Savaş bütün şiddetiyle sürüyor.  Canlar gidiyor. Hanelere ateşler düşüyor, anaların, babaların, eşlerin çocukların... bütün milletin yüreği yanıyor.

“Yandaş”  kalemler ancak uyandılar. (Daha açığı  “Saray” tavır alınca dürtüyle ayıkabildiler!) Basın-yayın organlarında PKK’yı destekler görünen gazetecilere yükleniyorlar. 

Biz yıllardır yazıyoruz. Savaşta saflar belli olmalı ve herkes yerini bilmelidir. Ülkenin birliğine kastedenlerin propagandasını yapma yetkisini kimse kendisinde göremez. Adamın eline bağlama verip ekranlarda Türk’ü çığırttıramaz,  “PKK sizi tükürüğüyle boğar”  diyen alçağı temize çıkartmak için bin dereden su getiremez!

Hâlâ bazı gazete ve kanallarda “Selahattin” diyorlar başka bir şey demiyorlar. Adam “ha” dese manşet, “hu” dese manşet! Selahattin onların nazarında barış havarisi. Ne demiştim: HDP=PKK; Selahattin=Cemil... Aynı hedef için farklı alanlardalar.

HDP’nin  “divanda, dergâhta, bergâhta, mecliste ve meydanda”  yeri olamaz!

Gönüllü kuruluşlar, demokratik haklarını kullanıp, kim PKK’nın propagandasına âlet oluyorsa, gidip o gazetenin, o kanalın önünde meşru protesto haklarını kullanmalıdırlar. AKP’nin grup toplantılarında locaları doldurup nümayiş yapanlar neredesiniz?!

Birileri Recep T. Erdoğan’a, Ak Parti’ye kızıp HDP’nin, PKK’nın sözcülüğüne soyunuyorlar. En kızanı biziz ama ülke alevler içinde...  “Düşmanımın düşmanı benim dostumdur.”  diyor muyuz?!

Halkımız, her şeyin farkında. Genelkurmay, PKK ile savaşmak için gençlerimizin askerlik şubelerine koştuğunu açıkladı. Doğrudur. Halk bıktı, usandı... Her şeyi verdiniz... PKK doymadı, destekçileri doymadı. Hiçbir şey vermeyecektiniz, verdiklerinizi de geri alacaksınız ve hemen derhal TRT Şeş’i kapatacaksınız. Güneydoğu illerindeki üniversitelerde açtığınız siyasî etnikçi bölümlere kilit vuracaksınız. Anayasa’nın dibacesini dikkate alarak özellikle ilk dört ve 66.’ıncı maddelere dayanarak bölücülüğe yol açmasını bırakın, çağrıştıran bütün uygulamaları kaldıracaksınız. Hiçbir HDP/PKK’lı belediye başkanı bırakmayacak, vazifeden uzaklaştıracaksınız. Ve bu belediyelerin uygulamalarını gözden geçirecek, ülke sathıyla bir kılacaksınız!

Terör sonlandırıldıktan sonra ilim adamları oturup aklıselimle meseleleri inceleyecek; hak olan ne ise onu ortaya koyacak ve ülke bütünlüğüne kastetmeyen, “ümmeti/milleti” parçalamayan ne varsa ve kimin hakkı ise tartışmaya açacaktır.

“İslâm... İslâm... İslâm...”  deyip duruyorsunuz ama  “Hangi İslâm?”  sorusunun cevabını veremiyorsunuz. Cevabı biz biliyoruz: Maalesef bu cevap, hiçbir ülkede görülmediği şekilde  “Türk düşmanlığı”dır!

Öncelikle  “İslâmcılık”,  “Türk düşmanlığı”ndan arındırılarak yeniden yorumlanmalıdır.

Siyasî tartışmalar, ilmî tartışmaların önüne asla geçmemeli ve kimsenin itiraz edemeyeceği  “Kitap”a uygun neticeye varılmalıdır. Verilmesi gereken bir şey varsa işte o zaman verilmelidir; yoksa PKK’nın, komünistlerin, Ali’sizlerin, sol-sağ liberallerin aklına uyup verilmemelidir.

Verdiniz ve ülke bu hâle geldi. Tez elden rücû edin; hak yerini bulsun!