Yapılan fişleme ile elde edilen verilerin, AKP hükümetinin kendisine muhalif gördüğü kesimlere biat ettirmek için kullanacağı anlaşılmaktadır."
Hizmet Hareketi’nin yanı sıra küçük büyük tüm cemaat ve tarikatların 2009 yılından bu yana izlenip takip altına alındığı ortaya çıktı.
Sivil toplum örgütleri, siyasiler ve hukukçular, bütün dini gruplara yönelik fişleme talimatlarına çok sert tepki gösterdi. Fişlemelerin cemaatlerin içini karıştırmak ve yıldırmak için yapıldığına dikkat çekilirken, yapılanların darbe dönemlerinden farksız olduğu vurgulandı.
AK Parti’nin 12 yıllık iktidarında, sadece Gülen Cemaati’nin değil, Süleymancılar, Nurcular, Nakşiler ve Kadiri tarikatı mensuplarının da fişlendiğinin ortaya çıkması gündeme bomba gibi düştü. Toplumun her kesiminden tepki alan fişlemeler darbe döneminden kalma uygulama olarak yorumladı. İşte o görüşler:
Türkiye hâlâ darbe zihniyetiyle yönetiliyor
*Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz: Aslında emniyet istihbaratının yaptığı bu fişleme yeni bir olay değil. Sadece kamuoyunda yeni gündeme geliyor. Cemaatlerle ilgili olarak AK Parti döneminde Jandarma’nın, MİT'in fişlemelerin devam ettirildiği ortaya çıktı. Demek ki demokratikleştik, askeri vesayeti ortadan kaldırdık, milletin adamını cumhurbaşkanı seçtik denilirken diğer taraftan eski devlet refleksleri devam ediyor.
Kendi insanını tehdit olarak gören bir anlayışın ürünü olan bu fişlemeler takipler ara vermeden devam ediyor. Demek ki temelde değişen çok bir şey yok. Bunun da sebebinde Türkiye'nin hâlâ darbe zihniyetiyle yönetiliyor olması yatıyor. Bunu gözden kaçırdığımız müddetçe bu sorunların biteceğini beklememek lazım. Cemaatlerin içini karıştırmak, farklı yöntemlerle onların üzerine gitmek yıldırmak, psikolojik hareketler yapmak tarzında devam ettiğini görüyoruz.
Menfaat üzerinde dönen siyasetin kaçılmaz sonuçları bunlar. Cemaatler maalesef bu konuda farkında değiller. İktidarın arkasında durmaya devam ediyorlar. Hangi cemaat olursa olsun kendini siyasetle iktidarla özdeşleştirmemeli. Maalesef dava psikolojisi içinde bu konu çok siyasileştirildi. Bu siyasileşme hayırlı sonuçlar getirmiyor ve getirmeyecek. Bunun artacağından endişe ediyoruz.
BiR iNSANLIK AYIBI
Mazlumder Genel Sekreteri Recep Karagöz: Fişlemeler konusu 12 Eylül, 28 Şubat'ta da yapılan şeylerdi. Cumhuriyet tarihinde hep bu fişlemelerle mücadele edilmiştir. Toplumun mahremi sayılan yerlerin dinlenmesini gözetlenmesini fişlenmesini kesinlikle tasvip etmedik. Bunun bir insan hakkı ihlali, insan hakkına tecavüz olarak görüyoruz. Bu fişlemeler bir insanlık ayıbıdır. Bunu kınıyoruz. Bunlar, ne Türkiye ne uluslararası kamu vicdanında yeri olmayan bir konu. Elbette bu dinlemelerin dönemsel dönemsel kimlerin elinde güç varsa, kendi ikditarlarına yönelik meşru gördüler. Bu asla kabul edilemez, dinlenen kim olursa olsun.
