Gümüşhane ekibiyle 30 saat sonra gelen mutluluk Gümüşhane ekibiyle 30 saat sonra gelen mutluluk
 Sosyal bir varlık olan insanoğlunun toplumsal macerası incelendiğinde avcı-toplayıcı, göçebe, yarı-göçebe, feodal, yarı-feodal ve sanayi toplumu aşamalarından geçerek günümüze ulaştığını söyleyebiliyoruz.

Şüphesiz, bu silsile bütün sosyal bilimcilerin ortak kararı değil ama genel kabul gören bir değerlendirme olarak karşımıza çıkıyor.


Bu yargı her toplum için aynı oranda da söz konusu edilemez, çünkü toplumsal gelişme bir toplumda hızlı, diğerinde ağır olabilir. Bu durumun örneklerine günümüzde bile rastlayabiliyoruz. Örneğin Amazon ormanlarında hala avcı-toplayıcı dönemi yaşayan kabileler olduğu gibi başka yerlerde modernitenin sonrasına geçen toplumlarda var.


Modernite sonrası için ise postmodernizm ismi kabul görüyor. Postmodern dönemde modern düşüncenin ürettiği kültürel kavram ve değerler değişiyor, toplum başka bir döneme geçiş yapıyor.


Her dönemin kendine özgü dinamikleri var. Avcı toplayıcı dönemde klan reisleri, feodal dönemde halkın ve doğanın bile sahibi olan derebeyleri topluma hükmediyorlardı. Modern dönemde kırsal yaşam azaldığı ve sanayi toplumuna geçildiğinden dolayı insanlar şehirlerde kalabalığın içinde yalnız ama nispeten daha özgür bir döneme geçtiler.


Modern dönemde de insanların “birey” olma güdülerini ezen diktatörler çıktı. Bu dönemde diktatörler güçlerini genellikle ürettikleri ideolojilerden aldılar. Bu tür diktatörlükler ya hiç demokrasiye geçmeden iş başına geldiler ya da Almanya örneğinde ki gibi demokrasiyi kullanarak führerleştiler.


Ancak, ikinci dünya savaşından sonra özellikle Avrupa ve uzak doğu da demokrasinin yaygınlaşmasıyla birlikte totoliter eğilimleri dengeleyen anayasal kurumlar ortaya çıktı. Bu kurumlar, sivil toplum anlayışı ve dayanışmasının da etkisiyle diktatörlere geçit vermediler.


Postmodernizim tespitini yapan düşünürler post modern dönemin 2. Dünya savaşından sonra başladığından bahsederler. Hitler demokrasiden diktatörlüğe geçişi sağlamış bir liderdi, artık demokrasiler için yeni tedbirler alınması gerekiyordu. Modern şehirli toplumun yakın zamanda kırsal alanlardan şehre göç ettiği düşünülünce modernitenin köyünü fiziken geride bırakan ama kültürel olarak şehre taşıyan unsurların üzerine basan diktatörler ürettiği, bu sebeple devletin böyle bir tehlikeye karşı yasama ve yargıyı dengeleme unsuru olarak öncelemesi gerektiği üzerinde duruldu.


Bu uygulama demokratik rejimi seçen ama aynı zamanda demokratik yaşamı sağlamaya karar vermiş ülkelerde yaygınlaştı. Uzun zamandır, demokrasilerden diktatörlüğe geçilmiyor, post modern düşünce oluşmaya başlıyordu.


Ülkemizde merkeze uzak düşmüş yarı-muhafazakar bazı çevreler ve bu çevrelerden çıkan aydın iddiasında bulunan kişiler jakoben-dayatmacı sol kadroların devlet üzerinde ki egemenliğine karşı post modern söyleme sarıldılar. Böylece özgürlükler artacak, dayatma, ötekileştirme bitecek insanlar daha hür olacak ve millet unsuruna dayanan devlet daha sağlıklı işleyecekti.


Ancak, gelişmeler hiç öngörüldüğü gibi olmadı. Tam aksine Hitlerden sonra ki, demokrasiden diktatörlüğe geçen ilk örnek olma yolunda hızla ilerliyoruz.


Günümüzde ülkemizde diktatörlük olduğunu iddia edenlere karşı “…istediğini söyleyemiyor musun, eleştiri yapamıyor musun, üstelik devlet yöneticilerine küfür bile edebiliyorsun? Böyle diktatörlük olur mu?” söylemleri ile karşılık verildiğine şahit oluyoruz.


Evet! Modern dönemin dinamiklerine göre düşündüğümüzde bunlar yapılamadığı zaman diktatörlükten bahsedilebiliyor. Ancak postmodern dönem, bir düşünce biçimi ve bir postmodern söylem geliştirilen dönemdir.


Postmodern söylem bir ideolojiye kilitli kalmaz, her sorun alanında moderniteye alternatif bir çözüm üretmeye kalkar ve kendi içinde tutarlı olmak zorunda değildir.


Sanayi toplumu sonrası döneme postmodern dönem denilmekte ve bu dönemin kendi dinamikleri bulunmaktadır. Postmodern dönemin en önemli özelliği modern dönemin kabullerinin reddedilmesidir.


Postmodern dönemde isteyen istediğini söylemekte ve moderniteden bir çıkış yolu aranmaktadır.


Sorun işte bu noktada başlıyor. Herkes bir çıkış yolu ararken modernite öncesi dönemin dürtüleri de devreye giriyor ve çıkış yolu arayan yolcuların içine karışıveriyorlar.


Ülkemizde siyasi anlamda ve toplum bilim açısından modern dönemin devlet eliyle sorgulatıldığı ve tutarsız bile olsa modern dönem karşıtı söylemlerin dillendirildiği bir dönemi yaşıyoruz. Ancak, modern dönem bir özgürleşme getirirken ülkemizin içine girdiği iddia edilen postmodern dönem özgürlüklere sınır getirmeye başladı.


Modernitenin imkanlarını kullanarak hedefe ulaşılırken, postmodern anlayışla karşı çıkılan modernitenin insanımıza kazandırdığı vasıtalar ve haklar da yok olmaktadır. Böylece “birey” iken daha sağlıklı birey olacağımıza “kul” olmaya doğru bir yolculuğa çıkmış bulunuyoruz.


Artık, postmedern iddiasında bulunan ve modern döneme eleştiri getirenler diktatörlüğe yürüdüğüne göre ve seçimle diktatörlüğe geçişin ilk örneği ile karşılaştığımıza göre bu diktatörlük siyasi tarihe “Postmodern diktatörlük” olarak geçecektir.


 


Fikrini, çıkışını, söylemini beğenelim veya beğenmeyelim dünyanın bir ucunda dahi eleştiriye tahammül edemeyen bir zihniyet ancak “Postmodern Diktatörlük” zihniyeti ile açıklanabilir.

Halil KONUŞKAN

Editör: TE Bilisim