Belirli bir ideolojiye bağlılık ve o ideoloji ile bireylerin kendilerini kuşatmaları gelecekte onlar için en büyük engel olmaya başlar. Liderlerde bu anlayış ise daha derinden etkileyici olup toplumsal fay hatlarının kırılmasına, felaketle sonuçlanmasına da sebep olabilir. Bugün yaşadığımız gibi.

Böylesi bir yaklaşım, bireylerin ve liderlerin toplumdan, dünyadan kopmalarına sebep olduğu gibi etraflarında oluşturdukları küçük öbekler ile dışarıya tamamen kapalı hale gelmeleri ile de sonuçlanabilir.

İdeoloji; bir grubun, zümrenin gerçekleştirmek istediği dünya görüşü olup grup için tek kurtuluş yolu olarak zihinlerine işlenir. Grup psikolojisi zamanla savunulan ideolojinin muhtevasından kopup basit sloganlarla fikir yerine militanlığı öne çıkarır. Militanlık öne çıktığı andan itibaren fikir, liyakat ve donanım yerini efsunlaştırılan kişilere bağlılığa bırakır.

Efsunlaştırılan, hatta insanüstü özellikler atfedilen kişilerin iradeleri, tercihleri grup için tek belirleyici unsurlar olmaya başlar. İdeolojilerin çöküşü de o andan itibaren başlar. Liderler evhamlı olmaya başlar.  Liderler tek otorite olduklarına hem çevreleri onları inandırır hem de kendileri de olmayan bu vasıflarına inanmaya başlamış olurlar.

Liderler için düşman kendileri dışındaki herkestir. “Öyleyse düşmana karşı küçük grup haline gelerek safları sıklaştırmak lazımdır.” Felsefesini uygulamaya başlarlar. Bütün tarikat, cemaat ve siyasilerin bir kısmında bu özellikler vardır.

Abdullah Alagöz'ün hayli düşündürücü ve ders niteliğindeki yazısı aşağıdadır:

Sayın Cumhurbaşkanı muhalefetin bütün uyarılarını kulak ardı ederek feto bozuntularının darbeye kadar giden sürecine sessiz kaldı. Ona göre muhalefet düşmandı. Sözlerinde bir ciddiyet yoktu.  Oysa o uyarılar dikkate alınsaydı Bugünleri, yaşamazdık. Her uyarıyı kendisine karşı yapılmış gibi bir hataya düşerek ideolojik körlükle birlikte stratejik hataya düştü. Stratejik hata sadece cemaat ile sınırlı kalmadı. Çözüm süreci, alt kimlikler gibi birer canlı bomba olan konuları kaşırken eleştirenlere ya tarafımdan olursunuz ya da bertaraf olursunuz diyecek kadar sert bir ideolojik yaklaşım sergiledi.

Aynı stratejik hata ve ideolojik körlük Sayın Bahçeli’de de ortaya çıktı. Siyasi parti lideri gibi davranmaktan vazgeçti. Toplumla irtibatını kesti yetmedi camiasını potansiyel tehlike gördü. Sonucunu seçimlerde hezimet olarak yaşadık. Seçim sonuçları kadar objektif kriterler olmadığı halde seçim sonuçlarını bile sulandırdı.

Eleştiri yapanları hemen hain ilan etti. Onların hain olması seçim sonuçlarındaki hezimeti ortadan kaldırıyorsa diyecek bir şey yok, eğer hezimet ortada duruyorsa seçim sonuçlarını masaya yatırıp nerede hata yapıldığını sormak, gereğini yapmak gerekmez miydi?

İdeolojik körlük tıpkı Sayın Cumhurbaşkanını kuşattığı gibi Sayın Bahçeliyi de kuşatmıştı. Etrafında kümelenmiş bir grup hezimeti kapatma adına genel başkanı efsunlaştırma, insanüstü özellikler atfetme yolunu seçti.

Genel başkanı suçlamak ihanet, ajanlık, fetocu olmakla eşdeğerde kabul edildi. Ülke yeniden şekillenirken ve bütün baskı grupları ülke hakkında baskıyı oluştururken Sayın Bahçeli stratejik hataları yapmaya devam etti. Türk milliyetçilerinin yeni taze bir kanla yoluna devam etmesini sağlayacağı yerde ne halkla bütünleşti ne de camiayla durum değerlendirmesi yaptı. Ona göre kendisi dışında kimse bu davanın temsilcisi olma hüviyetine sahip olmadığı gibi ona layıkta değildi.

Sayın Bahçeli artık efsunlaştırılmış karizmatik bir lider olduğuna kendisi de inanmaya başlamıştı.

İdeolojiler insanlara huzur ve mutluluk verir. İdeolojiler adına liderler insanı kendi kölesi yaparsa o ideoloji olmaktan çıkar. İdeolojiler karizmatik kabul edilen liderlerin gölgesinde kalarak ideolojiye hizmet lidere hizmette dönüşür.

Gümüşhane ekibiyle 30 saat sonra gelen mutluluk Gümüşhane ekibiyle 30 saat sonra gelen mutluluk

Bu çarpık anlayış hangi cenahta olursa olsun bütün ulvi değerlerin yerle bir olmasına sebep olur. Orada akıl,  irade değil bağnaz bir biat ortaya çıkar. Bağnaz biatin olduğu yerde düşünme, sorgulama, muhakeme yerini militarist söylemlere ve argoyla karışık hakaretlere yerini bırakır.

Herhangi bir ideolojiye sahip olmak kötü bir durum değildir. Ancak ideolojinin militanı olmak en başta o ideolojiyi öldürür.  Gelişme, değişme ve eleştirinin olmadığı hiçbir ideoloji ne toplumda karşılık bulur ne de varlığını devam ettirir. İdeolojik körlük basireti, muhakemeyi devre dışı bıraktığı gibi gelecekle ilgili belki asırları etkileyecek stratejik hataları da beraberinde getirir.

Abdullah Alagöz - Millirefleks

Editör: TE Bilisim