İftiranın, zulmün karşılığı olacak
*Birlik Vakfı Kurucu üyesi Ahmet Rüştü Çelebi: Bu tür fişlemeler, Türkiye’de dikta dönemlerinde, Müslümanım demenin suç sayıldığı dönemlerde yaşandı. Ama AK Parti gibi muhafazakar bir parti döneminde böyle bir fişleme yapılmasının bir izahı yoktur. Bunlar bir defa bazı konuları iyi araştırmamışlar veya yanıltılmışlardır. Müslümanlar’ın oyu ile iktidara gelmiş bir partinin Müslümanlar’ın aleyhine olacak, onları zan altında bırakacak yanlış hükümler vermesi ve uygulamalar yapmasını anlamak mümkün değil. Aslında onların seçmenleri de böyle bir fişlemeyi kabul etmez. Kime yapılırsa yapılsın, iftiranın, zulmün, mutlaka karşılığı olacaktır. Bir ülkede adalet esas alınmalı. Bir ülke ateizm ile yıkılmaz fakat adalet yoksa, gelir dağılımında adalet bulunmuyorsa, bir takım ahlaki zafiyetler yaşanıyorsa yıkılır. Türkiye’de siyasete yeni bir ahlaki şekil verilmesi lazım. Vaktiyle 28 Şubat döneminde Müslümanlar fişlenirdi. Üniversiteye kızlarımız giremezdi. Bugün ki fişlemeleri ilerde kullanmak için mi yapıyorlar. Bunu temenni etmem. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Bunları dile getirmeye devam edeceğiz, istibdadın en ağır olduğu devirlerde bile Bediüzzaman Said Nursi, “Başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa ve her gün biri kesilse zındıkaya ve dalalete teslim-i silah edip, vatan ve millet ve İslamiyet’e hıyanet etmem. Hakikat-ı Kur’ân’a feda olan bu başımı zalimlere eğmem” dememiş mi?
Yasal değil kabul edilemez
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Genel Sekreteri Metin Bakkalcı: İnsan Hakları Vakfı olarak dün, bugün, yarın insanların fişlenmesi gibi kavramın hiçbir koşulda kabul edilemeyeceğini hep söyleye geldik. Bu yöntemin onlarca yıldır ülkemizde şu ya da bu kesime yönelik iktidarların asli olarak eğilimi olduğunu gösterdik. Fişleme dün de kabul edilemezdi, bugün de kabul edilemez. Her dönem bir şekilde iktidarlar her zaman sıklıkla bir düşman ilan ederek bunu, fişlemeyi bir şekilde çeşitli programlarla meşruymuş gibi yapabiliyor. Bunun yasal olmadığının tartışılacak bir yanı yoktur.
Milli güvenliğe tehdit denildi
2004 tarihli Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK) Hizmet Hareketi'nin fişlenmesine ilişkin belgenin ardından yeni bir skandal talimat ortaya çıktı.
Taraf Gazetesi’nin haberine göre, Ramazan Akyürek'in görevden alınmasının ardından Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'na atanan Hüseyin Namal'ın imzasıyla 6 Kasım 2009 tarihinde 81 ilin Emniyet istihbarat şube müdürlerine gönderilen yazıda, bütün dini akım ve tarikatlarla ilgili istihbarı çalışma yapılması talimatı verildi. Yazıda, Türkiye'de dini istismar eden terör örgütleri ile geçmişten bu yana ilişki içinde bulunan birçok dini akım ve tarikat olduğu vurgulandı.
Aynı talimatta, dini akım ve tarikatların, Türk aile yapısını bozduğu, vatandaşların maddi ve manevi yönden zarar görmesine yol açtığı da öne sürüldü. Takip altına alınacak tarikatlara örnek olarak da ‘Nakşibendiler, Nurcular, Süleymancılar ve Kadiri' tarikatı gösterildi. Tarikatların milli güvenliği de tehdit ettiği savunuldu.
RAPORLAR BAŞBAKANLIK’A YOLLANDI
Özellikle, Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından, dini akımlar ve tarikatların, üyeleri, mal varlıkları ve faaliyetleri konusunda uzun süre geniş kapsamlı incelemeler yapıldığı tespit edildi.
Yapılan çalışmalarda il bazında dini akımların ve tarikatların üye sayıları tespit edildi.
Bunun yanında, aynı grupların, mali yapıları ve faaliyetleri konusunda da düzenli olarak genel müdürlüğe bilgi aktarıldı.
Bunun dışında, grupların kamudaki yapılanmaları konusunda da raporlar hazırlanarak, Başbakanlık’a ve Emniyet Genel Müdürlüğü'ne sunuldu.
Cemaat ve dini akımlarla ilgili yapılan çalışma MİT ve emniyet tarafından ayrı ayrı yürütüldü. İki ayrı kurum da, aynı konuyla ilgili çalışma gerçekleştirdi.
SİYASİLER NE DEDİ?
