Türkçüler Bayramının Hüzün Verici Öyküsü! Türkçüler Bayramının Hüzün Verici Öyküsü!

Peygamberimizi doğru anlamadan O'na iman etmiş olurmuyuz? Peygamber deyince ilk aklınıza gelen nedir? Sakal bırakmak, sarık sarmak, cübbe giymek, oturarak yemek yemek, misvak kullanmak ya da namazın sünnetleri, Öyle değil mi?
Biz peygamberin sakal-ı şerifini, hırka-i saadetini, şemail-i şerifini öne çıkardık. Yeryüzünü, gökyüzünü mucizât-ı ahmediyye ile doldurduk. Lakin onun risaletini, getirdiği ölümsüz ilkeleri göz ardı ettik. İnsanlar hırkasını ziyaret için birbirlerini çiğniyor. Lakin onun Kur’an’ı, islâmı uygulama metoduna, yaşantısına, sünnet-i seniyyesine, sırtlarını dönüyorlar. İslamı bin bir hurafe ve iftira ile dolduruyoruz, sonra da onun sakalını öperek paçayı kurtarmaya çalışıyoruz.

Oysa O peygamber olmadan önce de sakallıydı. Kıyafetlerinin Ebu Cehil’in, Ebu Süfyan’ın kıyafetlerinden pek bir farkı yoktu. O, Allah şekillerinize bakmaz, amellerinize, kalbinize bakar diyordu. O temiz ve güzel giyinmeyi severdi. Temizlik imandan gelir derdi. Yeni bir elbise giydiğinde sevinir ve şükrederdi. Güzel kokular kullanırdı. Misafiri geldiğinde en güzel elbisesini giyerdi.

O misvak kullanmayı değil, dişleri temizlemeyi emrederdi. O bugün burada olsaydı, en kaliteli fırçayı ve macunu kullanırdı. Herhalde lokantada üç parmakla, kaşık, bıçak kullanmadan yere bağdaş kurup, oturarak yemek yemezdi. Yolculuk yapacağı zaman getirin devemi, merkebimi demezdi. Onu anlamak için insanları asr-ı saadet’e götüremezsiniz. Ya ne yaparsınız? Âlemlere rahmet olarak gönderilen o kutlu nebîyi bu çağa taşırsınız.

Onun sünneti; güzel ahlaktır. O en güzel ahlaka, yaradılışa sahip bir insandır. Güzel ahlak ibadetlerinizdeki eksikliği tamamlar, lakin fazla ibadet ahlak eksikliğinizi tamamlamaz derdi.
Onun sünneti; doğruluktur. O daha Rasulullah olmadan emin olmuştu. O peygamber olmadan öncede ahlakıyla Müslüman dı. Ona düşmanları da Muhammed’ül-Emin diye hitap ederdi.
Onun sünneti; sevgi ve merhamettir. İnsanlara merhamet etmeyene Allah’ta merhamet etmez derdi. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız derdi.
Onun sünneti; aile ve çocuk sevgisidir. Sizin en hayırlınız ailesine en iyi davranandır derdi. Çocuk kokusu cennet kokusudur derdi.

Onun sünneti; Tabiat sevgisidir, Kimin elinde bir fidan varsa, kıyamet bile kopuyor olsa onu eksin derdi. Taif’i fethettiğinde ağaçların kesilmemesini, yeşilliğin korunmasını Taiflilerle yaptığı antlaşma maddeleri içine koyduracak kadar çevreciydi. O, tüm yeryüzü ümmetime mescit kılındı buyurarak, her yerin bir mabet kadar temiz tutulmasını istemişti.

Onun sünneti; hayvan sevgisidir; siz yeryüzündeki canlılara merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin derdi. Devesine ağır yük yükleyene, ona yüklediğinden daha fazlasını günah olarak sen yükleniyorsun demişti.

Onun sünneti; insanlarla iyi geçinmek, onlara yardım etmektir. O komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir derdi. Komşusu kendisinden emin olmayan kimse mümin olamaz derdi.

Onun sünneti; Çalışmaktır, üretmektir, kazanıp, dağıtmaktır. İki günü eşit olan aldanmıştır, çalışan ele cehennem ateşi değmez derdi. Tembelliği, miskinliği günah sayardı.

Onun sünneti; tevazudur, alçak gönüllülüktür. Ben sizin kralınız değil, sizden biri ve kuru ekmek yiyen bir kadının çocuğuyum derdi. O insanlara sultanlar gibi kullarım dememiş, Şeyhler gibi müritlerim diye seslenmemiştir. O yanındakilere ashabım, dostlarım, arkadaşlarım derdi.

Onun sünneti; kimseye yük olmamaktır, kendi işini kendi görmektir. Öyle ki, onun bir defasında insanlardan biat alırken şöyle biat aldığını görüyoruz. Kimse kimseye yük olmasın. Onun arkadaşları bir yolculuk esnasında, birisi ben koçu keseyim, diğeri de ben yüzeyim demişti. O da ben güzel ateş yakarım deyip, çalı çırpı toplamaya başlamıştı.

