Gümüşhane ekibiyle 30 saat sonra gelen mutluluk Gümüşhane ekibiyle 30 saat sonra gelen mutluluk
 Terör örgütleri, aralarına katılanların samimiyetini sınamak için, buldukları müptezele eğitim verdikten sonra, örgüt hiyerarşisinde yerini belirlemeden önce son bir sınav yaparlar.
Çok da lazım olmayan bir görevle, aralarına katılan ve eğitimi de tamamlayan bu müptezelden, bir icraat beklerler ve müptezelin o icra esnasında yaptığı hareketlere bakarak cesaretini, özgüvenini, özetle samimiyetini ölçerler. 
Terörist olmayı kafasını koyan müptezel, teorik eğitiminden sonra ilk pratik eylemini, hiyerarşide alacağı konumun hevesiyle, aç köpek iştahıyla gerçekleştirir. 
En cesur, en gözükara, en özverili halini göstermeye, rolünü eksiksiz sergilemeye çalışır.
Ticanilik, işte bu örgütlerin en kokuşmuşu, fikir âleminin en kurtlanmış meyvası, yobazlık şerrinin en mide bulandırıcı ürünüdür. 
"Gerici" sıfatının eş anlamlısıdır.
Doğduğu ve bulaştığı her yerde, işgal ordularıyla hücum eden gâvura gıkı çıkmayan, o gâvuru tepeleyen milli kuvvete kinle, nefretle, hasetle düşmanlık eden, vıcık vıcık, yapış yapış, düşünerek değil kusularak üretilmiş bir fitnedir.
İşte, Türkiye'de de Demokrat Parti iktidarıyla birlikte, saklandıkları yerden kafalarını çıkarma cesareti bulan bu sinsi yılanlar, propaganda aracı olarak "heykel kırma" işini meslek haline getirmişlerdir. 
Yüreksiz, namert ve şerefsiz oldukları için, memleket iktidarını işgal eden partiyi takip eder, zoru görünce as yapar, sıkıya gelince pas yapar, fırsatını bulunca poz yaparlar.

Aralarına katılan müptezeli, iyice gazladıktan sonra bir heykeli tahrip ederek rüşt ıspatlama eylemine gönderirler.
Bu eylemde niyet, hedefteki heykeli yıkmak ya da yok etmek değildir.
Toplumu tahrik etmek, o tahrikten doğan tepkiyi ölçmek; asıl amaç budur.
Devletin tepkisi, hükümetin tepkisi, yasa uygulayanın refleks hızı vs...
Bunları ölçerler.
Bu adım, bir sonraki adımı belirlemek için kullanılır.
Hükümet ve bürokratik makamlar, tam bu çürük beyinli şerefsizlerin dişine göre tavırlar takınmaktadır.
Bunu en iyi ölçen ve değerlendiren de yine bu şerefsizlerdir.
Değişik illerde, birbirinden ilgisiz gibi görünen, kasten münferit pozu verilen eylemler yapıyorlar.
Özellikle birbirinden farklı iller seçerek, olayların organize olduğu gerçeğini dikkatlerden kaçırmaya çalışıyorlar.
Heykel kıranlar arasında organik bir bağ olmamasına özellikle dikkat ediyorlar.
Eylem aralıklarını da özellikle ayarlıyorlar.
Aynı gün ya da aynı hafta içinde yapılmamasına, fakat önceki eylemi unutturacak kadar uzun aralıklar koyulmamasına da dikkat ediyorlar.
Yakalanan müptezeller, direniş göstermediği gibi, Ticanilikten falan da asla açmıyor.
Kendilerini sorgulayan otoritenin de kasıtlı gevşekliği sayesinde, bütün eylemleri münferit damgası yiyor.
Hükümetin ve idari makamların, bu konuda takındığı tavır, bu namussuz, şerefsiz müptezelleri cesaretlendiren cinsten.
Resmen sırtını sıvazlıyor, başlarını okşuyorlar.
Neden?

