuhanna, Markos, Luka, Matta) yeni Ahit, resmi Hristiyanlık anlatımı olarak tanındı.
İsa'dan sonra 380 'de Hristiyanlık Roma İmparatorluğunun resmi devlet dini oldu.
İsa' dan sonra 387' ye doğru, Hristiyanlık devlet dini olduktan sonra, kendileri için en sakıncalı buldukları Maniciliği(maniheizm) yasa dışı ilan ettiler.
387 yılında Augustina bir kanun çıkararak, Manici'leri yakılmak suretiyle ölüme mahkum etmeye başladı.
Oysa İsa'dan sonra yaklaşık 380 yıl boyunca devleti ele geçirme süreci yaşayan Hristiyanlık, Roma'da inanç özgürlüğünün baş savunuculuğunu yapmıştı.
Devleti ele geçirince bütün hoşgörü, adalet ve inanç özgürlüğü anlayışı bitiverdi.
-İnanç özgürlüğü istiyoruz- maskelerini yüzlerinden atıp, ülkedeki tüm inanç özgürlüğünü yok etmeye koyuldular.
İsa'dan sonra 392 yılında, Hristiyanlar başka Dinleri resmen yasakladılar.
392 yılında Theodosius, çıkardığı İstanbul Fermanı'yla İmparatorluk dahilinde Hristiyanlık dışındaki tüm dinleri resmen yasakladı.
İsa' dan sonra 407-529 yıllarında Hristiyanlık, bilimi yasaklamaya başladı.
İmparator 1.Justinianus'un buyruğuyla 529 yılında, Eski Yunan kültürü, düşünürleri ve okullarına ait ne varsa kapatıldı.
Kilisenin ekonomik ve siyasi gücü artınca, bu gücüne dayanarak engizisyon uygulamaları başlattı. Siyasi ve ekonomik en büyük güç olmakla yetinmeyen Kilise temsilcileri, kendilerini Tanrı yerine koymaya başladılar.
Cennet vaadleri, günah affetmeleri, tüm inanlılarının günah-sevap karnelerini oluşturma ve günah silme işlerinde tam yetkili oldular.
Kilisenin fetvası dışında bilgi ve düşünce üreten en zeki bilim insanlarından birçokları derisi yüzülerek, diri diri yakılarak katledildi.
Bizansta ise Hristiyanlar, Hristiyan olmayanları öldürmeye başladılar. Pekçok düşünür ve bilim adamı hunharca cezalandırıp katledildi.
Kilise bu sınırsız yetkiyle 1085 - 1291 yılları arasında Türkler üzerine çok sayıda Haçlı Seferi düzenledi.
Haçlı Seferleri, Hristiyanların Tanrı, İsa ve İncil kullanarak nasıl yağma ve talan yapabildiklerinin açık kanıtı oldu.
Yağma, talan ve katliam yaparken ayırım yapmadan Hristiyanları da öldürdüler. İstanbul'da 20 bin Hristiyanı öldürüp, mallarını yağmaladılar.
Katolik Hristiyanlar, Bizansta egemen oldukları 57 yıl boyunca, Ortodoks'lara öyle zulüm ve katliamlar yaptılar ki, 1453 yılında Türkler İstanbul'u fethettiğinde: Ortodokslar sevindi ve
Grandük Notaras'ın şöyle dediği tarihe geçmiştir:
"Ayasofya'da bir Kardinal(Katolik Hristiyan) şapkası görmektense, bir Türk sarığı görmeyi tercih ederim."
Sözün kısası bu durumlar insanlık tarihinin en acıklı sayfalarıdır. Halen şekil değiştirerek aralıksız devam etmektedir.
Hristiyan Avrupa'sında 18.yüzyıl sonuna doğru Kilisenin hakimiyetine savaş açıldı, yerini Monarjik rejimler ve sermaye hakimiyeti aldı.
Bazı Avrupa ülkeleri de dünyanın her tarafına yaptıkları keşif, işgal, saldırı ve soygun siyasetiyle ekonomik birikimlerini çok büyük oranda arttırarak kapitalizme geçiş yaptılar.
Kapitalizmin sağladığı ekonomik gücü de silah olarak kullanıp dünya ülkelerine çok kanlı, çok acılı vahşetler yaşattılar.
Hristiyanlık bu yönde ilerlerken, İslamiyet son yıllarda iyice karanlığa gömülmüştür.
Dinler: akıl ve düşünme dışında öyle psiko-sosyal telkin ajitasyon ve şartlandırma yoluyla öğretiliyor ki, insanların Yaradan'ı, yaratılışı ve işleyişi anlama imkanları kalmıyor.
İbadethaneye giderken orada duyduyu herşeyi yaratılış talimatları olarak kabul ediyor.
Orada doğrudan Allah ile karşılaşacağını sanıyor.
Ya da O'nun doğrudan tam yetkili temsilcisi ile görüştüğünü sanıyor.
Oysa ibadethane de karşılaştığı Ahmet, Mehmet, Ali, Veli, Fethullah'tır. Hans, John, Jack, Benedit'tir.
Yani zavallı insanlardır.
Orada bütün kusurlarıyla. Menfaat duygularıyla, sayısız hayvani içdüdüleriyle dolu sıradan görevli kişiler var.
Maaş karşılığı ibadet yaptırıyorlar.
Maaş karşılığı dua ediyorlar.
Ama insanlar bunları arınmış sanıyor. Aklanmış, kusursuz, günahsız sanıyor.
Masum insanların bu sanılarından servetler kazanan dini cemaatler, kendilerine din öğrenmeye gelen çocukları da kendi mülkleri sayıyor.
Yani çocukların mülkiyetlerini teslim alıyorlar, çocukları mülkleştiriyor, mallaştırıyorlar.
İşte buradan da rahatlıkla çocuklara istediği şekilde tecavüz edebilme hakkı ve yetkisi buluyorlar. Siyasetten de destek alıyorlar.
Oysa, dinin bu çok tehlikeli öğretimi başlamadan önce bu Türk ailesi, çocuğunun başına böyle birşey geldiğini öğrendiğinde o hocanın tüm sülalesini toprağın altına gönderirdi. Namus, ahlak, din çok kıymetliydi.
Maalesef günümüz İslam dünyasında, uygulamadaki sonuçlar itibariyle İslamiyetin en Allahsız hali öğretilmekte ve uygulanmaktadır.
Dinler insanlardan çok çekti.
İnsanlar dinlerden daha çok çekti.
KENAN ÖZEK

Editör: TE Bilisim