VURAL: FİŞLEMELER HİZBUL-AKP ZİHNİYETİ
*MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural: Bundan önce bütün fişlemeleri kaldırdık artık mütedeyyin, dindar insanlar fişlenmeyecek, hor görülmeyecek diye nutuklar atıyorlardı. Bu gelinen noktada AK Parti’nin toplumun değerleriyle ilgili değil tamamen bir parti devleti anlayışıyla hareket ettiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bunun amacı sosyal sermayeyi tehdit ederek yönlendirerek partiye bağımlı hale getirmektir. Bu tür yapılanmalar üzerinde baskı oluşturarak toplumu yönlendirmek istiyor. Bu tam olarak totaliter devlet anlayışının tezahürüdür. AK Parti kitleleri sindirerek, yıldırarak partiye bağımlı hale dönüştürmek amacıyla bunları yapıyor. Bu takip ve fişlemelerin suç örgütlenmesi çerçevesinde yapılmadığı ortaya konuluyor. AKP toplumun sosyal sermayesini bir tehdit olarak gördüğünü ortaya koyuyor. AK Parti kendi anlayışı dışında hiçbir oluşumun toplum nezdinde olmasına tahammül etmiyor. Bu Hizbul-AKP zihniyetidir. İnsanların bu yapılanmalara yönelik daha önce devletin bir takım baskılar uyguladığını söyleyerek iktidara gelenler şimdi bu baskıların kaynağı haline geliyor. Toplumun sivil yapılarını devletin gücüyle sindirmek amacıyla yapılıyor.
KART: Yasa dışı kayıtlar arşivleniyor
*CHP Milletvekili Atilla Kart: Türkiye’de yasa dışı dinlemeler, fişlemeler ve takip sadece cemaatlere özgü değil. Hükümet kendince muhalif gördüğü herkesi ve herkesimi fiili olarak dinliyor. Bunları arşivliyor. Bu durumlar Kamu Güvenliği ve Düzeni Müsteşarlığı üzerinden yapılıyor. Son yapılan değişiklikler ile MİT üzerinden dinlemeler ve fişlemeler yapılıyor. Bunu denetleyecek mekanizmalar kayboldu. Bu denetimi yapacak mekanizmalardan olan, gözlem niteliğinde olan TBMM Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu kurulması bilinçli olarak geciktiriliyor. Bu komisyon ile dolaylı da olsa MİT ve benzeri faaliyetlerin denetlenmesi imkanı doğacaktır. Kendilerine muhalif olabilecek eleştirebilecek her topluluk ve kesim hükümet tarafından bir şekilde yasa dışı yol ve yöntemlerle dinlenip, izlenmektedir. Bunlar hükümet eliyle gerçekleştirilen suçtur. Bu yasa dışı deliller arşivlenmekte ve konjonktüre göre tahrif edilerek amacı dışında kullanılabilmektedir. Bu demokratik hukuk devletinde kabul edilebilir uygulamalar değildir. Otoriter yönetimlerde olabilecek uygulamalardır. Türkiye çoktan otoriter yönetime geçmiştir. Kararın hâlâ yürürlükte olması kabul edilemez. Bu evraka dair bu konunun muhatabı ve mağduru olan kişilerin yasal yollarla başvurması gerekir.
KAMALAK: DEVLET DEĞİL, AKP DEĞİŞTİ
*SP Genel Başkanı Mustafa Kamalak: Şaşılacak bir durum yok üzülecek bir durum var. Çünkü bu izlemeler devletin resmi ideolojisine uygundur. 80 yıllık uygulamada hep bu yönde olmuştur. Bu tür kararların alınmasında illere valiliklere gönderilmesinde şaşılacak hayret edilecek bir durum yoktur. Üzülecek olan durum İslami hassasiyetleri kullanarak mütedeyyin insanların hangi gruba mensup olursa olsun cemaatlerin oylarıyla iktidara gelmiş bir partinin iktidarı zamanın da bu tür kararların alınması uygulamaya konulması samimiyet ilkesinden uzak olduğu için üzücüdür. Kararı alıp illere gönderen iktidar değişmediği için uygulamaya koyuyor uygulanmadığında takip ediyor. AK Parti iktidara gelirken devleti değiştirmeyi düşünüyordu bu vaatlerle çeşitli kesimlerin oylarına talip oldu. Zamanla devleti değiştirmedi kendisi değişti. Devleti sahiplendi. Netice itibariyle şu an devletin bütün kurumları AK Parti ile özdeştir. Kararların alınma nedeni bakış açısına göre değişir. Alınan karara Batı Çalışma Grubu (BÇG) açısından bakılırsa durum farklı olur. Mütedeyyin insan penceresinden bakılırsa farklı olur. AK Parti sahiplendiği devleti BÇG'den aldı. Devlet çarkını kendisi benimsediği için o çerçevede devam ediyor.