Heykel kırmaktan yakalanan her şerefsiz, bizzat o ilin valisi ya da emniyeti tarafından "deli" ilân ediliyor.
Haberlere bakın, valilikten yapılan açıklamada "şahsın aklî dengesinin yerinde olmadığı değerlendirilmektedir" cümleleri mutlaka geçiyor.
Valilik makamının basın sözcüsü değil de Froyd'un akademisi açıklama yapıyor sanki...
Pozunu verip şovunu yapan şerefsiz, aynı gün içinde, en yakın akıl hastanesine postalanıyor.
Deli raporu çakılan müptezel, ele geçirdiği raporla cezai ehliyetini de yitirmiş oluyor.
"Delidir, ne yapsa yeridir" diyerek, bir milletin kutsalına yaptığı hakaretten, ceza almadan yakayı kurtarmış oluyor.
Bunu gören "organize suç örgütü" artık işin formülünü de çözmüş oluyor.
Cesareti, özgüveni, şımarıklığı, müptezelliği zirve noktasına ulaşmış olan örgüt, bir sonraki tiyatrosunu sergileyeceği hedefe yönelmiş oluyor.
Farklı bir il, farklı bir müptezel, farklı bir mizansen seçiliyor.
Organizasyon böylece saklanmış, suç örgütü böylece gizlenmiş oluyor.
Heykel nedir it oğlu it?
Din perdesi altında yuvalanan bir şer ocağı, kafayı heykele nasıl takar?
Madem ki bunlar kutsallık yüklenmiş taşlardır, Mina'da şeytan taşlanan kulelere saldır. 
Öpünce günahları aldığı için karardığına inandıkları, birbirlerini eze eze öptükleri, bir günde milyon tane ağız değen Kara Taş'ı tekmele.
Peygamberin kılı diye kırk kat ipeğe sarıp önünden saygı geçişi yaptıkları şerefli sakal, şerefli terlik, şerefli hırka adlı eşyalara saldır.
Bunlardan umulan menfaatler gibi bir menfaati Atatürk heykelinden uman bir tek insan var mı yer yüzünde?

O taşı öpmekle Tanrı'nın takdirini kazanacağına inan insanlar gibi, Atatürk heykeli öpmekle Huri kapacağını sanan bir tane şuursuz var mı dünyada?
Bayrak, üstünde dalgalandığı toprağın sahibini işaret eder, otoritenin kimde olduğunu gösteren timsaldir.
Millî bayramlar, onları kutlayan milletin minnet ifadesidir. Millet, millî bayramda mazisini yad eder, millî kahramanlarına minnetini göstermeye çalışır.
10 Kasım günlerinde saygı duruşunda duranlar heykele tapıyorsa, Kurban bayramında kurban kesenler de koyunun şahsında İbrahim peygambere tapıyor.
İbadetine bir avuç çakıl taşıyla, bir kuyuyu alet edenler, o taşların temizliğine, büyüklüğüne, rengine özen gösterenler, sayısına ve atılışına dikkat edenler, maddeye olan dikkatlerinden dolayı putperest midir?
Allah'la aranızda taştan aracı kabul etmediğiniz için, Kâbe'ye tekme atmışlığınız var mı?
Nasıl ki şeytan taşlamayı İbrahim peygamberin bir kıssasına atf ediyorsanız, nasıl ki kurbanı İsmail peygamberin teslimiyetine itafen kesiyorsanız, Atatürk heykeline de put olduğu için değil, şahsına olan nefretinizi göstermek için saldırıyorsunuz.
Put olmadığını eşşek gibi biliyorsunuz da şahsına olan nefretinizi anlatmak mümkün olmadığı için, heykeline güç yetirmeye çalışıyorsunuz.
Düşman ordularının gönüllü köpeği olduğunuz gerçeği gün gibi ortadayken, palyaço gibi kılıklarla Allah'ın adamı pozu takınıyorsunuz.
Atatürk'ün bir tane büyük suçu varsa, düşmanı kovmak değil, sizin gibi it oğlu itleri kovmamaktır.
Ticaniler için yıllar önce demiştim, yeri geldiği için -istemesem de - tekrar etmek zorundayım:
"Yıkabildiği yalnız, birkaç cansız heykeli,
Canlı görse tapardı a..k..um ilkeli."

Caner Kara



Editör: TE Bilisim