Saatler sonra enkaz altından kurtarılan bebekler Saatler sonra enkaz altından kurtarılan bebekler
 Bu köşede kaç defa yazdım, tarihe olan sevgimiz, 'büyük olarak' gördüğümüz tarihi şahsiyetlerin yaptıkları hatalardan, yanlışlardan, kötülüklerden dolayı hesaba çekilmeyecekleri anlamına gelmez. İslam, 'hesap verme' dinidir.

Allah (c.c) insanların dünyadaki makamlarına, rütbelerine, padişahlıklarına, sadrazamlıklarına bakarak, “Sen, yaptıklarından mesul değilsin" demez. Kuran’a göre “Herkes yaptığı zerre kadar iyiliğin de kötülüğün de karşılığını görecektir.” (Zilzal/7)  Dolayısıyla cennet mekân diye övündüğümüz şahsiyetler 'verdikleri kardeş katli' fetvalarından, kundaktaki bebeklerin saltanat için tehlike oluşturdukları için boğulmalarından, çocuk yaştaki şehzadelerin yüzlercesinin boğazlarının kırılarak öldürülmesinden mutlaka hesaba çekileceklerdir.  Kardeş katli fetvası veren Sultan Mehmet de, bir gecede, aralarında henüz sütten kesilmemiş bebeklerin de bulunduğu 19 şehzadeyi öldürten 3. Mehmet de ve diğer padişahlar da bu vahşetin hesabını mutlaka vereceklerdir.

Aksini düşünmek “Müslümanca bir düşünce, imani bir bakış” değildir. Ya Alevi katliamlarına ne demeli? Daha önce yazdık: “Yavuz Sultan döneminde İbn-i Kemal ve Ebussuud'un verdiği fetvaların temelinde ‘Kızılbaşların İslam'dan saptığı’ gerekçesi ön plana çıkar ki o dönemde yaşayan Kızılbaşların ‘namazında, niyazında, tespihinde’ Müslümanlar olduğu görülür. Katil fetvasının temelinde ‘İSLAM DİNİNİN ÖZÜNDEN SAPMA DEĞİL’ tamamen siyasi gerekçeler vardır.

Osmanlı, İran sınırındaki bölgelerde Şah İsmail'in idari otoritesinin Osmanlı topraklarında yayılmasını önlemek için ilk olarak Yavuz Sultan Selim'in şeyhülislamı olan Müftü Nurettin El Hamza'nın 1512 tarihli Kızılbaşlarla ilgili fetvasında katliamlara onay verilmiştir. Bu fetvada, Kızılbaşlar kâfir ve dinsiz olarak tanımlanmış, onları öldürmenin vacip ve farz olduğu söylenmiştir. Fetvada şöyle denilmekteydi: "Ey Müslümanlar, bilin ve haberdar olun ki, reisleri Erdebil oğlu İsmail olan Kızılbaş topluluğu, Peygamberimizin şeriatını, sünnetini, İslam dinini, iyiyi ve doğruyu açıklayan Kuran'ı küçük gördüler. Allah'ın yasakladığı günahları helal gördüler. Onlara sempati gösteren, batıl dinlerini kabul eden veya yardımcı olanlar da kâfir ve dinsizdirler. Bu gibi kimselerin topluluğunu dağıtmak bütün Müslümanların görevidir. Bu arada Müslümanlardan ölen kutsal şehitlerin yeri yüce cennettir. 

Fetva hayli uzun, bu kadarı bile insanı çıldırtmaya yetiyor. İşte bu ve bunun gibi fetvalar üzerine Osmanlı askerleri Bektaşi katliamına giriştiler. On binlerce masum insanı öldürdüler. Öldürdükleri Aleviler için ‘dinsizdir’ fetvasını almışlardı ama bakın Alevi üstadı Pir Sultan Abdal ‘tam da o devirdeki Alevilerin’ namaza olan aşkını anlatmak neler yapıyordu:  (Pir Sultan farkı farklı şiirlerinde namazdan bahsettiği bölümlerden bir kesit.)  "Pir Sultan Abdal'ım ölürüm deme  Kıl beş vakit namaz kazaya koma  Sakın bu dünyada kalırım deme  Tenim teneşirde, özüm saldadır."  (21 Ocak, 2013, M. Bayraktar, Yeni Mesaj)

İbn-i Kemal’in Alevi katliamına cevaz veren şu fetvasını her okuduğumda tüylerim diken diken oluyor: “ALEVİLER, KÂFİRLER VE DİNSİZLER TOPLULUĞUDUR. ONLARA SEMPATİ GÖSTEREN, BATIL DİNLERİ KABUL EDEN VE YARDIMCI OLANLAR DAHİ KÂFİR VE DİNSİZDİR.  Bunları kırıp (ÖLDÜRÜP) topluluklarını dağıtmak bütün Müslümanların görevidir.”  Hiçbir gerekçe, ne namaz, ne ibadet, ne şu ne bu, İslam tarihinin bu en şedit, bu en din dışı fetvalarını haklı kılamaz. 

Bir Müslüman ‘böyle bir fetva’ veremez. Saltanatın emrine ve yayılmacı politikalarına göre şeyhülislamlara fetva verdirip bunu din diye yutturmak, “Emevi İslam’ının” bu topraklara vurduğu en büyük darbedir. En büyük cinayettir. Osmanlı, bizim ceddimizdir, atamızdır, bu toprakları bize hediye etmiştir. Tamam da Osmanlının işlediği bunca cinayeti, üstelik din kisvesi altında yapılan katliamları ‘kabul etmek, rıza göstermek, alkışlamak’ bırakın bir Müslümanı bir insana yakışır mı? Yunus Emre bile kendi döneminde, ‘kan döken Osmanlı beyleri’ için bakın ne der:  “Gitti beyler mürveti, binmişler birer atı,  Yediği yoksul eti, içtiği kan olacak.   Yunus Emre bile yeri geldiğinde, kendi dönemindeki baskıcı Türk beylerine karşı isyan edip,  “yoksul et, yiyen, kan emiciler” diye cesaretle haykırdığı bir dünyada acaba Osmanlı padişahlarının yaptıklarını görse idi ne derdi?

Ey Müslümanlar! “Kuran İslam’ı” yerine, “Osmanlı İslam’ının” esiri olursanız bilin ki batıldasınız ve siz de bütün olan bitene ortaksınız.


YENİ MESAJ GAZETESİ

Editör: TE Bilisim