Onun sünneti; içinde yaşadığı Arap toplumunun adetleri, gelenekleri değildir. Onun sünneti hayatın değişmez evrensel ilkeleridir. Onun sünneti Kuran’ı yeryüzünde uygulamak yaşamaktır. Bu yüzden o yaşayan, yürüyen Kuran’dır.
BUGÜN PEYGAMBERİMİZİN ‘TATLI BİR ANI GİBİ’ YÂD EDİLMEKLE BİRLİKTE ANLAŞILMAYA İHTİYACI VAR!
BUGÜN PEYGAMBERİMİZİN ÖVÜLMEKTEN ZİYADE ÖRNEK ALINMAYA İHTİYACI VAR!
Ne zaman biz onu dosdoğru anlayabileceğiz?

Onu ne zaman efsanelerden kurtarıp, hayata geri getireceğiz?
Sevgili eşi Aişe annemizle yarışan, koşu yapan, sahabesiyle şakalaşan, güler yüzlü, tatlı dilli peygamberi hayatımıza ne zaman sokacağız?
Ne zaman bulutlardan yere indirip, peşi sıra gideceğiz?
Biz onunla Kuran’ı öğrendik. Kuran’daki peygamberimizi ne zaman öğreneceğiz? Biz ne zaman onunla, sünnetiyle kitabını birleştirebileceğiz?
Onu doğru anlamadan getirdiği dini nasıl doğru anlayacağız? Eğer anladıysak neden ümmet bugün zillet ve meskenet içinde, geri kalmışlığın, cehaletin, tefrikanın girdabında boğuluyor? Elli küsur İslam ülkesinin gayr-i safi milli hâsılası neden bir Almanya, bir Japonya etmiyor? Emin olan o peygamberin ümmeti neden bir banka müessesi kadar emin, güvenilir değil, sözüne sadık değil?
Unutmayalım ki sünnet, sevgili Peygamberimizin (canımız yoluna feda olsun) örnekliğidir: Üsve-i Hasenedir.
Sünnet, Allah’a adanmaktır.

Sünnet, Kur’an’la terbiye olmaktır.
Sünnet, gece yarısı kalkıp Kur’an üzerinde tefekkür etmektir.
Sünnet, eşine el kaldırmamaktır.
Sünnet, hanımını deveye bindirirken dizini altına binek taşı yapmaktır.
Sünnet, torununu sırtına bindirip karizmayı yere sermektir.
Sünnet, hanginiz Muhammed dedirtecek kadar kalabalığın içinde kaybolmaktır.
Sünnet müritlerine kurtuluş garanti belgesi dağıtmak değil, ölüm döşeğinde “Kızım Fatıma! Nefsini Allah'ın elinden satın al! Baban peygamber diye güvenme! Vallahi senin için bir şey yapamam!” diye inlemektir.
Sünnet, yüzüne karşı kendini övene ağzından çıkanı kulağın duysun demektir.
Sünnet, kendisini övme yarışına girenleri “Ben sadece Allah'ın kuluyum” diye engellemektir.
Sünnet, “Ben de sizin gibi bir beşerim; hata da isabet de ederim” diyebilmektir.
Sünnet, Kur’an’ı yüceltmek için hakarete, iftiraya, saldırıya maruz kalmaktır.
Sünnet Kur’an’ı tebliğ etmek için, hayatını adamaktır.
Sünnet, Kur’an’a davet yolunda yola döşenen dikenlere, sırtına konan işkembelere, kellesine konulan ödüllere, hayatına yönelik tehditlere aldırmamaktır...

PEYGAMBERİ KENDİMİZE UYDURMAKTAN KURTARIP, BİZİM ONA UYMA ZAMANI GELDİ, GEÇTİ.
NE MUTLU ONU, SAHABESİ GİBİ DOSDOĞRU ANLAYANLARA!
SALÂT VE SELAM KURAN PEYGAMBERİNE VE KURAN’DAKİ SON NEBİ’ YE...

" Ey Muhammed! De ki: "Ben Peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben ancak bana vahyedilene tabi oluyorum. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." (Ahkaf suresi 9.ayet )

" De ki: " Ben size 'Allah'ın hazineleri benim yanımdadır' demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size 'Ben bir meleğim'de demiyorum. BEN SADECE BANA GÖNDERİLEN VAHYE UYUYORUM." De ki: " Görmeyenle gören bir olurmu? Siz hiç düşünmezmisiniz? " (En'am suresi 50.ayet )

" Peygamberleri müjdeciler ve azab habercileri olarak gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak üstündür, yegane hikmet sahibidir." (Nisa suresi 165.ayet )

" Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz!" (A'raf suresi 6.ayet )

Editör: TE Bilisim