ÇAYIR: Bu uygulamalar darbe dönemlerinde yaşandı
*BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır: Fişleme 28 Şubat’ta nasıl gayri insanı ve gayrihukukiyse 2009’dan sonra yapılınca da aynıdır. Bize yapılınca kötü başkasına yapılınca iyi denilemez. Bu ülkede fikri zikri ne olursa olsun hakim ve savcıların soruşturma açmadan suçlu görülmesi kabul edilemez. Bu tür ilkel olaylar 1940’ta, 1960’ta, 12 Mart’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta ve 27 Nisan muhtırasında yaşamıştır. İktidara dayanarak kendi gücümüzü öfkemizi dindirmek için birilerini suçlu ilan etmeye falanca tarikat, cemaatleri suçlu ilan etmeye hakkımız yoktur. 28 Şubat ve MGK toplantılarında tehdit olarak hiç yazılmamış cemaatleri bu dönemde iç ve dış tehdit içine sokulmasını kabullenemiyorum. 28 Şubat’ta Refah Partisi’ne yapılanlara karşı nasıl insanlığı hukuksuzluğu savunduysak bugün de yapılan yanlışın karşısındayız. 27 Nisan’da da hukuku ve insanlığı savunduk. Bugünler gelir geçer bu yanlışlar devam ederse Türkiye kaybeder. 2009’dan sonra yapılan böyle bir uygulama kabul edilemez. Müslüman kendisine yapılana karşı adaletten ayrılmamalı. Ama şu anda Türkiye çok kötü yönetiliyor. Bu bir hastalık, demokrasilerde bu tür yaklaşımlar olmaz, her şeye hakim olma ve yönetme, bilme isteği bu tür davranışları beraberinde getiriyor. Bu demokrasilerde, açık toplumlarda olmaz.
HUKUKÇULAR NE DEDİ?
Talimat da uygulama da suç
*Hukuk ve Hayat Derneği Başkanı Mehmet Kasap: Toplumun farklı kesimlerinin fişlendiği iddiaları uzun zamandır medyada yer alıyor. Bu iddialar şüpheliler tarafından, böyle bir planın olduğu fakat uygulamaya konulmadığı için yok hükmünde olduğu cevabı verilmişti. Dünkü haberden anlıyoruz ki, bu plan uygulanmaya konulmuş, tüm dini akım ve tarikatlar istihbarat birimleri tarafından fişlenmiş. Bu hukuksuz uygulama talimatının verilmesi de uygulanması da suçtur. Hukuk devletinde fişleme yapılamaz. Anlaşılan o ki, AKP hükümeti, ülkedeki tüm dini akımlara karşı yeri geldiğinde kullanmak üzere hazırlık yapmıştır. Yapılan fişleme ile elde edilen verilerin, AKP hükümetinin kendisine muhalif gördüğü kesimlere biat ettirmek için kullanacağı anlaşılmaktadır.
Bugünlerde yaşanan devlet kurumlarındaki tasfiyelerde, maliye tarafından yapılan vergi denetimlerinde, belediyeler vasıtasıyla yapılan ruhsat iptallerinde bu fişlemelerin izlerini görebiliyoruz. Bu tavır klasik otoriter devlet tavrıdır. Kişileri inançlarına göre tasnif etmek kişi hak ve özgürlüklerinin de ihlali anlamına gelmektedir.
Türkiye adına vahim
Emekli Savcı Sacit Kayasu: Eğer fişlemeler hayata geçirildi ise Türkiye demokrasisi adına vahim bir durumdur. İnsanların ne olursa olsun fişlenmesi doğru değildir. Fişlemeler gerçekleşti ise post modern darbe olarak adlandırılan 28 Şubat sürecinden ne farkı kalır? İnsanlar o hukuksuz dönemde fişlenerek kara listeye alınıp işini kaybetti. Çok büyük zararlar gördü. Fişlemeler insanlara karşı baskı aracı olarak kullanılıyor. Bir insan bir makama geldiğinde özel bir durumu varsa ifşa ederiz tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Üzüntü verici durumlar ortaya çıkıyor.
28 Şubat’ın izleri
Eski DGM Savcısı Mete Göktürk: Demokrasilerde fişlemeler doğru şeyler değildir. Suç işleyen insanların sabıka kayıtları olur. Ancak insanların potansiyel suçlu olarak kayıtlara geçirilmesi hukuksuzdur. Paralel yapıdan söz edilirken ortaya somut belgeler konulmuyor. Suçlanan kişilerle suç irtibatı sağlanamıyor. 2004 yılında askerin mevcut siyasi iktidar üzerinde baskısı devam ediyordu. 28 Şubat’ın izlerini taşıyan uygulamalar vardı. Siyasi iktidar da dayatmalara karşı çıkamıyordu.
Ancak son zamanlarda da benzer belge ve kararların ortaya çıkması ve uygulandığının iddia edilmesi olumsuz bir durum oluşturuyor. Eğer böyle bir uygulama ve karar var ise bugüne kadar yürürlükten kaldırılması gerekirdi.
Bugün Gazetesi
Editör: TE Bilisim